Rawest Araştırma Merkezi Müdürü Roj Girasun “Kılıçdaroğlu bugün bu yerel iktidarların imkanlarıyla merkezdeki değişime önayak olabilmeye eskisinden daha yakın” diyor.
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun, Enis Berberoğlu’nun tutuklanması sonrası yalnızca, ADALET sloganı ile Ankara’dan İstanbul Maltepe cezaevine doğru yola çıkışınının ve -yolculuğun “temel talep dışına çıkmamak” koşuluyla herkese açık olduğunu belirterek- “sivil siyasi itiraz”ını eyleme döküşünün üzerinden dört yıl geçti. 15 Temmuz sonrası yaşanan darbe girişimi sonrası Türkiye’ye hakim olan OHAL rejimi ve korku ortamı toplumu büyük oranda psikolojik olarak etkisi altına almışken başlayan bu yürüyüş gündemin bu süre zarfında muhalefetin adalet talebi üzerinden şekillenmesini sağlamıştı.
CHP’nin ve Kemal Kılıçdaroğlu’nun bu adaletsizliğe karşı yola koyulması, iktidarın arzularıyla, darbe dönemi sonrası toplumun yaşadığı korkular arasında sıkışmaya başlayan muhalefetin güçlü bir itirazı olarak yeşerdi. Öyle ki hayatında bir kez olsun yüzünü meraktan bile olsa CHP’ye dönmemiş kesimlerin de bu hissiyatına dokunmayı başardığı için karşılık buldu. Bugün artık önemli bir kısmı o gün kurulmamış İYİ Parti’ye eklemlenen milliyetçilerin ve sağın muhtelif kesimlerinin CHP ile yan yana görünmeyi ayıplayan sosyalist solun bu yürüyüşe verdiği destek de benzer gerekçeden kaynaklanıyordu. Toplumun farklı çevrelerinde inşa edilen bu kamusal talebin sözcülüğü Kılıçdaroğlu tarafından yürütüldü.
Kılıçdaroğlu, 3 ay öncesinde OHAL şartları altında gidilen ve anakentlerde çıkan yüksek hayır oylarına karşın kıl payı kabul edilen Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi referandumunda beraber Hayır çağrısı yaptığı kişi ve grupları yanında tutma becerisinin yanında kendi koltuğuna yöneleceği neredeyse kesin olan içerideki taarruzları da bu süreçte savurma başarısı sağladı. Bugün hükümetin TBB adayı olarak lanse edilen Ayasofya açılışına protokolden giren Feyzioğlu ve Kocasakal gibi isimler nezdinde vücut bulan agresif Kemalizmin liderlik rekabeti ilk kez bu dönemde büyük oranda boşa çıkarıldı.
15 Haziran’da başlayıp 9 Temmuz’da sona eren yürüyüş sonrası kendisi hakkında ‘’Genel Başkan olarak başladığı yürüyüşü lider olarak bitirdi’’ minvalinde yapılan yorumlar yapılsa da esasında Kılıçdaroğlu, kamusal adalet talebinin sözcüsü olarak çıktığı yolda başarılı bir moderatöre dönüştüğü güvenini toplumsal muhalefete ulaştırdı. Öyle ki Kılıçdaroğlu o günden bugüne kendi adaylığı ve isminin ardında kalabalık kitleleri sürükleme şehvetine kapılan, güçlü hitabetle kendi tabanını ateşleyen bir lider olmanın ötesinde Kendi aday olmak yerine doğru adayı en geniş konsensüsü hedefleyerek bulup çıkartan akil adam rolünü kanıksamış görünüyor.
Her ne kadar toplumun farklı kesimlerinde yerleşik CHP imajıyla özdeşleşmiş parti içindeki en büyük rakibi Muharrem İnce’yi 2018 Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde aday gösterse de öncesinde Erdoğan’a karşı Gül formülünü desteklenmesi ve bunun için içerideki sert muhalefet ile kapışmayı göze alması da hatırlanıyor. 2019 Yerel seçimlerinde bir yanına İYİ Parti’yi bir yanında HDP’yi taşıyan CHP merkeze yakın duran adaylarla birçok büyükşehirde AK Parti’nin uzun erimli iktidarını devirmeyi başardı.
2023 Cumhurbaşkanlığı seçimlerine giderken daha önce denenen ve başarı sağlayan İstanbul formülünün benzer şekilde uygulanması tartışmaları bugün sıklıkla kamuoyunda tartışılıyor. CHP’nin muhalefetin farklı kesimleriyle kurduğu ilişkinin bu başarıyı sağladığı aşikar. Bu ilişkinin başlangıcı farklı kesimleri aynı yolda yürümeye ikna ve teşvik etme becerisinin sağlandığı adalet yürüyüşüne götürülebilir. Normal koşullarda sosyal demokrat aktivizmi şekli taşıyan adalet yürüyüşünün günün sonunda merkez siyaseti inşa eden bir forma dönüşmesi de dört yılın sonunda not edilmesi gereken önemli bir anektod.
CHP’ye bir kimlik tanımı yapmak dünden bugüne oldukça netameli bir mesele. Bu tartışmanın tarihsel serüvenine dair de epey hikaye anlatmak mümkün. CHP’yi daha milli daha Atatürkçü daha sosyal demokrat daha sağda ya da Kürt meselesinde daha cesur bir parti olarak görmek CHP’ye oy veren farklı kesimlerin de CHP’yi yönetmeye talip farklı kliklerin de korkusu veyahut hayali olabilir. Partinin yönetici kurmaylarından yerel teşkilatlarına, sosyal demokrat ağırlıklı politikacıların mı, sol liberallerin mi veyahut Kemalist-Ulusalcı şeklinde tariflenecek daha ‘’millici’’ kliğin mi CHP içindeki ipleri tutacağı elbette önemli bir soru.
Bu soruya verilecek cevap Türkiye siyasetinde geçmişte olduğu gibi sadece CHP’nin değil Türkiye siyasetinde kırılmaların tarihi de olabilir. Partinin kuruluş yıllarındaki devlet partisi görünümü ve bu dönem otoriterliğinin yarattığı sonuçlar ile 1960, 1970 değişim sancılarında ülkeye çizdiği yolun hatırlattıkları CHP’ye moderatör parti misyonu yüklemeyi yetersiz gösterebilir. Bununla beraber adalet yürüyüşü ve sonrasında CHP ve Kılıçdaroğlu’nun oluşturduğu hissiyatın ve oluşturduğu birlikteliği 2010 sonrası Kılıçdaroğlu’nun Genel Başkanlığıyla başlayan değişimin yarattığı yeni siyaset zeminiyle ilintisi çok rahatlıkla kurulabilir.
Bugün sosyal demokrat bir CHP umudunun ve gerekliliğinin sahici bir karşılık bulmasını beklemek; Atatürkçü ruhu geri çağıran seremoniler talep etmek yerine CHP’nin adalet yürüyüşünde olduğu gibi moderatör rolünde bir bütün muhalefetle belirli bir çerçevede yürümesi, “yeni” Türkiye’nin geleceğini tayin etmek bakımından öncelikli bir duruş olabilir. CHP’nin adalet yürüyüşünden bu yana girdiği bu dönemeçin AK Parti’den boşalan merkezdeki boşuğun bir bütünen muhalefet bloku tarafından doldurulması sağlanabilir.
Muhalif siyasi alanı toparlamak ve sözcülüğünü yapmak kadar HDP ile bu merkezin çatışmalarını minimize etmek elbette ki zor bir sınav ama bunun imkanlarının zorluğu kadar aşılabilir fırsatlar olduğunu adalet yürüyüşü deneyiminden anımsamak gerekiyor. Yola çıktığı Ankara’dan, yolun sonuna geldiği İstanbul/Maltepe’ye değin daha önce yürüdüğü yollardaki belediye sayılarını katlayan Kılıçdaroğlu bugün bu yerel iktidarların imkanlarıyla merkezdeki değişime önayak olabilmeye eskisinden daha yakın. Merkezdeki bu yeni değişim ihtiyacına ne kadar cevap verebileceği elbette ki yalnızca CHP ve Kılıçdaroğlu’nun anlayışına tahvil edilemez lakin halen 7 Temmuz'da sonuçlanan yürüyüşün getirdiği bu anlayış ortaklığının değişime etkisinin devam edeceğini ifade etmek de mümkün.