Ekonomi yönetiminin seçimlerden önce attığı hamleler piyasaları alt üst ederken, şimdi serbest bırakılan kurla birlikte yeni zirveler görüldü. Uzun bir süredir 19 liranın altında tutunan dolar/TL seçim sonrası 20 lirayı aştı. Dün ise ipin ucu iyice koparak 23 liraya ulaştı. Uzmanlar bunu ‘seçim baskısı bitti’ diyerek yorumlarken, aynı zamanda TL’nin olması gereken seviyeye gerilediğini de paylaştı.
ALİ YILDIRIM
Isınan Türkiye ekonomisinde seçim öncesinde alınan önlemler 28 Mayıs sonrasında tek tek gevşetildi. Seçim öncesinde yükselişi sınırlanan kur hem Merkez Bankası’nın hem de ekonomi yönetiminin çeşitli baskılarıyla 19 liranın altında seyretti. 19 liranın altında tutunan dolar/TL, seçimlerin sona ermesiyle birlikte 20 liranın üzerine çıkmaya başladı. Bu süreçte alınan kararlar ve arka kapıdan yapılan satışlar sonrasında baskılanan kur yeniden harekete geçerek rekora imza attı.
İş dünyası ve uzmanlar aslında kurda yaşanan artışları sene başından itibaren olması gerektiğini ifade ederken, TL’nin şimdi olması gereken seviyeye geldiğini savundu. Yani uzmanların aktardığına ve grafiklerde görüldüğü üzere seçim baskısını kaybeden TL’nin olması gereken değere doğru gittiği görüldü. Önceki gün sığ piyasalarda bile 21.72 seviyesine kadar çıkan dolar/TL dün 23.27’ye ulaştı.
Önceki gün yaşanan kapanışa göre dün sadece bir günde yüzde 8’lik artış görüldü.
Ekonomist Enver Erkan yaşanan durumu şöyle özetledi:
“TL seçimden önceki bir dizi müdahale ve düzenleme ile aşırı değerli kaldı ve gerçek değerinden uzaklaştı. Yeni ekonomi yönetiminin anlayışında bu gibi prangalara yer yok. Dolayısıyla müdahaleci yaklaşım terk edilecek, TL gerçek değerine doğru değer kaybedecek. Yüksek cari açık, enflasyon ve azalan rezervler itibariyle kura sürekli müdahale sürdürülebilir değil. Bankaların faizlerini artırarak liralaşma yapmaları da suni bir alt politika yaratıyor. Amacına ulaşmayan gevşek politika da rasyonel değil. Şu anda olan TL’nin daha önce gelmesi gereken yere doğru gidiyor olmasıdır. Ortodoks politikaya rağmen değer kaybını açıklayan tam olarak bu. Bundan sonra ne olacak: İlk beklenti elbette Merkez Bankası’nın resmen sıkı politikaya geçmesi, yani politika faizini şu anki ekonomik normlarımızın gerektirdiği seviyeye yükseltmesi. Bu ilk toplantıda gerçekleştiği gibi, takip eden toplantılarda da devam ettirilebilir.”
‘LİRALAŞMAK DÜŞÜRMEYE YARAMADI’
Ekonomist Ozan Bingöl “Maaşı dolarla alsaydık, endişeye mahal yoktu. Sorun şu ki; bir tek maaşı dolarla almadık!” yorumunu yaptı. Ekonomist Tunç Şatıroğlu da “Dün sabah itibarıyla Prof. Dr. Şahap Kavcıoğlu göreve geldiğinden beri dolar kurundaki artış yüzde 213 oldu. Doları olanlar rahat olun. Kardeşimiz iktidardayken faiz artmayacak. Doları bozayım mı diye sormayın, rahat olun. Mandacı iktisatçıların eski modellerine rağbet edilmiyor uzun süredir. Faizin artması için mandacı iktisatçılar lazım. Bu kadar liralaşmak dolar kurunu düşürmeye yaramadı. Bu kadar liralaşmak dolar kurunu düşürmeye yaramadı. Evet bu kadar kur artışına kallavi zamlar gelir. Artık tasarruf zamanı. Alacağınız aldınız, oturacak kemer sıkacak ve bu süreci atlatmaya çalışacaksınız. Harcamalarınızı kısmanız elinizdekini de TL varlıkların haricinde yatırımlarda değerlendirmeniz riskten kaçınmanız gerekiyor.”
‘ENFLASYON ARTACAK MAAŞLAR ERİYECEK’
Ekonomist Oğuz Demir “Şimdi kur da zaten tüm iş yapanların kendi arasında fiyatlama yaparken kullandığı seviyelere, yani gerçeğe geliyor. Olan rezervlere oldu!” dedi. Ekonomist Kerim Rota da “Seçimden 10 gün sonra dolar, TL’ye karşı yüzde 16 değer kazandı. Her şey seçim içindi. Kurlar 9 aydır TCMB rezerv satışı, sermaye kontrolleri ve sözlü müdahale ile baskılanıyordu. Yay şimdi gevşetilse de nerede gerçek bir piyasa dengesi oluşacağı belirsiz. Bu seviyede bile şirketlerin döviz alması yasak, tek satıcı TCMB. Kurlar bu seviyede kalsa bile KKM’ye ödenecek kamu kaynağı bu sürede 200 milyar TL’yi aşacak. Kur artışı enflasyonu arttıracak. Bu artışın hepsi Haziran enflasyonuna yansımayacağı için ücretler yazın enflasyon karşısında yine eriyecek. Kötü ekonomi yönetiminin ve “faiz sebep, enflasyon netice” safsatasında ısrarın bedelini bir kez daha sabit gelirli vatandaşlar ödeyecek. Bununla da bitmeyecek, devreye maliye politikası da girecek. Korkarım ki pek yakında sabit gelirlilere yönetilen fiyatlara yapılan zamlar ve dolaylı vergilerle bir darbe daha vurulacak.”
‘KAMU BANKALARI ÜZERİNDEN MÜDAHALE YUMUŞATILSIN’
Bloomberg’e konuşan kaynaklara göre Mehmet Şimşek yönetimindeki Hazine ve Maliye Bakanlığı, Merkez Bankası’ndan kamu bankaları üzerinden gerçekleştirilen döviz müdahalelerinin yumuşatılmasını istedi. Bir kaynağa göre liradaki düşüşün yüzde 6’yı aşması halinde satışların devamına izin verildi. Mehmet Şimşek, pazar günü Hazine ve Maliye Bakanlığı görevini devralırken Türkiye’nin rasyonel zeminden başka çaresinin olmadığını belirtmiş, “şeffaflık” ve “öngörülebilirlik” vaadinde bulunmuştu. Şimşek ayrıca uluslararası normlara uygun politikalar belirleyeceklerini ifade etmişti.
‘TERCİH Mİ ZORUNLULUK MU?’
Ekonomist Murat Kubilay söyle bir değerlendirme paylaştı:
“Seçimin ardından gelen ilk 7 iş günündeki yüzde 7 oranındaki artış, sabit kur rejimindeki kontrollü devalüasyonlar gibiydi. Durum aniden ciddileşti. Merkez Bankası döviz satışına devam ediyor. Bir yandan şahıs ve kurumların dövize erişimleri hala sınırlandırılıyor. Fakat eldeki dövizler artık yeterli gelmiyor. Yeni ekonomi yönetiminin ilk hedefi bankalararası piyasa ile serbest piyasadaki döviz kuru farkını azaltmaktı. Bunu büyük ölçüde başardılar. Ardından bankalardan döviz alımındaki yüksek marj kapatılacaktı. Devamında birey ve şirketlerin döviz erişimi genişletilecekti. Fakat işler bugün kısmen kontrolden çıktı. Bilmediğimiz durum şu; bu bir tercih mi, yoksa zorunluluk mu? Döviz rezervi yoksunluğu ve hala yeni kaynak girmemesi bunu bir zorunluluk gibi görünmesine neden olabilir. Ancak ilk ihtimal daha gerçekçi ve mevcut duruma uygun” dedi.
‘SEÇİME ENDEKSLİ POLİTİKA YÜRÜTÜLDÜ’
Ekonomist Mahfi Eğilmez de kendi bloğunda bir yazı kaleme aldı. Eğilmez doların geldiği noktayı şöyle özetledi:
“İki yüz yıl öncesinin trampa ekonomisi mantığıyla ekonomi politikası uygulamaya çalışıldı. Başlangıçta olumlu sonuç alınır gibi oldu. Hep böyle olur zaten. Enflasyon, önceleri baz etkisiyle sonra da fiyatlara, piyasaya ve kurlara yapılan baskılarla inişe geçti. Bunun sürdürülebilir olmadığını da defalarca anlatmaya çalıştık. Yanlıştan dönmek yerine başka yanlışlar art arda geldi. Kuru tutmak için kur korumalı mevduat adı altında aslında döviz olan ama TL gibi görünen yüksek faizli bir mevduat uygulaması devreye sokuldu. Milyarlarca dolarlık bir maliyete ulaştı. Nasıl çözüleceği bilinmiyor ve sorun ertelenerek zamana terk ediliyor. Bir yandan da bankalara baskı yapılmaya döviz alım satımı denetlenmeye başlandı. Bir süre de böyle idare edildi. Benim yanlış diye yorumladığım bu ekonomi politikası bazı başka yorumculara göre bilerek istenerek seçim kazanmaya yönelik uygulanan bir politikaydı. Bu yorumu yapanların haklı olduğunu düşünüyorum.
Ekonomi politikası yaklaşık iki yıldır tümüyle seçime endeksli olarak yürütüldü ve ekonominin ağır yara almasına aldırış edilmedi. Aslında bugün gelinen aşamada, zembereğin boşalmasıyla birlikte, dolar kuru, normal düzeyine geldi. Buradaki kritik mesele bugün gelinen aşamanın gelinmesi gereken aşama olup olmadığı meselesi. Eğer ekonomi politikası ne pahasına olursa olsun seçim kazanmak amacıyla bu şekilde popülist yaklaşımlarla yürütülmeseydi ne enflasyon ne de kur böyle bir oynaklık içinde olmayacaktı. Bu yanlış ama popülist olduğu için oy getirici siyasetle seçim kazanıldı ama tarihte belki de ilk kez bir iktidar kendi kendine enkaz devretmiş oldu.”