Güney Lübnan’ı bombardıman altında bırakan İsrail bir yandan da direniş gruplarının liderlerini öldürüyor. Hizbullah Genel Sekreteri Hasan Nasrallah’ın öldürülmesiyle direnişin en önemli destekçisi olan İran’ın hamlesi merak konusu. Gazeteci Ali Çabuk, İran’da takip ettiği sıcak gelişmeleri KARAR’a anlattı. Çabuk, “Önceliği ulusal çıkarları ve iç çatışmaları olan İran, İsrail’e karşı mücadelede gölge güç olma konumunu koruyacak, doğrudan savaşa girmeyecektir” dedi.
FEYZA NUR ÇALIKOĞLU
İsrail’in Gazze’deki soykırımına bir yıldır devam ediyor. Filistin’e uyguladığı ağır bombardımanı şimdi de Lübnan’a yönlendiren İsrail 27 Eylül’de Hizbullah’ın Genel Sekreteri Hasan Nasrallah’ı hedef alarak öldürdüğünü duyurdu. Ardından Hizbullah’ın 28 Eylül’de bu haberi doğrulamasıyla direniş ekseni İsmail Haniye’den sonra önemli bir liderini daha kaybetmiş oldu. İsrail, Filistin'de olduğu gibi Lübnan’da da irrasyonel bir savaş yürütmeye başladı. Direniş Ekseni bileşenlerinden ve Filistin direnişinin destekçisi olan İran’dan İsmail Haniye’nin ölümünden sonra bir cevap bekleniyordu. İran henüz İsrail’e karşı kurduğu sert cümleleri somut bir müdahaleye çevirememişken Hasan Nasrallah’ın öldürülmesi ve İsrail’in Lübnan’a kara harekâtını başlatmasıyla İran’dan gelecek hamle merak konusu.
İran Uzmanı Gazeteci Ali Çabuk, İran’ın Filistin direnişinde aldığı konumu nedeniyle, içerisinde bulunduğu çelişkileri, kendi ulusal çıkarlarını ve İran halkının tutumunu KARAR’a değerlendirdi. Çabuk, “Nasrallah’ın ölüm haberi İran kamuoyunda şok etkisi yarattı. İran lideri Hamaney beş günlük yas ilan etti. Şehadet haberinden sonra İranlılar Tahran’daki Filistin Meydanı’nda toplanarak intikam istediklerini söylediler” dedi.
İRAN HALKI DOĞRUDAN SAVAŞA GİRMEK İSTEMİYOR
İran Devleti geçtiğimiz günlerde ‘İsrail silahlarını bırakırsa bizde bırakırız’ açıklaması yaptı. İran’ın 40 yıllık devlet geleneği ve ideolojisi İsrail’i yok etmek üzerine kurulmuşken yapılan bu açıklama uluslararası kamuoyunda tepkisini çekti.
Ali Çabuk, meydanlarda toplanan kalabalığın İran hükümeti üzerinde kuracağı kamuoyu baskısının tüm İran halkını temsil etmediğini belirterek, “Dün Filistin Meydanı’nda toplananlar İran'ın büyük bir çoğunluğunu temsil etmiyor. Ancak belli bir grubun belli bir görüşünü temsil ediyor. Bu grupta maalesef İran bürokrasisi ve kamuoyu içerisinde bir baskı unsuru oluşturabilecek güçte değil” dedi.
“Mevcut hükümet Cumhurbaşkanı Pezeşkiyan’la birlikte reformist bir çizgide olduğu için muhafazakâr isimlere nazaran ümmetçi ideoloji çerçevesinde değil de daha çok İran sınırları ve ülke çıkarları öncelikli bir siyaset izleyebiliyorlar. Diğer taraftan ülke içerisindeki huzursuzluklar da hükümetin elini bağlayan unsurlardan biri. Çünkü savaşa girmek sokaklardaki tansiyonu arttırabiliyor. İran’daki halkın yönetime baskısı dışarıdan görüldüğüne nazaran tersi bir baskı olabiliyor. Gerilim çok yükseldiğinde Filistin’den ve Lübnan’dan önce kendi refahını önceleyen bir kamuoyu baskısı oluşabiliyor. Tersine kamuoyu baskısı İran yönetimi için hem olumlu hem olumsuz bir durum olarak değerlendirilebilir. Bu durumda kamuoyu İran’ın direniş gruplarıyla kurduğu ilişki de Hizbullah’la kurduğu ilişki de ‘İsrail’e sert bir karşılık verelim’ demiyor. Dışarıdan İran’a yapılan böyle bir baskı söz konusu fakat İran halkının hükümet üzerinde böyle bir baskısı yok. Bu durumda Pezeşkiyan’ın izleyeceği politikayı rahatlatıyor. İran halkının gerçekliği savaştan ve gerilimden uzak durmaya yönelik bir baskıdır. İran’ın doğrudan savaşa girmesi durumda halk desteği alabileceği bir soru işareti olarak duruyor.”
İRAN MUHALEFETİ ‘MÜZAKERECİLERE HAYIR’ DİYOR
Ali Çabuk, telsizler ve iletişim araçlarına yönelik saldırılardan sonra İran içerisindeki huzursuzlukların ve eleştirilerin artık daha güçlü halde dile getirildiğinin vurgulayarak, farklı siyasi grupların ve onların halktaki yansıması içerisinde İsrail’le mücadele pratiklerine karşı gelen eleştirilerin arttığını ifade etti:
“Tahran’ın Filistin Meydanı’nda toplanan göstericilerin oluşturmak istediği kamuoyu baskısı hem kendi devletlerinin ulusal çıkarları için hem de İran’ın Filistin davasıyla, Nasrallah’la ve direniş güçleriyle olan ilişkilerde ülkelerinin daha aktif olması, somut ve gerçekçi adımlar atması talebiydi. Her ülkede olduğu gibi İran’ın da içerisinde bulunan farklı siyasi odaklar var. İran için önemli bir figür olan Said Celili bunlardan biri. Pezeşkiyan’la birlikte İran hükümeti dış politikasında gerilimi azaltma doğrultusunda politika üretmekte. Buna muhalif olanlarsa artık gerilimden uzak politikanın daha fazla gerilim getirdiğini iddia ediyor. Ülke içerisinde sokakları harekete geçirebilecek, devlet üzerinde kamusal bir baskı kurulamıyor. Yapılan gösterilerde, ‘müzakerecilere hayır, müzakere istemiyoruz’ diyenler Pezeşkiyan’ın müzakereci siyasetine karşılık veriyor. Çünkü pezeşkiyan Newyork’tan bir takım siyasi gaflar yaparak döndü. Yaptığı hamleler ülke içerisinde tepkilere neden oldu. Nükleer müzakere, yaptırımların kaldırılması, batıyla ilişkiler ve diyaloğun yeniden tesis edilmesi için yapılan müzakereler… Pezeşkiyan’ın gerilimin zirvede olduğu bu dönemde dahi bunların konuşulması ancak belli kesimleri rahatsız edebiliyor. Bu durumdan rahatsız olan grup maalesef İran bürokrasisi içerisinde baskı oluşturabilecek güçte değil.”
İRAN SORUMLULUK ALMIYOR
İran dini lideri Hamaney, Nasrallah’ın ölümünden sonra yaptığı açıklamada tüm direniş güçlerinin Hizbullah'ın yanında olduğunu belirterek, "Lübnan'ın geleceğini Hizbullah liderliğindeki direniş güçlerinin belirleyeceğini” ifade etti. Hamaney, açıklamasında, "Allah'ın izniyle Lübnan, düşmanı pişman edecek." ifadesine yer verdi. Çabuk, Hamaney’in açıklamalarının İran adına sorumluluk alır nitelikte olmadığını belirtti:
“İran lideri Hamaney’in de Nasrallah’ın ölümünden sonra yaptığı açıklamlar çarpıcı ve İran’ı sorumluluk almaya iten açıklamalar değildi. ‘Lübnan ve Hizbullah pişman edecek’ ifadelerini kullanan Hamaney, Haniye’de olduğu gibi biz pişman edeceğiz intikam alacağız demeyerek sorumluluk almayan bir konumda durdu. Hamaney’in ilk bildildirisini cihat fetvası olarak gören alimler oldu. Müslümanları Lübnan’a yardıma çağırması, sorumluluk, görev ve farz olarak nitelendirmesi İran’da yapılan gösterilerde de dillendirildi. Halk bu bir cihattır, cephelere gitmeliyiz sloganları attı. İran içerisinde cephelere gitmek isteyen insanlar var ancak şu an gönüllülük esasıyla savaşa gitmek mümkün değil.”
İSMAİL HANİYE’NİN ALINAMAYAN İNTİKAMI
İsmail Haniye’nin İran’da uğradığı suikast sonucu öldürülmesiyle İran intikam alacağına dair açıklamalar yayınladı. Ancak iran’da İsrail’e karşı bir misilleme yapılmaması İran’ın caydırıcılığını kaybettiği yönündeki düşünceleri kuvvetlendiriyor. Birleşmiş Milletler zirvesine katılan Pezeşkiyan’da ‘Haniye’nin intikamını alacaklarını, unutmadıklarını’ dile getirdi.
Haniye intikamının İran’ın eline bulundurduğu bir siyasi koz olabileceğini söyleyen Çabuk, İran’ın stratejik sabır yani uzun vadeli öncelikler ve kazanımlar politikasıyla hareket ettiğini anlattı:
“Direniş gruplarıyla ilişkiler İran’ın uzun vadeli kazanımlarıdır. İsrail’in savaş istediğini gören İran ona istediğini vermeme noktasında da stratejik sabır politikasını korumaya çalışıyor. Yeni İstihbarat Bakanı’nın açıklamasında ‘Nasrallah’ın intikamı ancak Kudüs özgürleştiğinde ve Siyonist rejim yok oldugunda alınmış olur’ ifadesi geçiyor burada yine daha uzun soluklu daha stratejik bir hedefe işaret ediyor. İran dış politikasında bir dönem böyle ifade edilen stratejik sabır aslında uzun soluklu stratejik hedeflere yönelik geliştirilmiştir. Bu nedenle Nasrallah’ın ölümü İran’ın savaş üzerindeki tutumunu değiştireceğe benzemiyor. Hizbullah’ın Lübnan’da kendi gerçekliği ve karar verme mekanizması var aralarında bir işbirliği olduğu doğru fakat bir emir komuta durumu söz konusu değil. Hizbullah’ta kısa vadede İran’ın doğrudan savaşa girmesini istemeyecektir. Uzun zamandır devam eden lojistik yolların daimi olması önemli. İsrail Suriye’ye ve Irak’a saldırarak direniş gruplarına giden askeri lojistik yollarını da kapatmak istiyor.”
Hamaney'den Nasrallah'ın ölüm haberinin ardından ilk açıklama: Hizbullah'ın yanındayız
İRAN DOĞRUDAN SAVAŞA GİRECEK Mİ?
İsrail’in daimi hedefi Hizbullah’ı Lübnan’ın güney sınırından çıkartmak oldu. Bir süredir devam eden yoğun bombardıman, direniş liderlerinin suikastlar sonucu öldürülmesi ve dün başlattığı kara harekatıyla Hizbullah’ı Güney Lübnan’dan sürme hedefinin üzerine gidiyor. Çabuk, İsrail’in Lübnan’a girmesinin de İran’ın ulusal çıkarlarıyla çatıştığını ancak bu durumun İran’ın doğrudan savaşa girmesi anlamına gelmediğinden bahsetti:
“Direniş grupları arasındaki uyum ve koordinasyonun bozulması İran’a zarar verir. İran, direniş gruplarının hamisi pozisyonundaki tek ülke. Daha fazla kayıtsız kalması o gruplar içerisindeki koordinasyonu bozabilir. Bu durumda İran devreye girecektir ancak bu da doğrudan savaşa girmesi anlamına gelmiyor. İran’ın harekete geçmek istediği zaman hem Irak’ta hem Suriye’de hem de Yemen’de aktif hale getirebileceği unsurlar var. Direniş grupları son yıllarda artan gerilimle birlikte bir ortak operasyon odası kurmuşlardı. Bu odanın başını İran çekerken 7 Ekim sonrası direniş gruplarıyla ilişkisinde gölge bir pozisyon almaya başladı. İran iç meseleleri ve dış tehditler nedeniyle kendisini geriye çekmek zorunda kaldı. Ancak İsrail gerilimi yükselttikçe Tahran’ın da gerilimi yükselteceğine dair bir beklenti var. Gerilimin yükselmesiyle Irak’taki, Yemen’deki ve Suriye’deki birliklerin kara operasyonuna karşılık Lübnan’a taşınması söz konusu olabilir. Hiçbir koşulda İran’ın doğrudan müdahil olacağı bir senaryo öngörülmüyor.”
GERÇEK VAAD OPERASYONU İKİ
Bugüne kadar Yemen, Irak hatta Lübnan’ın yalnızca Gazze’ye destek cepheleri olduğunu söyleyen Çabuk, İran’ın, İsrail’in Lübnan hattındaki gerilimi arttırmasına ancak diğer cepheleri açarak karşılık verebileceğinden bahsetti:
“Direniş grupları henüz açmadıkları cepheleri artık daha kesin bir şekilde açabilirler. Direniş ekseninin diğer cepheleri destek amacıyla belli aralıklarla operasyonların gerçekleştiriyordu. Ancak İsrail’e kara sınırı olmayan Yemen, Irak, İran gibi, ülkelerin hava savunma sistemleri güçlü olmadıkça açılan cepheler sürdürülebilir olmayacaktır. Önümüzdeki günlerde direniş grupları arasındaki koordinasyon merkezi İran tarafından aktif hale getirilerek imkanlar ölçüsünde toplu bir operasyon gelmesi beklenebilir. Bu da devamlı değildir ancak belli aralıklarla yapılabilir. İran’dan yeni bir ‘Gerçek Vaad’ operasyonu beklenebilir fakat durduğu noktada yakın bir zaman için bunu ön göremiyoruz. İran kendi içerisinde gerilimi azaltmak yerini gerilimin üzerine gitmek arasında bir karar verirse ancak o zaman gerçek vaad benzeri bir operasyon gelebilir. Artan huzursuzluklar ve devlet kademesindeki eleştiriler bir şeyleri değiştirebilir.”