Görgü tanıkları, Yunan sahil güvenliği ekiplerinin son üç yılda Akdeniz'de birçok mültecinin ölümünden sorumlu olduğunu iddia ediyor. Bazı gözlemciler ve insan hakları grupları, mültecilerin bilerek ve kasıtlı olarak denize atıldığını ileri sürdü.
Suriyeli Muhammed, Yunan sahil güvenliği ekiplerinin denizde kendilerini terk ettiğini ve çığlıklarına rağmen yardım etmediklerini belirtti. Muhammed, bir grup mülteciyle birlikte denizde olduklarını ve Yunan sahil güvenliği teknelerinin onlara yaklaştığında, mültecileri almak yerine onları geri iterek uzaklaştıklarını ifade etti. Somalili bir mülteci de sahil güvenlikle ilgili olarak "Beni denizin ortasına fermuarla bağladılar. Ölmemi istediler" dedi.
Yunan sahil güvenliği ise bu iddiaları reddediyor ve uluslararası yükümlülüklere tam olarak uyduklarını savunuyor. Yetkililer, operasyonlarının her zaman insani ve yasalara uygun olduğunu ve bu tür iddiaların gerçeği yansıtmadığını belirtiyorlar. Yunan hükümeti, Avrupa Birliği ile işbirliği içinde, Akdeniz'deki sığınmacı ve mülteci krizine karşı zorlu koşullar altında çalıştıklarını ve insan hayatını koruma çabalarını sürdürdüklerini ifade etti.
Yunan hükümeti uzun süredir insanları zorla, geldikleri ülke olan Türkiye'ye geri yollamakla suçlanıyor. BBC ilk kez, Yunan sahil güvenliğinin eylemleri sonucu ölümlere yol açtığı iddia edilen olayların sayısını hesapladı. 23 Mayıs 2020 tarihli, 43 kişinin ölümüyle sonuçlanan 15 olay analiz edildi. İlk kaynaklar öncelikle yerel medya, sivil toplum kuruluşları ve Türk sahil güvenliğiydi.
Vakaların beşinde mülteciler, Yunan makamları tarafından doğrudan denize atıldıklarını söylediler. Diğer birçok olayda mülteciler, motorsuz şişirilebilir lastik botlara bindirildiklerini ve daha sonra bunların havasının indiğini veya delinmiş olabileceklerini söylediler.
Kamerunlu bir mülteci, Eylül 2021'de Sisam adasına ayak bastıktan sonra Yunan yetkililer tarafından 'avlandığını' söyledi: "Biz limana zar zor yanaştık, polis arkamızdan geldi. Siyah kıyafetli iki polis, sivil kıyafetli üç polis daha vardı. Maskeliydiler, sadece gözleri görülebiliyordu.”
Kendisi ve diğer iki kişi (biri Kamerun'dan, diğeri Fildişi Sahili'nden) bir Yunan sahil güvenlik botuna nakledildiler ve orada olaylar korkunç bir hal aldı: “Kamerunluyla başladılar. Onu denize attılar. Fildişi Sahili'nden gelen adam 'Kurtarın beni, ölmek istemiyorum' dedi. Sonunda sadece eli suyun üstünde kaldı. Vücudu suyun altındaydı. Eli yavaş yavaş kaydı, su onu yuttu."
Görüştüğümüz kişi kendisini kaçıranların onu dövdüğünü söylüyor: "Başıma yumruklar yağıyordu. Sanki bir hayvanı yumruklar gibi."
Daha sonra onu da can yeleği olmadan suya ittiklerini söylüyor. Kıyıya kadar yüzebilmiş ancak diğer iki kişinin (Sidy Keita ve Didier Martial Kouamou Nana) cansız bedenleri Türkiye'de kıyı şeridinde bulundu. Hayatta kalanların avukatları Yunan makamlarından çifte cinayet davası açmasını talep ediyor.
'BENİ DENİZİN ORTASINDA FERMUARLA BAĞLADILAR'
Somali'den başka bir kişi de BBC'ye, Mart 2021'de Sakız adasına vardığında Yunan ordusu tarafından nasıl yakalandığını ve daha sonra Yunan sahil güvenliğine nasıl teslim edildiğini anlattı. Sahil güvenliğin onu suya bırakmadan önce ellerini arkadan bağladığını söyledi: "Beni denizin ortasına fermuarla bağladılar. Ölmemi istediler."
Ellerinden biri bağdan kurtulmadan önce sırt üstü durmaya çalışarak hayatta kalmayı başardığını söyledi. Ancak deniz dalgalıydı ve gruptaki üç kişi öldü. Röportaj yapılan kişi karaya çıkmayı başardı ve sonunda Türk sahil güvenliği tarafından fark edildi.
Eylül 2022'de meydana gelen ve en yüksek can kaybının yaşandığı olayda, 85 mülteciyi taşıyan tekne, Yunanistan'ın Rodos adası yakınlarında motorun arızalanması sonucu sorun yaşadı. Suriyeli Muhammed, yardım için Yunan sahil güvenliğini aradıklarını, bir tekneye yüklendiklerini, Türk sularına geri götürülerek cankurtaran botlarına bindirildiklerini anlattı.
'ÇIĞLIKLARIMIZI DUYDULAR AMA YİNE DE BİZİ BIRAKIP GİTTİLER'
Muhammed, kendisine ve ailesine verilen salın vanasının düzgün şekilde kapatılmadığını söyledi. Muhammed, "Hemen batmaya başladık. Bizi gördüler, çığlıklarımızı duydular ama yine de bizi bırakıp gittiler" dedi ve ekledi:
"İlk ölen çocuk kuzenimin oğluydu…Sonra birer birer öldüler. Başka bir çocuk, başka bir çocuk daha...Sonra da kuzenim kayboldu. Sabah olduğunda, yedi ya da sekiz çocuk ölmüştü. Çocuklarım sabaha kadar ölmedi… sonra Türk sahil güvenliği geldi..."
Yunan yasaları, sığınma talebinde bulunan tüm mültecilerin, bazı adalarda özel kayıt merkezlerine kaydolmalarına izin veriyor. Ancak mülteci destek kuruluşu Consolidated Rescue Group'un yardımıyla iletişime geçilen kişiler, bu merkezlere ulaşamadan yakalandıklarını söyledi. Onları yakalayanlar, görünüşe göre gizli görevde olan, üniformasız ve çoğunlukla maskeli olarak görev yapan kişilerdi.
İnsan hakları grupları, Avrupa'da sığınma başvurusu yapmak isteyen binlerce kişinin yasa dışı şekilde Yunanistan'dan Türkiye'ye geri gönderildiğini, onların uluslararası hukukta ve Avrupa Birliği hukukunda güvence altına alınan sığınma talebinde bulunma haklarının ihlal edildiğini iddia ediyor. Avusturyalı aktivist Fayad Mulla, geçen yıl Şubat ayında Yunanistan'ın Midilli adasında bu tür operasyonların ne kadar gizli olduğunu kendi gözleriyle gördüğünü söyledi.
Bir ihbar üzerine zorla geri gönderileceği yere giderken, daha sonra polis için çalıştığı ortaya çıkan kapüşonlu bir adam tarafından durdurulmuştu. Polisin daha sonra durdurulduğu anlara ait kayıtları araç kamerasından silmeye ve onu bir polis memuruna direnmekle suçlamaya çalıştığını söyledi. Sonuçta başka bir işlem yapılmadı.
SÜRÜKLENMEYE BIRAKILDILAR
İki ay sonra, benzer bir yerde Mulla, New York Times tarafından yayınlanan bir zorla geri göndermeyi videoya çekmeyi başardı. Aralarında kadın ve bebeklerin de bulunduğu bir grup, plakasız bir minibüsün arkasından indirilerek bir iskeleden küçük bir tekneye bindirildi. Daha sonra kıyı şeridinden daha uzaktaki bir Yunan sahil güvenlik gemisine aktarıldılar, denize açıldılar ve ardından sürüklenmeye bırakıldıkları bir sala bindirildiler.
'BU ULUSLARARARASI BİR SUÇ'
BBC'nin de doğruladığı bu görüntüler Yunan sahil güvenliğinin eski özel operasyonlar şefi Dimitris Baltakos'a gösterildi. Konuşmasının başlarında Yunan sahil güvenliğinin yasadışı bir şey yapabileceğini reddeden Baltakos, ancak çekime ara verildiğinde, birine Yunanca bir şeyler söylerken kaydedildi: "Onlara fazla bir şey söylemedim, değil mi?... Çok açık, değil mi? Bu nükleer fizik değil. Bunu güpegündüz neden yaptıklarını bilmiyorum... Bu... açıkça yasadışı. Bu uluslararası bir suç."
Görüntüler şu anda Yunanistan'ın bağımsız Ulusal Şeffaflık Kurumu tarafından soruşturuluyor. Samos adasında görüşülen bir araştırmacı gazeteci, Yunan özel kuvvetlerinden biriyle arkadaşlık uygulaması Tinder üzerinden sohbet etmeye başladığını söylüyor. Kendisini "savaş gemisi" olarak tanımladığı bir yerden aradığında Romy van Baarsen ona işi hakkında daha fazla bilgi ve kuvvetleri bir mülteci teknesi tespit ettiğinde ne olduğunu sormuş. "Onları geri götürdükleri" yanıtını veren Romy van Baarsen, bu tür emirlerin "bakandan" geldiğini ve bir tekneyi durdurmayı başaramamaları halinde cezalandırılacaklarını söyledi.