15 Temmuz darbe girişiminin 4. yıldönümü dolayısıyla açıklama yapan Gelecek Partisi Lideri Davutoğlu, "Darbe girişiminin ardından geçen 4 yılda Türkiye'nin içine girdiği türbülans kimseyi yanıltmasın. Millet 15 Temmuz gecesi verdiği cevapla demokrasiyi sigortalamıştır" dedi.
Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu, 15 Temmuz darbe girişiminin 4. yıldömü dolayısıyla yaptığı açıklamada, "Türkiye’nin 15 Temmuz sonrası, yani son dört yıldır, içine girdiği türbülans ve karanlık tünel hiç kimseyi yanıltmasın. Adaletten, hukuktan, eşit gelir dağılımından, ekonomik refahın büyümesinden, siyasi etikten ve toplumsal huzurdan uzaklaşan Türkiye fotoğrafı kimseyi yanıltmasın. 15 Temmuz gecesi millet verdiği cevapla Türkiye’de demokrasiyi sigortalamıştır" ifadelerini kullandı.
Davutoğlu, 15 Temmuz 2016'da gerçekleşen darbe girişiminin 4. yıldönümünde açıklama yaptı. Darbeci zihniyetin tasfiyesi ve otoriter eğilimlere karşı kapsayıcı bir demokrasi anlayışının yerleşmesi için çift yönlü bir mücadele verilmesi gerektiğini belirten Davutoğlu, "Yaşadığımız gelişmeler göstermiştir ki bu iki hedef birbirinin tamamlayıcı unsurudur: Darbeci zihniyeti tasfiye etmeden demokrasi kurumsallaşamaz, demokrasi kurumsallaşmadan da darbeci zihniyet tümüyle yok edilemez" dedi.
Davutoğlu, 4 yılda milletin demokrasi emanetine sahip çıkılmadığını da söyledi.
Davutoğlu'nun açıklaması şu şekilde:
"TÜRKİYE'NİN SON DÖRT YILDA YAŞADIĞI TÜRBÜLANS KİMSEYİ YANILTAMASIN"
Milletimiz devletin içine sızan ama toplumun kalbinde hiçbir yer bulamayan FETÖ çetesine ve arkasındaki güçlere hak ettikleri cevabı vermiştir.
Bu cevap sadece 15 Temmuz akşamı girişilen hain kalkışmaya verilmiş bir cevap da değildir.
Bu cevap Türkiye’nin geleceğini de şekillendiren bir cevaptır.
Türkiye’nin 15 Temmuz sonrası, yani son dört yıldır, içine girdiği türbülans ve karanlık tünel hiç kimseyi yanıltmasın.
Adaletten, hukuktan, eşit gelir dağılımından, ekonomik refahın büyümesinden, siyasi etikten ve toplumsal huzurdan uzaklaşan Türkiye fotoğrafı kimseyi yanıltmasın.
15 Temmuz gecesi millet verdiği cevapla Türkiye’de demokrasiyi sigortalamıştır.
15 Temmuz gecesi millet verdiği cevapla her türlü darbe heveslisini mahkûm etmiştir.
15 Temmuz gecesi millet ‘hakimiyet benim, bu ülkeyi kimin yöneteceğine sadece ben karar veririm’ demiştir.
O gece ortaya konan irade her şeyden önce milli egemenliğe sahip çıkma iradesidir.
O gece ortaya konan irade demokrasiye sahip çıkma iradesidir.
O gece ortaya konan irade Türkiye’de gücünü ve meşruiyetini milletten almayan, demokrasiye yaslanmayan hiçbir projenin hayata geçemeyeceğini ortaya koymuştur.
O gece ortaya konan irade Türkiye’ye demokrasiye aykırı siyasal bir rota çizilemeyeceğini net bir şekilde göstermiştir.
FETÖ çetesi tıpkı diğer terör örgütleri gibi milletimizin basireti ve mukavemeti ve devletimizin kudretiyle püskürtülmüştür.
"TAM DEMOKRATİK BİR HUKUK DEVLETİ OLMADAN DARBECİ ZİHNİYETİ ORTADAN KALDIRMAK MÜMKÜN DEĞİL"
Ancak ülkemiz tam demokratik bir hukuk devletine kavuşmadığı sürece FETÖ ve benzeri darbeci zihniyeti ortadan kaldırmak mümkün olmayacaktır.
Çünkü 15 Temmuz gecesi aziz şehitlerimizin ve bir bütün olarak milletimizin bizlere bıraktığı en önemli emanet ve en hayati vizyon demokrasinin güçlenmesi, adaletin işlemesi, hukuk devletinin tesis edilmesidir.
Milletimiz 15 Temmuz gecesi ne FETÖ ne de FETÖ benzeri juntacı yaklaşımları artık Türkiye’de görmek istemediğini söylemiştir.
15 Temmuz gecesi milli direnişe öncülük eden değerli vatandaşlarım,
Hain darbe girişiminin dördüncü yıldönümünde samimi ve açık yürekli bir muhasebeye ihtiyaç vardır.
Şehitlerimizin 15 Temmuz gecesi döktükleri aziz kanlarıyla bize bıraktıkları emanete sahip çıkabilmek için cesur sorular sormak ve onların savundukları değerler için vizyoner cevaplar vermek zorundayız.
"ŞEHİTLERİMİZİN, GAZİLERİMİZİN EMANETLERİNE SAHİP ÇIKILDI"
Can yakıcı muhasebe sorusu açıktır:
15 Temmuz 2016’dan bu yana şehitlerimizin, gazilerimizin ve bir bütün olarak milletimizin bu emanetine ne kadar sahip çıkıldı?
15 Temmuz’da ve sonrasında bir ay boyunca tutulan “demokrasi nöbetlerinde” büyük bir kararlılıkla ayakta duran, nöbet tutan, demokratik iradesine sahip çıkan milletimizin demokrasi emanetine ne oldu?
Onların kanları pahasına savundukları özgürlükler ve adalet davasında neredeyiz?
Dört yıl sonra bugün bu soruları samimiyetle ve açıklıkla cevaplamak zorundayız.
Maalesef bu sorulara olumlu bir cevap vermemiz mümkün değil.
"İKTİDAR JUNTACI VE DEMOKRASİ DÜŞMANI UNSURLARLA KOL KOLA GİRMİŞTİR"
İktidar dört yıl içinde 15 Temmuz’da hain darbe teşebbüsünü püskürten, sonrasında günlerce 24 saat demokrasi nöbeti tutan insanları hayal kırıklığına uğratmıştır.
Milletimiz FETÖ darbecilerini def etmiştir ama iktidar 1970’lerin, 1980’lerin ve 1990’ların ne kadar darbeci, juntacı ve demokrasi düşmanı unsuru varsa onlarla kol kola girmiştir.
15 Temmuz sadece FETÖ darbesiyle değil bütün darbelerle ve darbeci zihniyetlerle mücadelede bir milattı. O gece sokağa çıkanların zihninde 27 Mayıs ihtilali sonrasında idam sehpasına yürüyen mazlum Adnan Menderes’in şehadet resmi, 12 Eylül’de bir sağdan bir soldan diyerek idam edilen gençlerin toy yüzleri, 28 Şubat’ın Yüce Divanının savunan adamı Necmettin Erbakan hocamızın sadece kendisini ve partisini değil milletin ideallerini de savunan vakur duruşu vardı. O samimi kitleler “Bir daha asla!” diyerek meydanlara inmişlerdi.
Ancak maalesef, mevcut iktidar koalisyonu, 28 Şubat artıklarının FETÖ’nün darbeciliğini kendilerine kalkan olarak kullanmalarına müsaade etmiş, düne kadar darbe çağrıları yapan bir sürü şahıs iktidar nezdinde itibar görmeye başlamıştır.
"İKTİDAR ORTAĞI OLARAK HAREKET EDİYOR OLMALARI DEMOKRASİ ADINA HÜZÜN VERİCİDİR"
15 Temmuz darbe girişimine karşı çıktığını iddia eden bazı kesimlerin girişim olmaktan çıkarak gerçekleşmiş bir darbe olan 28 Şubat darbesinin hala geçerli olduğunu iddia etmesi hepimiz için uyarıcı olmalıdır. Hele hele bu çevrelerin bugün iktidar ortağı olarak hareket ediyor olması 15 Temmuz gecesi şehit düşenlerin verdiği demokrasi ve özgürlükler mücadelesinin aziz mirası açısından hüzün vericidir.
28 Şubat artıkları ‘devleti biz yönetiyoruz’ derken, 15 Temmuz gecesi hiçbir yerden talimat beklemeksizin alana inen ve o gecenin sembol isimleri arasında yerini alan Genel Başkan Yardımcımız Selim Temurci’nin 15 Temmuz’un yıldönümünün hemen öncesinde terör örgütü üyeliği suçlaması ile ifadeye çağrılması gelinen ibret verici tablonun bir yansımasıdır.
Bugün akşam yayınlayacağımız 15 Temmuz belgeselinde de görüleceği gibi 15 Temmuz direnişinin her şehirdeki öncü isimleri bugün Gelecek Partisi kadroları arasındadır.
15 Temmuz gecesi şehit düşenlerin ve gazi olanların ortak bir özelliği aransa görülecektir ki hemen hemen hepsi 28 Şubat mağduru geniş kitlelerin içinden çıkmıştır. O yiğit insanlar bir daha 27 Mayıs, 12 Eylül ve 28 Şubat benzeri bir zulmün yaşanmaması için harekete geçmişlerdi.
O gece sokağa çıkan yiğitler bugün artan rant gelirleriyle sefa süren bir seçkin azınlığın değil, kötü ekonomi yönetimi ve derinleşen gelir adaletsizliği ile bugün yoksulluk çeken geniş kitlelerin içinden çıkmıştı.
Onlar kamu imkanları ile zenginleşen zümrelerin değil, bugün kirasını ödeyemeyen esnafların, işsiz kalan emekçilerin ve ürününün hakkını alamayan çiftçilerin çocuklarıydı.
Onlar, kamu bankaları üzerinden borçları tekrar tekrar yapılandırılan bir rantiye sınıfının arasından değil, bugün ödeyebilme imkanına sahip olduğu borcu bahane edilerek kinle ve nefretle kapatılan üniversitede çocukları okuyan 28 Şubat mağduru geniş kitlelerin içinden gelmişlerdi.
"YARIN BİR MİLLİ DİRENİŞ İCAP ETSE BİR GRUP RANTİYECİ ARASINDAN ÇIKMAYACAKTIR"
Yarın benzer bir milli direniş icap ederse o direnişi gerçekleştirecek olanlar da yine her türlü iktidarı kullanma yeteneğine sahip olan bir grup rantiyeci arasından değil yine bu geniş kitleler arasından çıkacaktır.
İşte Gelecek partisi bu geniş kitlelerin hissiyatının tercümanı, hak ve özgürlüklerinin takipçisi ve onların çocuklarının geleceğinin teminatı olmak üzere kurulmuştur.
Ve şu husus bilinmelidir ki Gelecek Partisi nereden ve kim tarafından gelirse gelsin her türlü darbe girişiminin karşısında dimdik duracak kadroların partisidir.
"İKTİDAR FIRSATÇILIKLA BU İMKANI HEBA ETMİŞTİR"
Milletimiz 15 Temmuz’da demokratik ve müreffeh bir Türkiye’nin önündeki engelleri temizlemiş, toplumun her kesiminin güçlü bir aidiyetle sahip çıkacağı demokratik bir Cumhuriyet kurmanın, devleti adalet ve demokrasi temelleri üzerinde yeniden inşa etmenin önünü açmıştı.
Maalesef iktidar ancak fırsatçılıkla nitelenebilecek bir anlayışla bu imkanı heba etmiştir.
Milletin destansı mücadelesinin ürettiği enerji, Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi üzerinden otoriter bir yönetim tarzını hayata geçirmek için istismar edilmiş, milletimizin darbecilere karşı iktidara sağladığı güven ve kredi küçük bir azınlığın güç ve refah arzusu için heba edilmiştir.
Milletimiz 15 Temmuz’da hain darbecileri püskürterek Türkiye’nin önünü açmış, ancak iktidar son dört yılda yaptıklarıyla her konuda Türkiye’yi geriletmiştir.
"İKTİDAR EN UFAK ELEŞTİRİYİ İHANETLE YAFTALAMIŞTIR"
Milletimiz 15 Temmuz’da birlik, beraberlik, kardeşlik mesajı verirken iktidar ayrıştırıcı söylem ve politikalara yönelmiş, en ufak bir eleştiriyi bile ihanetle yaftalamıştır.
Maalesef, 15 Temmuz sonrası dört yılın bilançosu kahredicidir.
Bu dört yıl içinde Türkiye’de demokrasi güçleneceğine zayıflamış, özgürlükler artacağına azalmış, siyasetin önündeki engeller kalkacağına tahkim edilmiş, toplumsal barış pekişeceğine gevşemiştir.
15 Temmuz direnişinin kahramanı aziz milletim,
Bugün her zamankinden daha fazla darbeci zihniyetin tasfiyesi ve otoriter eğilimlere karşı kapsayıcı bir demokrasi anlayışının kurumsallaşması için çaba göstermek zorundayız.
"DEMOKRASİ KURUMSALLAŞMADAN DA DARBECİ ZİHNİYET TÜMÜYLE YOK EDİLEMEZ"
Dolayısıyla çift yönlü bir mücadele sürdürme sorumluluğu ile karşı karşıyayız: Darbeci zihniyetin bir daha hortlamayacak şekilde tasfiyesi ve kapsayıcı bir demokrasi anlayışının kurumsallaşması.
Yaşadığımız gelişmeler göstermiştir ki bu iki hedef birbirinin tamamlayıcı unsurudur: Darbeci zihniyeti tasfiye etmeden demokrasi kurumsallaşamaz, demokrasi kurumsallaşmadan da darbeci zihniyet tümüyle yok edilemez.
Milletimizin verdiği şanlı direniş ile ilk kez bir darbe teşebbüsü akamete uğratıldıktan dört yıl sonra hala darbe ihtimali üzerine konuşulabiliyor olmasının temel nedeni geçen bu dört yıl içinde demokrasimizin kurumsallaşamadığı gibi, Cumhurbaşkanlığı Hükümet sistemi ile birlikte geçmiş kazanımlarını da kaybetmeye başlamış olmasıdır.
Darbelerin gerçekleştirmeye çalıştığı otoriter siyasi kültürün alternatifi bir başka otoriterlik kültürü değildir ve olmamalıdır.
"GELECEK PARTİSİ BU ÇİFT YÖNLE HEDEFİ HAYATA GEÇİRMEK ÜZERE KURULMUŞTUR"
Darbeler otoriter eğilimlerin güçlendirilmesi ile değil demokratik kültürün kökleşmesi ile engellenebilir.
Gelecek Partisi bu çift yönlü hedefi hayata geçirmek üzere kurulmuştur.
Hedefimiz açık ve nettir: İnsan onuruna ve insan hak ve özgürlüklerine dayalı bir demokrasi anlayışını bir darbe ihtimalini bırakın konuşmayı zihinlerden geçirmeyi bile mümkün kılmayacak şekilde kurumsallaştırmak.
"EN ÖNCELİKLİ GÖREVİMİZ DEMOKRASİMİZİN KURUMSALLAŞMASI VE KÖKLEŞMESİDİR"
Bugün en öncelikli görevimiz her türlü darbeci zihniyete ve otoriter eğilime karşı demokrasimizin kurumsallaşması ve kökleşmesidir.
Bunun gerçekleşebilmesi için de eğitim sistemimiz başta olmak bütün kurumlarda ve süreçlerde nereden gelirse gelsin ve hangi gerekçeyle yapılmak istenirse istensin darbelere kategorik olarak karşı çıkacak bir ortak zihniyet oluşumu sağlanmalıdır.
Darbeci zihniyetle mücadelenin vasatı ancak ve ancak toplum kesimlerinin tümünün benimsediği ortak akıl, ortak vicdan ve ortak kader bilincinin yayılması ile sağlanabilir.
Bir kişinin, bir kesimin, bir grubun, bir kliğin, bir cuntanın aklını yegâne akıl olarak görmek ortak aklın; sadece bir kesimin anlayışına ve değerlerine dayalı yaklaşım ortak vicdanın; sadece belli bir zümrenin kaygılarını ve tehdit algılarını öne çıkararak alınacak tedbirler ortak kader bilincinin oluşmasını imkânsız kılar.
"SOSYAL MEDYAYI KAPATMAK TEMEL HAK VE ÖZGÜRLÜKLER İÇİN FEDAYI CAN ETMİŞ 15 TEMUZ ŞEHİTLERİMİZİN EMANETİNE İHANET"
Medya tekelleşmesinden medya ambargolarına, üniversite kapatmaktan sosyal medya kapatmaya kadar uzanan uygulamalar temel hak ve özgürlükler için fedayı can etmiş 15 Temmuz şehitlerimizin emanetine ihanettir.
Bu çerçevede, bireysel özgürlükler alanının daraltılmasına değil, genişletilmesine ihtiyaç vardır.
Dünyada otoriter ve popülist eğilimlere yöneliş bizi yanıltmamalıdır. Aslında tam da böylesi bir dönemde kendi hür iradesine malik, onurlu ve başı dik insanların yaşadığı bir ülke inşa etmek başlı başına bir farklılık ve çekim alanı oluşturur.
Toplumsal psikolojimizin doğru bir şekilde yeniden inşası bu tür darbe teşebbüslerine karşı vereceğimiz mücadelenin olmazsa olmaz şartıdır.
Bugün Türkiye’de karamsarlık psikolojisinin yayılmasından medet uman çevreler, hepimizin psikolojik bir kriz sarmalına girmesini beklemektedir.
Bugün yapılması gereken, gerçekçi bir yaklaşımla tehdit ve risklerin farkında olmak ve her alternatif için tedbir anlamında hazırlıklı olmak, ama asla bu tehdit ve risk psikolojisinin toplum katmanlarına sirayet etmesine izin vermemektir.
Çevremizde benzer büyük travmaların yaşandığı bu kritik dönemde demokrasimizi ve özgürlüklerimizi teminat altına alacak temel unsur, vatandaşlarımıza sunacağımız onurlu ve umutlu bir gelecek beklentisidir.
İşte Gelecek Partisi adıyla ve felsefesiyle toplum olarak yeni bir nefese, yeni bir sese ve yeni bir umuda ihtiyaç hissettiğimiz bugünlerde bu gelecek vizyonunun adresi ve sözcüsüdür.
"EN ÖNEMLİ UNSUR HAYATIN HER ALANINDA ŞEFFAFLIĞI EGEMEN KILMAKTIR"
Hangi saikle olursa olsun, her türlü darbe girişimini engelleyecek ve demokratik denetimi sağlayacak en önemli unsur sivil toplumdan devlet kurumlarına, şirket yapılarından hayır kuruluşlarına, konvansiyonel medyadan sosyal medyaya kadar hayatın her alanında şeffaflığı egemen kılmaktır.
Bugün de darbe ortamını oluşturmaya dönük gizemli yapıları deşifre edecek tek araç şeffaflıktır
Bunun sağlanabilmesi için de, sivil toplum kuruluşları her yönüyle şeffaf olmalı, kayıt dışı ekonomi tümüyle tasfiye edilerek finansal kaynak akışlarına tam anlamıyla şeffaflık getirilmeli, hukuki süreçlerdeki görevlendirmeler tam bir şeffaflık içinde yapılmalı, devlet kurumlarında hiyerarşik şeffaflığı yok eden paralel yapılara asla izin verilmemeli, sosyal medyada şahsiyet katliamı yaparak insan onurunu yok eden ve provokasyon üreten kimliksiz hesaplarla hukuk nezdinde mücadele edilmelidir.
Şeffaflık ve siyasi etik yasasının hala çıkarılmamış olması büyük bir eksikliktir.
Gelecek Partisi’nin programında en önemli ilkeler arasında zikrettiğimiz şeffaflığın toplumsal ve siyasal alanda uygulanmasının takipçisi ve öncüsü olacağız.
Değerli vatandaşlarım,
Kapsayıcı demokrasi ancak ve ancak özgür düşünebilen nesillerin elinde hayata geçirilebilir. Darbeci zihniyetle mücadelenin başarılı olabilmesi için eğitimde niteliksel bir devrime ihtiyaç olduğu aşikârdır.
Eğitim insan devşirme alanı olarak değil, insan yetiştirme alanı olarak görülmeli ve günlük siyasi tartışmaların dışında tutulmalıdır.
Son dört yıl içinde eğitim alanında özgür ve özgün düşünceyi teşvik etmek yerine, kendisi gibi düşünmeyenleri cezalandıran, ülkenin en kaliteli üniversitelerinden birini bir gece yarısı fermanı ile kapatan iktidar da eğitimi şahsiyetli insan yetiştirme alanı olarak değil bir insan devşirme alanı olarak görme hatasına düşmektedir.
"KİŞİSEL GÜÇ TEMERKÜZÜ ORTAK AKIL VE KURUMSAL KÜLTÜRÜ DEVRE DIŞINA İTMİŞTİR"
15 Temmuz darbe girişimi devletin ve bürokrasinin yeniden tanzimini gerekli kılmıştır.
Devlet sürekliliğini hamasi sloganlarla değil sürdüregeldiği teamüller ve kurumlar üzerinden tarih sahnesine yansıtır. Bu teamüllerin ve kurumların değişen şartlara göre yeniden tanzim edilmesi tarihin doğal akışının getirdiği bir zorunluluktur. Bu tanzimde süreklilik-değişim dengesinin özenle korunması gerekir.
Ancak 15 Temmuz sonrasında oluşan olağanüstü psikolojinin hakim olduğu bir atmosferde hayata geçirilen Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi devlet kurumlarındaki süreklilik unsurlarını zaafa uğratmış; yerine ise demokratik teamüllere uyumlu bir kurumsal değişim gerçekleştirilememiştir.
İttifaklara dayalı seçim sistemi toplumsal kutuplaşmayı artırırken, kişisel güç temerküzü ortak aklı ve kurumsal kültürü devre dışına itmiştir.
Şimdi yapılması gereken demokratik kültür ve teamül doğrultusunda devletin her inançtan, etnik ve mezhebi kökenden ve toplumsal kesimden oluşan kamunun ortak mülkü olduğunu gösterecek şekilde sabırla, basiretle, tecrübeyle ve en önemlisi ortak akılla yeniden tanzim edilmesidir.
Devletin kamunun ortak mülkü olarak yeniden tanziminin önemli ayaklarından birisi bürokrasinin felsefesi, mantığı, yöntemi, kültürü ve dokusu ile yeniden tanımlanması ve yapılandırılmasıdır.
Özetle, devlet kamunun mülkü, bürokrasi devlet üzerinden kamunun hizmetlisi, siyasi irade kamu adına devletin mutasarrıfıdır (geçici tasarruf hakkına sahip yetkili). Hiçbir siyasi ya da bürokratik yetkili devleti mülk ittihaz edemez ve diğer vatandaşların kamu hukukunu göz ardı eden uygulamalarda bulunamaz.
Siyasi iradenin bu tasarruf yetkisini yönetimde kullanmasını sağlayan ilke meşruiyettir. Meşruiyetin kaynağı ise 23 Nisan 1920’den bu yana doğrudan millet ve onun bağrından çıkmış olan TBMM’dir.
Hiçbir kişi, grup, zümre ya da parti milletten ve onu bir bütün olarak temsil eden TBMM’den meşruiyet onayı almaksızın kamu otoritesi kullanamaz, bu otoritenin mahiyetini değiştirecek girişimlerde bulunamaz.
"PARLAMENTER SİSTEM GELECEK PARTİSİ'NİN EN ÖNCELİKLİ HEDEFLERİ ARASINDA"
Maalesef, darbeci anlayışın tipik bir tezahürü olarak ara rejimlerde ve darbe sonrası kurulan vesayet rejimlerinde bu tür girişimlerde bulunulmuştur.
Meşruiyet şeffaflığın hukuk ve devlet düzenindeki yansımasıdır.
Meşruiyet, kamunun kendi yetkisini açık ve şeffaf seçimler üzerinden kendi içinden çıkan vekillerine devretmesiyle oluşur. Bu yetki devri millet egemenliğinin yönetimsel bir niteliğe ve kapasiteye kavuşmasını sağlar.
Bu yetki devrinin en geniş temsil makamı TBMM’ndedir. Cumhurbaşkanlığı Hükümet sistemi ile birlikte TBMM’nin yürütmenin mekanik onay aygıtı haline dönüşmesi güçler ayrılığı ilkesini de, milletvekillerinin ve yasama erkinin etkinliğini de zaafa uğratmıştır.
15 Temmuz gecesinin Gazi Meclisi’nin güçlendirilmiş parlamenter sistem ile hak ettiği itibarı ve etkinliği kazanması Gelecek Partisi’nin en öncelikli hedefleri arasındadır.
Darbeci zihniyetlerin güç devşirmeye çalıştığı bürokrasiyi güç mücadelesi alanı olmaktan çıkarmanın en temel ilkeleri ise ehliyet ve liyakattır.
Bürokraside ehliyet ve liyakat ilkelerinin terk edilmesi ve nepotizmin yani akraba kayırmacılığının yaygınlaşması devlet düzeninde etkinliği, verimliliği ve rasyonaliteyi yok etmek suretiyle sistemin yozlaşmasına ve kamunun sisteme olan güveninin sarsılmasına yol açar.
Bu ilkelerin hayata geçirilebilmesi için bürokrasiye giriş objektif kurallara ve adil süreçlere, bürokraside kalma ve yükselme ise objektif kriterlerle ölçülebilir performansa bağlanmalıdır.
Bu tecrübeden hareketle bürokrasiye giriş şartlarının tamamıyla rasyonel süreçlerle ve ehliyet ve liyakat esasları üzerinden tanzim edilmesi ve her türlü nepotizmden, ayrımcılıktan ve kayırmacılıktan arındırılması sağlanmalıdır.
15 Temmuz gecesi ortak tarihî geçmişin verdiği aidiyet bilinci ile ayağa kalkan milletimiz, ortak kader bilinciyle de geleceğimizi belirleyecek iradeyi göstermiştir.
Eşit vatandaşlık ilkesi ise çağdaş siyasal meşruiyetin temelidir ve bu temel hiç bir surette ve hiç bir gerekçe ile zayıflatılamaz ve gözardı edilemez.
Gelecek Partisinin ana felsefesi olarak vurguladığımız gibi insan onuru ile taçlandırılan Türkiye Cumhuriyeti Vatandaşlığı kimliği taşıyan hiç kimse hiç bir makam ve güç sahibi tarafından tahkir edilemez; inancı, rengi, cinsiyeti, engelliliği, dili, ırkı, siyasi düşüncesi, felsefi anlayışı ve hayat tarzı sebebiyle ayrımcılığa maruz bırakılamaz, herhangi bir şekilde nefret söylemine muhatap kılınamaz.
Bu yeni siyaset inşası öncelikle anayasal zeminde başlamalı ve Cumhuriyetimizin 100. yılına yürürken 12 Eylül darbe anayasasının yerine katılımcı, çoğulcu, özgürlükçü, demokratik ve sivil bir anayasa yazımı ile tahkim edilmelidir.
Özgürlük, eşitlik ve adalet değerleri üzerine inşa edilecek yeni anayasal düzenimizin en temel ilkesi, ahlaki referansı ve ruhu insan onuru olmalı, insan onurunun ancak ve ancak insanın tercih ve irade gücünü yansıtan özgürlüklerle hayat bulmakta olduğu gerçeğinden hareketle de yeni anayasal düzenimizin odağında insan hak ve özgürlükleri yer almalıdır.
Bu çerçevede düşünce, inanç, ifade ve girişim özgürlüğü insan onurunun ve kimliğinin ayrılmaz bir parçası olarak anayasal koruma altına alınmak suretiyle, darbe kültürünün can damarları bütünüyle kesilmelidir.
Gelecek Partisi özgürlükçü yeni bir anayasaya ve siyaset anlayışına dayalı kapsamlı bir demokratik dönüşümün öncüsü olmak üzere yola çıkmıştır. Bu hedefi milletimizin iradesi ve sağduyusu ile hayata geçireceğiz.