Görüşler

Bülent Aras yazdı: Suriye krizi Dört tarz-ı siyaset  ve Türkiye...

Bülent Aras yazdı: Suriye krizi Dört tarz-ı siyaset  ve Türkiye...

Suriye krizinde Türkiye’nin mevcut pozisyonunu ve önündeki fırsatları Sabancı Üniversitesi Öğretim Üyesi Bülent Aras analiz etti.

[Karar]
BÜLENT ARAS

Suriye krizi iç savaş, bölgesel rekabet ve küresel ölçekte terör bağlamlarıyla çok boyutlu bir nitelik taşıyor. Suriye’ye müdahil olan ülkelerin bir yandan iç savaşta kendilerine yakın grupları desteklerken, diğer taraftan kendi aralarında işbirliği ve rekabet ilişkileri içinde oldukları gözleniyor. Müdahalenin sınırlarını ve etkilerini ise önemli oranda Suriye topraklarında, yani sahada yaptıkları belirliyor.

Realizmin gelişen teorik çerçevesinde bir ülkenin güç kaynakları kadar bu gücün nasıl kullanıldığı ve sahaya nasıl yansıtıldığı önem arz etmekte. Devletlerin sahadaki performansının hedeflere ulaşmadaki rolü rekabet içinde bulunduğu aktörlere istenilen mesajı vermesi açısından da önem taşıyor. Sahayı düzenlemek büyük oranda diğer aktörleri hedeflenen yöne sevk edebilmeye bağlı.

Suriye’ye müdahil ülkelerin güç projeksiyonu açısından dört farklı siyaset izledikleri söylenebilir. Bu siyasetleri belirleyen faktörler çok çeşitli olmakla beraber temelde bir fayda-maliyet analizinden hareket eden çıkarcı bir yaklaşıma işaret ediyor. Bazı ülkeler için Suriye’deki gelişmeler yaşamsal önemi haiz olmakla birlikte, diğerleri için kısmi bir taahhüde işaret ediyor. Suriye ile ilgili aktörlerin bireysel jeopolitik yönelimleri, müdahalenin boyutunu ve sürekliliğini belirliyor.

Birincisi Rusya ve İran’ın saldırgan güç projeksiyonu. İran için hedefte Esad rejimini korumak kadar İran’ın bölgedeki izolasyonu kırma var. Tahran’da ‘İran’ın güvenliği Suriye ve Lübnan’dan başlar’ anlayışı geçerliliğini koruyor. Rusya’nın sürece bakışı Suriye özelinde hayati bir taahhüt olmamakla birlikte Batı’yla giriştiği çatışma sürecinde zemin kazanma ve oyunu rakip sahada kurma anlayışı çerçevesinde belirleniyor. Nitekim, Rusya sahada askeri kabiliyetleri ile oyun değiştirici bir rol oynadı ve Batı’nın Ukrayna üzerinden kurmaya çalıştığı baskıyı kısmen kırmayı başardı, küresel aktör algısını pekiştirdi. İran nükleer anlaşma ile kazandığı psikolojik üstünlükle Suriye’de ve Irak’taki çıkarlarının uluslararası alanda meşruiyet kazanması yolunda önemli bir adım attı.

Türkiye mevcut imkan ve kabiliyetleri ile politikasında tashihe gidebilir, böylelikle yeni bir yaklaşımla bölgesel gücünü daha etkin kullanabilir.

Amerika ve AB’nin politikası ise tutumlu, eli sıkı güç ya da ön plana çıkmadan dengeleri korumak merkezinde şekilleniyor. Suriye krizi doğrudan sorunun kendisi değil, ilişkili bazı konular -Amerika için IŞİD ve Irak, AB açısından mülteciler ve terör- dolayısıyla sınırlı bir müdahale söz konusu. Güç ve müdahale arasındaki büyük uçurum, Amerika’nın Suriye politikasına yöneltilen eleştirilerin asıl sebebi.

Suudi Arabistan, Katar ve Türkiye’nin sahadaki vekil aktörler üzerinden oluşturdukları güç projeksiyonu Batı yanlısı aktörlerin bölgesel düzeni şekillendirme arayışına işaret ediyor. Değişik saiklerle bu ülkeler Suriye muhalefetine destek vererek sahada pozisyonlarını korumaya çalışıyor. Rusya’nın askeri müdahalesi bu politikanın sınırlarını gösterdi. Ancak Suudi Arabistan’ın İran’ın nüfuz alanının genişlemesi ile ilgili yaşamsal addettiği kaygılar bu politikanın en güçlü dayanağı.

Son olarak, BM, Arap Ligi, Suriye’nin Dostları ve Cenevre görüşmeleri gibi uluslararası girişimler meseleye diplomatik bir çözüm bulma amacı taşıyor. Cenevre görüşmeleri üzerinden ateşkesin kıyısına gelen bu çabalar, büyük oranda Suriye sahnesindeki güç projeksiyonları ve uluslararası rekabetlerle şekilleniyor. Rusya, Katar, Suudi Arabistan ve Türkiye’nin değişik zamanlarda farklı grupları barış perspektifinde buluşturmaları bu politikaya destek sağlıyor.

Türkiye’nin bu genel çerçevede Suriye’de rolü sınırlanmış durumda. Sahadaki aktörleri yönlendirme gücüyle doğru orantılı olarak Suriye ile ilgili bölgesel ve uluslararası etkisi azaldı. Türkiye açısından ayrıca Suriye krizinin mülteciler ve terör bağlamları ile gözle görülür bir maliyeti var. Suriye krizi çevresel bir etkiden Türkiye’nin ciddi riskler içeren bir güvenlik sorununa dönüşmüş durumda.

Türkiye’nin Suriye politikası bir anlamda son on yıllarda dış politikada yaşanan dönüşüm ve kazanımların ne kadar kalıcı olacağını gösterecek. Mevcut durumda bir yanda IŞİD ve PKK terörü, hemen ötesinde sayıları artması muhtemel 2.7 milyon mültecinin sorunları ile başa çıkmaya çalışan bir Türkiye var. Bu anlamda, Rusya krizi sonrası Suriye sınırları içinde hareket kabiliyeti azalmış, müdahil olmanın bedelinin giderek yükseldiği bir tablo söz konusu.

Ancak dış politika Suriye’de geri döndürülemez veya mutlak kayba işaret bir noktada değil. Bununla beraber, Türkiye’nin politika açmazları bir kısır döngü şeklinde Suriye krizinde sağlayabileceği katkıyı sınırlamakta. Türkiye mevcut imkan ve kabiliyetleri ile politikasında bir tashihe gidebilir, böylelikle yeni bir yaklaşımla bölgesel gücünü daha etkin kullanma imkanına kavuşabilir.

Suriye’de uygulamaya konan dört tarz-ı siyaset içinde kesin tesir icra eden Rusya’nın askeri müdahalesi oldu. Suriye içinde ve uluslararası ortamda kartların yeniden dağıtılmasına yol açan bu müdahale Suriye içinde ağır aksak bir ateşkesi beraberinde getirdi. Suudi Arabistan’ın muhalefeti masaya getirme çabası Suriye’de istikrar perspektifinin potansiyelini göstermektedir.

İran ve Suudi Arabistan’ın mezhep rekabeti kaynaklı meşruiyet problemi, Amerika’nın tutumlu politikası, AB’nin stratejik zayıflığı, yani tüm bu aktörlerin zayıflıkları Türkiye’ye manevra alanı bırakıyor. Ancak her durumda Türkiye’nin yeni Suriye politikasının bu aktörler ile bir sıfır toplamlı oyuna girmemesi gerekiyor.

Gelecek barış, entegrasyon ve kalkınmadan geçiyor. Bu bağlamda bölgedeki Kürtlerin en yakın müttefiki Türkiye olmalıdır.

Türkiye’nin yeni yaklaşımının iki temel unsuru istikrar ve ortak zemin arayışı olmalı. Suriye’de ulus inşası, siyasete dizayn, rejim değişikliği gibi hedefler Türkiye’nin kabiliyet ve esasen çıkar tanımının ötesinde. Ayrıca Suriye’de istikrar IŞİD ile mücadele, rejim ve muhalefet arasında ateşkesin kurumsallaşması ve iç savaş/mülteciler kaynaklı insani dram ile başa çıkmadan geçmekte. Suriye’de istikrar ufku ile Türkiye’nin kabiliyetleri insani yardım, yeniden inşa, kalkınma yardımı, devlet yapısının tesisi ile devreye girebilir.

Ortak zemin arayışı bölgedeki mevcut çözümsüzlük sarmalından tek çıkış yolu. Kıyasıya rekabet eden tarafları bir araya getirmek kolay değil. Ancak seçici bazı hedeflerde bu amaca ulaşmak mümkün olabilir. Hepsi bir yana mezhepler üstü bir yaklaşımla ortak zemin tesisi yönünde girişimlerin sağlayacağı ahlaki pozisyonun değerli bir kazanım olacağı açık.

Türkiye’nin ihtiyaç duyduğu uluslararası destek bölge politikalarıyla Batı’yla ilişkiler arasındaki hassas dengenin yeniden kurulmasıyla mümkün olabilir. AB ile mülteciler ve terör, Amerika ile IŞİD ile mücadele bağlamlarında ilişkilerin derinleştirilmesi gereği açık. Vaşington, Brüksel ve Berlin’den olumlu mesajların gelmesi Türkiye’nin bölgesel etkinliğine yeni bir ivme kazandıracaktır. Türkiye’nin Suriye’de Rusya dışında tesir icra edebilecek yegane ülke olduğu bu başkentlerde biliniyor. Moskova’nın bölgede düzen kurma imkanı veya iddiası yok, zira istikrarsızlıktan puan toplama amaçlı dış politika perspektifini aşamadığı, sıkıştıkça saldırganlaştığı görülüyor. Türkiye bakımından ABD ve AB ile koordinasyon uluslararası ölçekte sorumluluk paylaşımı açısından ayrıca önemli.

Türkiye’nin yeni yaklaşımı başta Suriye’de olmak üzere Kürtlerin bölgede güvenli bir gelecek tespit yönünde normalleşmelerine katkı sağlayacaktır. Gelecek barış, entegrasyon ve kalkınmadan geçiyor. Bu bağlamda bölgedeki Kürtlerin en yakın müttefiki Türkiye olmalı. Bu ittifakı geciktirmenin bedeli tüm taraflar için çok ağır.

Suriye krizi bahsedilen dört tarz-ı siyaset ile çözülemiyor. Türkiye kendi bağlamında kısır döngü içinde ve zarar görüyor. Suriye’de istikrar, bölgede ortak zemin, Batı ile koordinasyona dayalı politika, Suriye’de yapıcı bir beşinci politikanın ortaya çıkmasına yol açabilir. Türkiye teoride ve pratikte bu rolün en güçlü adayı, zaman geçirmeden politikasında bir tashihle bu açılıma matuf güç ve kabiliyetlerini hareket geçirmeli.

YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
Bunlar da İlginizi Çekebilir