Kültür tarihi araştırmacısı Taner Ay, Battal Gazi Destanı’ndaki muhârebâtın bir kısmının Khrysokheir’ın menkıbeleşmiş muhârebâtı olduğu iddiâsı mümkün değil” diyor.
Bazı araştırmacıların, kaynak ve kanıt göstermeksizin, Battal Gazi Destanı’ndaki muhârebâtın bir kısmının Paylikeank Karbeas’ın ve Khrysokheir’ın menkabeleşmiş muhârebâtı olduğunu iddiâ ettikleri bilinmektedir. Ama böyle bir şey, hem târihî olarak hem de Melitene’deki nüfus değişimleri açısından mümkün değildir. Battal Gazî 8’inci yüzyılda, Karbeas ile Khrysokheir ise 9’uncu yüzyılda yaşamışlardır. Battal Gazi, 740 civârında şehid olan bir mücâhidse, Karbeas ondan en az 123 yıl sonra, Khrysokheir ise en az 132 veya 138 yıl sonra ölmüştür.
Karbeas’ın ve Khrysokheir’in doğum yerlerini ve etnik kökenlerini bilmiyoruz. Sicilyalı Petros, Khrysokheir’in Karbeas’ın yeğeni ve damadı olduğunu belirttiğine göre, her ikisi de muhtemelen aynı etnik kökendendiler ve aynı yerden Melitene Emîri’nin topraklarına gelmişlerdi. Battal Gazî ise Emevî ordusunun Arap olmayan neferâtındandı ve muhtemelen Melitene’ye hiç gelmemişti. Ebeveyni de Antioach veya Dimeşk şehrinde kalmış olmalıdır.
* * *
Battal Gazî Destânı’nı Paylikeanklar ile irtibâtlandıranlar, Hüseyin Gazî’nin Karbeas, Battal Gazî’nin de Khrysokheir olduğunu ifâde ediyorlar. Destânda, Battal Gazî’nin babası Hüseyin Gazî’nin avlanmak için Mamuriyye tarafına gittiği ve orada Mihriyayil tarafından şehid edildiği yazılmaktadır. Mamuriyye isimli yer, Dânişmend Gazî Destânı’nda “Mamuriyye yani Engüriyye” veya “Mamuriyye yani Angara” şeklinde açıklanmaktadır. Engürü ve Angara, bugünkü Ankara’nın yazım şekillerindendir. Ama, Karbeas’ın 863 yılında Ankyra yakınlarında öldüğüne dâir ne Sicilyalı Petros’ta ne de diğer müelliflerde bir kayıt bulunmuyor. Khrysokheir ise, Ankyra önlerinden Tephrike’ye dönerken, Bathys Ryax’ın tahminen 45 kilometre kadar ilerisindeki Konstantinou Bounos mevkiinde öldürülmüştür. O dönemde Ankyra ile Tephrike arasındaki güzergâhı, William Mitchell Ramsay Anadolu’nun Tarihî Coğrafyası isimli eserinin L.17-20 numaralı bölümünde açıklamıştır (John Murray, 1890). Khrysokheir’in öldürüldüğü Konstantinou Bounos mevkiî ile Battal Gazi’nin şehid düştüğü Akroinon mevkiî çok farklı yerlerdir. Bathys Ryax bugünkü Akdağmadeni civârında aranmalıdır. Kuzeyinde Akdağmadeni’nin ve güneyinde Çayıralan’ın bulunduğu dağlık bölge, Bathys Ryax ve Zogoloenos için en uygun mahalldir. 7’nci yüzyıl ile 9’uncu yüzyıl arasında bu bölgede Bizans ordusunun Kharsianon Kalesi bulunuyordu. Zogoloenos sırtlarında pusu kuranlar, Karsianon Kalesi’nin askerleri olmalıdır. Kharsianon Kalesi, tahmînen bugünkü Akdağmadeni’ndeki Muşali Kalesi denen yerdi. Khrysokheir buradan 45 kilometre kadar doğu tarafına kaçtığına göre, yakalandığı yer de Sivas’ın Yıldızeli ilçesine bağlı olan Belcik yakınları olmalıdır. Belcik, Akdağmadeni’ne 45 kilometre, Yıldızeli’ne ise 36 kilometre mesâfededir. Kısacası, Khrysokheir, Akdağmadeni ile Yıldızeli arasındaki bir yerde öldürülmüştür. Battal Gazi’nin şehid düştüğü Akroinon ise günümüzdeki Afyon şehrinin yakınlarındadır.
* * *
Tephrike’de 872 ile 878 arasındaki bir yılda Khristophoros komutasındaki Bizans Ordusu’nun gerçekleştirdiği Paylikeank katliamından şâyet kurtulmayı başarabilenler varsa, onların da ordunun giremeyeceği dağlık ve ormanlık bölgelere kaçtıkları muhakkaktır. Tephrike’deki katliamdan sonra Bizans’a karşı Anadolu Ermenistanı’nda kayıtlara geçen Paylikeank askerî faâliyeti bulunmuyor. Bu nedenle, Tephrike’nin sadece Paylikeanklar’ın askerî kalesi olduğunu ve burada çoğunlukla asker kökenli savaşçı Paylikeanklar ile onların ailelerinin yaşadıklarını söylemek hatalı olmayacaktır. Asıl Paylikeank kitlesiyse, Melitene, Arguvan, Sper, Samósata, Kibossa ve Theodosioupolis gibi kentlerde olmalıdır. Tephrike’den sonra bilhassa Melitene ve Theodosioupolis bölgelerinden yapılan tehcirler, bunu teyid eder mâhiyettedirler. Katliam ve tehcir yöntemiyle Melitene’de Paylikeank bekayânın bırakılmadığı kanısındayım. Hatta, en geç 10’uncu yüzyılın başlarında, Paylikeanklık, Anadolu Ermenistanı’nda tamâmen bitmiş olmalıdır. 14’üncü yüzyıla kadar Melitene sürekli yakılıp yıkılacak ve nüfusu da sürekli değişikliğe uğrayacaktır. Şehir bir ara insansız kaldığından, Suriye’den getirtilen büyük birYakubî kitlesi 970 yılında Melitene’ye yerleştirilmiştir.
* * *
Battal Gazî Destânı’nın ilk şekli, düşünüldüğü gibi, katliam ve tehcirlerden birkaç asır sonra, en geç 12’nci yüzyılda bir Meliteneli tarafından veya Melitene’nin hem tarihini hem de coğrafyasını çok iyi bilen biri tarafından kaleme alınmışsa, mechûl yazar Melitene veya Malatiyye ile bir şekilde irtibâtı bulunan bir Müslüman olabilir. Dânişmendli ve Selçuklu dönemlerinde Malatiyye’nin çok önemli bir kültür ve ilim şehri olduğu biliniyor. Bu dönemlerde İran ve Arap asıllı pek çok âlim Malatiyye’ye yerleşmiştir. Ancak, bu Müslüman yazarın da, birkaç asırdır Malatiyye’de devâm eden büyük nüfus değişimleri nedeniyle, Karbeas’ı ve Khrysokheir’i bilmesi pek mümkün değildir.
* * *
Marius Canard’nın belirttiği gibi, destân, Zatü’l-himme, Zü’l-himme ve Delhemma olarak bilinen bir Arapça eserden kopyalanmış veya bu eserden esinlenerek yazılmış olsa bile, Battal Gazi Destânı, “Yûsuf ile Züleyha”, Şâhnâme ve “Dede Korkut” hikâyâtı gibi kaynaklara göndermelerle epey değişikliğe uğramıştır. Çünkü, Battal Gazî Destânı’nın Zâtü’l-Himme ile bazı benzerlikleri bulunmasına karşın, onu bu eserin doğrudan bir çevirisi veya doğrudan bir uyarlaması olarak değerlendirmek hatalıdır. Yine, “Dede Korkut” hikâyesine göndermeleri bulunuyor olsa bile, Battal Gazî Destânı, esâsında Türk hikâyâtının yapısına ve anlatım özelliklerine pek uymuyor. Bu da, Battal Gazî Destânı’nın asıl kaynağının, bugün kayıp olan ve bilmediğimiz bir başka metin olabileceğini de akla getirmektedir.
* * *
Battal Gazî Destânı’nın olay örgüsünün göndermelerinden biri “Yûsuf ile Züleyha” olarak bilinen halk hikâyesidir. Ama, bu hikâyenin de asıl kaynağı Eski Ahit ve Kur’ân-ı Kerim olup, bütün “Yûsuf ile Züleyhâ” hikâyâtı Eski Ahit’den ve Kur’ân-ı Kerim’den alınmışlardır. Battal Gazî Destânı’nın ilgili kısmında, Battal’ın Yûsuf’a, Zeynep Hatun’un ise Züleyhâ’ya benzetildiğini görürüz. Bu hikâyenin dörtlükler halinde hece vezniyle kaleme alınmış şekli olan Kıssa-i Yûsuf Harezmli Ali’nindir. Kıssa-i Yûsuf ‘un tamamlanma târihi bir dörtlükte 1234 olarak belirtilir. Destândaki olay örgüsünün diğer bir gönderme unsûru ise, Şâhnâme’dir. Kayser’in kızı Ketayun, Battal Gazî’yi erlikte Zaloğlu Rüstem’e benzetir. Zaloğlu Rüstem, Şâhnâme’nin efsânevî kahramanlardan biridir. Ketayun, Battal Gazî’yi Zaloğlu Rüstem’e benzetirken Hâtim et- Tâ’î’ye de değinir. Bu suretle Battal Gazî’nin Hâtim et- Tâî’den ve Peygamber neslinden olduğuna işâret edilmiştir. Hâtim et- Tâ’î, Arapların Tâ’î kabilesinden olan, cömertliğiyle tanınan bir kişidir. Çok zengindir. Bizde kerem ve sehâvetin timsâli olarak edebiyata geçmiştir. Şâhnâme, Firdevsî’nin manzûm destânıdır. Yazımına 980 yılında başlandığı ve 1004 yılında tamamlandığı düşünülüyor. Tek şâir tarafından yazılan en uzun epik şiirlerdendir. Eserin kaynaklarını 9’uncu yüzyılın sözlü gelenekleriyle mensûr ve manzûm şâhnâmeler oluşturmuştur. Bunlar, mensûr Ḫudâynâme, Ebü’l-Müeyyed-i Belhî’nin mensûr Kitâb-ı Gerşâsb’ı, Ebû Mansûr Muhammed b. Abdürrezzâk’ın dört yazara hazırlattığı mensûr Şâhnâme-yi Ebû Manṣûrî ve Mes‘ûdî-yi Mervezî ile Dakīkī’nin manzûm şâhnâmeleridir. Firdevsî’den sonra, şark edebiyatlarında bir “Şâhnâme” yazma geleneği başlamıştır. Edebiyatımızda Arapça ve Farsça tercümelere dayalı hikâyât anlatan meddah tipindeki hikâye-nüvîslere Firdevsî’nin Şâhnâme’sinden hareketle “Şâhnâme-hân” denilmiştir. Evliya Çelebi Seyahatnâmesi’nde de Şâhnâme’nin Bursa kahvehânelerinde meddahlar tarafından ezberden okunduğunu anlatılmıştır (C. II, K. 1, s. 28, 2005). Destândaki olay örgüsünün diğer bir göndermesi de “Dede Korkut” hikâyâtıdır. “Dede Korkut”, Oğuz Türkleri’nin bilinen en eski epik hikâyâtı sayılır. Bu hikâyât asırlar boyunca dilden dile aktarılan bir sözlü gelenek oluşturmuşlardır. 15’inci yüzyılın ikinci yarısında yazıya geçirildiği tahmîn ediliyor. Destânda, Emir Ömer’in karısının kızı için Battal Gazi’den istedikleri, Dede Korkut hikâyâtının “Kam Pürenün Oğlı Bamsı Beyrek” kısmından, Battal Gazî’nin yolda bir yiğitle karşılaşması da, “Kam Pürenün Oğlı Bamsı Beyrek” kısmından esinlenmiş olmalıdır.
* * *
Ya‘kubî, Taberî, Mes‘ûdî, İbn Asâkir, İbnü’l-Esîr, Sıbt İbnü’l-Cevzî, İbn Şâkir el-Kütübî, İbn Fazlullah el-Ömerî, Zehebî ve İbn Kesîr gibi kaynaklarda, târih ve menkabe birbirine karıştığı için, târihî Battal Gazî’yi bütünüyle ortaya çıkartmak pek mümkün değildir. Kâtip Çelebi’ye ve Evliya Çelebi’ye karşın, Battal Gazî’nin Melitene doğumlu olması da mümkün değildir. Onun Antioach veya Dimeşk şehrinden olduğu tahmin ediliyor. İbnü’l Esîr (c.V,S. 248, 1965) ve İbn Kesîr (9’uncu Cüz, s. 231 vd.) Antioach’dan, Sıbt İbnü’l-Cevzî ise Dimeşk’den olduğunu belirtiyorlar. Bir görüşe göre köleydi, bir başka görüşe göre de azâd edilmiş bir kölenin oğluydu. İbnü’l Esîr ise Battal Gazî’nin Arap asıllı bile olmadığını yazmıştır (el- Kâmil fi’t-târîḫ, V, 129). Sonradan İslâm’a geçmiş veya Emevî ordusuna paralı asker olarak hizmet etmiş biridir. Emevîler döneminde Arap olmayan neferâtın sayısının hayli fazla olduğu bir târih hakikatıdır. Battal onun sadece lâkabıydı, asıl isminin Abdullah, Ebû Yahyâ, Ebû Hüseyin veya Ebû Muhammed olduğuna ilişkin kayıtlar ise tamamiyle uydurmadır. Evliya Çelebi Seyahatnâmesi’nde bunlara bir de “Hüseyin Gazi oğlu Cafer” künyesi eklenir (C. I, K. 2, s. 430, 2003). Bu künye Battal Gazî Destânı’nın esâsı olacaktır. Târihî Battal Gazî bir Emevî mücâhidiydi. Yani, ganâimden Hazret-i Peygamber’in torunlarını öldüren hulefâya pay gönderen biridir. Destândaki Battal Gazî ise, Malatiyye’ye yerleşen Hazreti Ali’nin torunlarından İmâm Zeynü’l-âbiddin’in oğlu Hüseyin’in oğlu olmasına karşın, onun dînî ve ictimâî dili, esâs itibariyle, İslâmiyet’in Emevî- Abbasî dönemlerinin bir ifâdesidir. Örneğin, Battal Gazî’nin kadınları sadece erkeğe hizmet eden, onun çocuklarını doğuran ve kocasının sözünden çıkmayan kişilerdir. Türkler’in geleneklerine aykırı olarak, Araplar gibi çok eşlidir. Zeynep, Mâhpiruz, Gülendam, Beyza ve baldızı Güllü Ketayun Battal Gazî’nin karılarıdırlar. Bunların arasında yalnızca Zeynep doğumla Müslüman’dır. Diğerleriyle ancak onların İslâm’a geçmelerinden sonra evlenmiştir. Battal Gazi, bütün Rumlar’ı Müslüman yapmak, kiliselerini yıkmak ve yerlerine mescid yapmak için savaşır. Bir ictimâî mücâdele değil, yalnızca dîn savaşı yürütür.