AB üzerine akademik çalışmaları olan Dr. Muzaffer Şenel “Merkel’in son dönemlerinde yeniden canlanan Berlin-Ankara yakınlaşmasını Laschet ile sürdürmek mümkün” diyor.
Almanya’da 2005’den beri iktidarda olan Şansölye Angela Merkel’in 14 Ekim 2018’de yapılan Bavyera ve Hessen seçimlerinde alınan kötü sonucu ileri sürerek artık liderliği bırakmak zamanın geldiğini belirterek iki aşamada siyasetten çekileceğini açıklamıştı. İlk olarak Aralık 2018’de Hristiyan Demokrat Birliği (CDU) liderliğini, sonrada en geç Eylül 2021’de de siyaseti bırakacağı açıkladı. Halefinin kim olup olmayacağı Merkel döneminin devam edip etmeyeceği anlamına geliyor.
Merkel’in açıklamasıyla birlikte CDU’nun yeni liderinin kim olacağı tartışılmaya başlandı. Merkel, bir yandan ‘Almanya’nın Trump’ı lakaplı Friedrich Merz liderliğinde parti içinde giderek yükselen aşırılara karşı bir siyaset izlerken, diğer taraftan 2021 sonrasında partisinin merkezde yer alma vizyonunu teslim edebileceği bir isim arayışına girdi.
Merkel, 7 Aralık 2018’de CDU liderliğini kısaca AKK olarak bilinen ‘Mini-Merkel’ lakaplı yardımcısı Annegret Kramp-Karrenbauer’e bıraktı. Tabandan beklenen desteği bulamaması ve yaptığı gaflar ile Neo-Nazi Almanya için Alternatif (AfD)’nin neden olduğu Türingiya (Thuringia) hükümet krizi, AKK’nin sonunu hazırladı. AKK’nin 10 Şubat 2020’de istifa edeceğini ilan etmesi, CDU içinde başkanlık yarışının tekrar alevlenmesine neden oldu. Normalde yazın yapılması planlanan CDU kongresi pandemi şartları nedeniyle 16 Ocak’ta dijital ortamda yapılabildi.
CDU liderliği için göçmenlerin yoğun olarak yaşadığı Kuzey Ren-Vestfalya kökenli üç aday yarıştı. Mülteciler konusundaki liberal görüşleri ve gurbetçilerle iyi ilişkileri dolayısıyla sağcı siyasetçiler tarafından “Türk Armin” lakabı verilen Eyalet Başbakanı Armin Laschet ve ‘Almanya’nın Trump’ı Friedrich Merz ile CDU’nun dış politika sözcüsü ve Federal Meclis Dış Politika Komisyonu Başkanı Norbert Röttgen.
CDU içinde liberaller ve katı muhafazakârlar arasındaki siyasi çekişme ve kutuplaşma giderek daha fazla gün yüzüne çıkmaya başlamasıyla Merkelvari politikaları saunan liberal Laschet, göçmenler konusunda sert politikalardan yana olduğu bilinen katı muhafazakâr kanadın adayı Merz’in karşısına Merkel’in desteğini alarak çıktı. Kongredeki konuşmasında Laschet, maden mühendisi olan babasının maden ocağındaki tecrübesinden hareketle takım içinde çalışmanın önemine vurgu yaparken önemli olanın çalışan herkesin ırk, dil, sınıf ve din gözetmeksizin birbirine güven duyması olduğunu vurguladı.
İkinci önemli mesajında ise Laschet, ülkede güçlenen aşırı sağ tehlikeye karşı güçlü bir uyarıda bulundu. Aşırı sağ gruplar tarafından öldürülen Merkel’in sığınmacılara açık kapı politikasını savunan Kassel Valisi Walter Lübcke cinayetine dikkat çekerek, “ülkemizin aşırı sağ teröristler ve onların zihinsel kundakçıları tarafından parçalanmasına asla izin vermeyeceğiz” diyerek aşırı sağ konusundaki tavrını açık ve net bir şekilde ortaya koydu. Aşırı sağa karşı uyum ve uzlaşı arayışına dikkat çekerek demokrasiyi ve demokratik değerleri korumaya çağırdı.
Üç arasında yapılan ilk turda 1001 delegenin 992’si oy kullandı. Laschet, Merz’in parti içindeki yükselişini engellemek ve kongrede şansını artırmak için son dakikada bir atak yaparak Covid-19 salgınıyla mücadelede başarılı yönetimi öne çıkan Federal Sağlık Bakanı Jens Spahn’ı yardımcısı olarak yanına aldı. Fakat bu atak bile Merz’in ilk turda 385 oy alarak birinci olmasını engelleyemedi. İlk turda Laschet 380, Röttgen ise 224 oy aldı. İlk turda hiçbir aday delegelerin yarıdan fazlasının oyunu alamadığı için en çok oy alan Merz ve Laschet arasında ikinci tur oylama yapıldı. Merz’in 466 oy aldığı ikinci turda 521 oyla Laschet, neredeyse kıl payı bir farkla CDU’nun yeni genel başkanı seçildi.
Laschet, parti de Merkel’in halefi olsa da şansölyelikte de halefi olup olmayacağı önümüzdeki süreçte belli olacak. 26 Eylül’de yapılacak Bundestag seçimlerinde kimin şansölye adayı olacağı henüz netlik kazanmadı. CDU ile kardeş partisi Hristiyan Sosyal Birlik Partisi (CSU) tüm seçimlere birlikte giriyorlar ve başbakan adaylarını birlikte seçiyorlar. Mart ortasında bir araya gelecek olan iki parti birlikte ortak adaylarını belirleyecekler. Her ne kadar Şansölye adaylığında parti liderinin önceliği olsa da CDU Genel Başkanı olması Laschet’i otomatikman şansölye adayı yapmıyor.
ARMIN LASCHET KİMDİR?
Katolik orta sınıf bir ailede üç erkek kardeşiyle birlikte Aachen’da büyüyen Laschet, gençliğinde halende aktif üyesi olduğu St. St. Michael Katolik Kilisesi gençlik biriminde çalıştı. 1981’de Piskoposluk Pius Lisesi’nden mezun olduktan sonra hukuk ve siyaset bilimi eğitimi için Bonn Üniversitesi ve Münih Ludwig Maximilian Üniversitesi giden Laschet, daha sonra 1986-88 yılları arasında gazetecilik eğitimi aldı. Lise yıllarında CDU’ye üye olan Laschet, 1989’da memleketi Aachen Kent Konseyine katılmasıyla siyasal hayata girmiş oldu.
Laschet, 1991 -2005 arası dönemde gazetecilik ve yayıncılık sektörlerinde editör ve yönetici olarak çalıştı. 1994’te milletvekili seçilerek Alman parlamentosu Bundestag’a giren Laschet, parlamentoda Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Komitesi ve Avrupa Birliği İşleri Komitelerinde görev aldı. 1999’da Avrupa Parlamentosuna seçilen Laschet, ilk olarak Bütçeler Komitesinde (1999-2001), sonra da Dış İlişkiler Komitesinde 2002-2005 görev aldı. Aynı zamanda AB-BM ilişkilerinde Avrupa Parlamentosu raportörü olarak çalıştı. Avrupa Parlamentosunda görev süresi tamamlanınca Alman siyasetine ülkenin ilk uyum bakanı olarak geri döndü.
2005-2010 arasında Türkiyeli göçmen nüfusun da yoğun yaşadığı Kuzey Ren-Vestfalya Eyaletinde Jürgen Rüttgers başbakanlığındaki kabinede Aile, Kadın ve Uyum Bakanlığı yaptı. 2010’da Hannelore Kraft liderliğindeki Sosyal Demokrat Partisinin Kuzey Ren-Vestfalya Eyaletini kazanmasının ardından muhalefette kalan Laschet, 2012’de CDU Kuzey-Ren Vestfalya lideri olarak seçildi.
2017 seçimlerinde Hür Demokratik Parti ile hükümeti kurarak Almanya’nın en kalabalık ve sanayinin kalbi olan Kuzey Ren-Vestfalya Eyaleti Başbakanı oldu. Başarılı Eyalet Başbakanlığı döneminde CDU’nun dünyaya açık bir çizgi izlemesi gerektiğini ve bu nedenle parti içi reform ihtiyaç olduğunu savunan Laschet, Merkel sonrası dönemin en güçlü adaylarından biri olarak sivrilmeye başladı.
SİYASİ DURUŞU
Almanya için amacını, toplumdaki farklılıklar arasında uyum yaratmak ve geleceği şekillendirmek olarak tanımlayan Laschet, ılımlı siyasi dili ve pragmatist politikalarıyla tanınıyor. Özellikle Uyum Bakanlığı dönemindeki liberal görüşleri ve göçmen toplulukları iyi ilişkiler kurması nedeniyle göçmenlerin sempatisi kazanan Laschet, partisinin “Almanya bir göç ülkesi değil” söylemine karşı çıkarak göçmenler konusunda daha kapsayıcı politikalar izlenmesini savunuyor.
Laschet, göçmenlerin Almanya’nın önemli bir parçası olduğuna vurgulayarak, Merkel’in liberal göçmen politikasına destek verdi. Göçmen politikasının yanı sıra Türkiye’nin olası AB üyeliğine olumlu bakışıyla muhafazakâr ve aşırı sağ kesimin tepkisini çeken Laschet, ayrıca İslam’ın Almanya’da resmi bir din olarak tanınmasını ve Hıristiyan kiliseleri ile Yahudi cemaatleri gibi yasal bir statüye sahip olmasını; çifte vatandaşlığın yasallaştırılmasını savunmaktadır.
Covid-19 salgınına karşı verilen mücadele verdiği hatalı kararlar nedeniyle eleştirilmekte olan Laschet, Federal Sağlık Bakanı Jens Spahn yanına çekerek söz konusu eleştiriyi bertaraf etmeyi amaçlamakta.
AB’ye bakışta Merkel çizgisini güçlü bir şekilde devam ettireceği izlenimi veren Laschet, “Avrupalı bir Almanya”’nın AB içinde uluslararası terörizm ve organize suçlarla mücadele konusunda daha sıkı bir işbirliği için çalışacağını önermektedir. Ayrıca AB Komisyonu Başkanının doğrudan Avrupa vatandaşları tarafından seçilmesini önermektedir. AB ve NATO’nun yılmaz savunucusu Laschet’in Almanya’nın en önemli doğalgaz sağlayıcısı Rusya’ya ve lideri Putin’e karşı nasıl bir siyaset izleyeceğini merek konusu.
TÜRKİYE İLE İLİŞKİLERE BAKIŞI
Laschet her ne kadar Türkiye’nin AB’ye tam üyeliğine karşı olsa da ahde vefa ilkesine vurgu yaparak daha önceki federal hükümetlerin verdiği sözlere bağlı kalınması gerektiğini savunarak, AB üyelik sürecine son verilmesine de karşı çıkıyor. PKK karşıtlığıyla bilinen Laschet, AB üyeliğinde temel kriterin Türkiye’nin diğer aday ülkeler gibi temel insan hakları ve demokrasi başta olmak üzere AB kriterlerini ve AB müktesebatının gerekliliklerini yerine getirmesi olduğuna dikkat çekmektedir.
Laschet’in doğup büyüdüğü Aachen şehri Türkiyeli göçmenlerin nispeten yoğun bulunduğu bir yer. Başbakanı olduğu eyalette Türkiyeli yaklaşık 850 bin kişi yaşıyor. Laschet, iki ülke arasında zaman zaman yaşanan gerilimlerin Almanya’da yaşayan gurbetçiler arasında sorunlara yol açtığını sık sık dile getirmektedir.
Eyaletinde bulunan gurbetçilerle ve onların dernekleriyle kurduğu yakın ilişkiler nedeniyle Türkiye’yi çok iyi tanıyan Laschet’in CDU başkanlığı, gerek Türkiye-Almanya gerekse de Türkiye-AB ilişkilerinin iyileştirilmesi için kolaylaştırıcı bir etki oluşturabilir. Son iki yılda yeniden canlanan Türkiye-Almanya ilişkilerini daha da güçlendirmek hedefinde olan Laschet, hemen hemen her konuşmasında bu olumlu ivmeyi sürdürebilmesi için de temel hak ve özgürlükler konusunda Türkiye’den olumlu sinyallerin gelmesi gerektiğini vurguluyor.
Merkel’in son dönemlerinde yeniden canlanan Berlin-Ankara yakınlaşmasını Laschet ile sürdürmek mümkün. Bundan sonra gözler, şansölye adayının belirleneceği Mart ayında yapılacak olan CDU-CSU ortak toplantısına çevrildi. Belirlenecek aday 26 Eylül’de yapılacak olan Alman genel seçimlerinde CDU’nun şansölye adayı olacak.