‘Boğulanlar ve besmelesizler’

‘Boğulanlar ve besmelesizler’

Amerikalı yazar Herbert Clyde Lewis’in ‘Gemiden Düşen Adam’ı Holden Kitap’tan geldi. İnsanın bu kısa romanı yazabilmesi için anadan doğma edebiyatçı olması gerekiyor. Ancak Lewis, tıpkı romanının kahramanı gibi ‘boğulan’ bir adamdı, Standish suya düştüğünde nasıl sesini duyuramamışsa, o da kapitalist edebiyat pazarına sesini duyuramamıştı. Ölümünden sonra hepten unutulan yazarın kitabına emeği geçenleri kutluyorum. İnanın, çok ama çok iyi bir roman okuyacaksınız.

TANER AY

İnsan ‘kötü’ bir canlıdır, her fırsatta kötülüğü sıradanlaştırmaktadır. Küçücük kediyi altı dakika boyunca tekmeleyerek öldüren bir besmelesize ‘iyi hâl’ indirimi uygulayarak serbest bırakmanın başka bir anlamı olabilir mi! Bunu sokaktan biri olarak söylemiyorum, kırk yıl kadar ceza avukatlığı yapıp da mesleğini hukuksuzluğun toplumun bütün hücrelerine sirayet etmesi üzerine bırakmış biri olarak kayda geçiyorum.

Beni tanıyanlar az sayıdaki arkadaşımın dışında insanlara karşı mesafeli olduğumu biliyorlar, çocukluğumdan beri asıl dostluğu kitaplarda ve hayvanlarda buldum. Bütün sıkıntılarıma rağmen sabah erkenden kalkıp mahalledeki sokak kedilerini ve sokak köpeklerini doyurmak beni mutlu ediyor. Ama, sağımız solumuz o kediyi öldüren besmelesizin binlercesiyle dolu, onları daha iyi tanımanız için de size Henry Mance’ın Mehmet Doğan’ın çevirisiyle Koç Üniversitesi Yayınları’ndan çıkan ‘İnsanların Şekillendirdiği Bir Dünyada Hayvanları Nasıl Sevmeli?’ kitabını öneriyorum.

AMERİKAN EDEBİYATININ KAYBEDENİ

Bir başka nefis kitap Holden Kitap’tan Meltem Yılmaz Deniz’in çevirisiyle geldi; Amerikan Edebiyatı’nın bir kaybedeni ve bir unutturulmuşu olan Herbert Clyde Lewis’in ‘Gemiden Düşen Adam’ını elimden bırakamadım. Romanın kahramanı komisyoncu Henry Preston Standish, dünyanın en sıkıcı adamlarından biriyken, sonunda bunalımda olduğunu anlar ve birkaç haftalığına ‘terapi’ maksatlı bir geziye çıkar. Dönüşte, Hawaii ile Panama arasında çalışan ‘Arabella’ isimli gemiye biner. ‘Arabella’ aslında sınırlı yolcu kapasitesi olan bir yük gemisidir, Standish’ten başka sekiz yolcusu vardır. Bir sabah, şafakla alacakaranlık arasındaki vakitte hava almak için güverteye çıktığında, ayağı kayıp, takriben on ikinci kuzey enlemi ve yüz sekizinci batı boylamındaki sularda Pasifik Okyanusu’na düşer. Onun yokluğu fark edildiğindeyse on saatten fazla geçmiş olup, sudaki Standish’in bedeni cansız bir beyazlıkta, yaklaşan ölümün rengindeydi.

17kr02man3.jpg
41 yaşında geçirdiği kalp kriziyle hayatını kaybeden Herbert Clyde Lewis, 20’li yaşlarının başında

Romanın yazarı Herbert Clyde Lewis de tıpkı kahramanı Standish gibi ‘boğulan’ bir adamdı, Standish suya düştüğünde nasıl sesini duyuramamışsa, Lewis de yıllar boyunca kapitalist edebiyat pazarına sesini duyuramamıştı. 17 Ekim 1950 sabahında, Hotel Earle’deki odasında ölüsü bulunduğunda, kırk bir yaşında, parasız, işsiz ve yapayalnız bir ‘kurban’dı. Son yıllarında hayata alkolle ve kısa etkili bir barbitürat türevi ilaç olan seconal ile tutunmaya çalışmışsa da, becerememiştir. ‘47 yılında karısı Gita, çocukları alıp onu terk edince, Lewis iyicene dibe vurur. Bir FBI muhbiri de yazarın Amerikan Komünist Partisi üyesi olduğunu iddia edince, o McCarthycilik deliliğinde iş kapıları ona bütünüyle kapanmıştır, ağzıyla kuş tutsa bile ona kimse düzelme fırsatını tanımaz. İnsanın ‘Gemiden Düşen Adam’ gibi inanılmaz bir kısa romanı yazabilmesi için anadan doğma edebiyatçı olması gerekiyor, zaten öyledir de, ama kapitalist pazarda isim yapabilmek için kaybeden olmayacaksın. Herbert Clyde Lewis, ölümünden sonra hepten unutuldu, bizde de onun ismini üç beş kişinin dışında kimsenin bilmediğinden eminim. Bu harika kitaba kimlerin emeği geçtiyse, hepsini kutluyorum. İnanın, çok ama çok iyi bir kısa roman okuyacaksınız.

17kr02man1.jpg

ANADOLU’NUN ASIL FATİHİ KİM?

Bu haftanın çok değerli bir başka kitabıysa Timaş Yayınları’ndan, Ahmet Yaşar Ocak’ın ‘Tarihçinin Yolculuğu’; kitabı Halil Solak tarihçimizle yapılmış olan söyleşileri tematik bir analize tabi tutarak yayıma hazırlamış. Ahmet Yaşar Ocak’ı ‘80 sonunda Dergâh Yayınları’ndan çıkan ‘Babaîler İsyanı’nından beri sıkı takip ederim, onun ‘Kalenderîler’ eserineyse bayılmıştım. Ülkemizde âlim neslinden pek az tarihçi kaldı, Ahmet Yaşar Ocak da onların sonuncularından. Bir de çok sıkı takip ettiklerimden Prof. Dr. Ahmet Kanlıdere hocamız var. Böyle ‘farklı’ adamlar sadece tarih alanında değil, roman alanında da maalesef hep dışarıda bırakılmışlardır. Aklıma hemen Oğuz Atay geliyor, ‘Tutunamayanlar’ yayınlandığında her gece birlikte demlendikleri arkadaşlarının bile romanı okumadıklarını ‘74 yılında rahmetli Emin Ersoy ağabeyimden duymuştum Ahmet Yaşar Ocak da, “Benim yazdığım kitap ve makaleleri en yakın arkadaşlarımın bile vakit ayırıp okuduklarını görmedim” diyor. Ahmet Yaşar Ocak’ın, “Anadolu’nun asıl fatihi Alparslan değil, Kutalmışoğlu Süleyman Şah ve maiyetindeki Türkmenlerdir”, “Türklerin Anadolu’da gerçekleştirdikleri en önemli iki devrim, beraberlerinde İslâm’ı da getirerek Türkleştirdikleri toprakları İslâmlaştırmaları ve Türkçe’dir” ve “Türkmenlerle Anadolu’ya mahsus bir Müslüman tipi ortaya çıktı, bunlar Akdenizlileşerek diğer Müslüman toplumlarındaki Müslümanlardan farklılaştılar” şeklindeki görüşlerinin insanlara yeni bakış açıları kazandıracağından eminim. Ahmet Yaşar Ocak’ın ‘Tarihçinin Yolculuğu’nu çok severek ve çok şey öğrenerek okudum, sizler de seveceksiniz. Araya ‘Tarihçinin Yolculuğu’ girmeseydi, Timaş Yayınları’nın aynı dizisinden çıkan İsmail E. Erünsal’ın ‘Edebiyat Tarihi Yazıları’nı bitirmiş olurdum, ancak okumayı sürdürüyorum, sanırım birazcık da hemen bitsin istemiyorum.

17kr02man.jpg

HAFTANIN DERGİLERİ

Bu haftanın dergileriyse, Sözcükler, Ayarsız ve Şiraze. Sözcükler’de önce Cevat Çapan’ın şiirlerini, Eray Canberk’in ‘Okuma Günlüğü, Günlük Okumalar’ını ve Fatin Hazinedar’ın ‘Şemseddin Sami’nin Köşkü’nü okudum.

17kr02-sira.jpg

Tahir Abacı’nın ‘Sezai Karakoç’ yazısınıysa ilginç buldum, Sezai Karakoç’un düz yazılarının ve anılarının ‘cansız’, ama şiirlerininse ‘dünya’ olduğunu yazmıştım. Onun şâirliğinin Necip Fazıl ile Cemal Süreya arasına yerleştirilmesiyse, artık beni rahatsız ediyor. Çünkü, Sezai Karakoç ikisinden de büyük şâir. Ayarsız’ın Mart sayısında önce Ebru Özden’in şiirini okudum, beni ağlattı.

17kr02man4.jpgPeşinden Göktürk Ömer Çakır’ın ve Volkan Ekiz’in yazılarını okuyunca çok eğlendim, bir yerlerde ‘ayaklanma’ var galiba? Dikkat edin de, bu ‘ayaklanma’ duyguları bizde hep solculuk ile özdeşleştirilir ya, üzerinize bir yerlerden zifos sıçramasın. Abdullah Ezik’i, Said Coşar’ı ve M. Hayati Özkaya’yı keyifle okudum, Nihan Özebeoğlu ise matrak hikâyeler yazıyor, hastasıyım. Oğuzhan Murat Öztürk’ün yazı dizisinin on üçüncüsü olan ‘Direklerarası’nda Ramazan’ı lokum lezzetinde. Benim ‘Gülzâra nazar kıldım virâne misâl olmuş, Seyrân-ı sefâlar bir hab ü hayâl olmuş’ yazım ise Direklerarası’na başka bir bakış. Şiraze’nin dosya konusu ‘Kitabın giriş kapısı, Ön Söz’, ilk okuduğumsa Leyla Şerif Emin ile ‘Türkçe’nin Rumeli Yakası’ üzerine yapılan söyleşi oldu. Peşinden Zeki Gürel’in ‘Balkanlarda Türk Edebiyatı Tarihi’ne ilişkin yazısını okudum.

17kr02man5.jpg

Türkiye Maarif Vakfı ve Tiran New York Üniversitesi yayını olan bu kitabı sağolsun değerli kardeşim Ramazan Minder bana buldu, masamda okunma sırasını bekliyor. Ömer Lekesiz’in ve Nevzat Çalıkuşu’nun yazıları üzerine Ömer Erdem’in ‘Günler Çözüldükçe’sini ve Hüseyin Atlansoy’un ‘Rengârenk ve Ritmik’ini pek merâk etmeye başladım. Adnan Özer anımsayacaktır, ‘80’li yıllarda Hüseyin’in ‘İntihar İlâcı’ kitabına bayılmıştım, aylarca da cebimde taşımıştım...

Öne Çıkanlar
YORUMLAR (1)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
1 Yorum
Diğer Haberler
Son Dakika Haberleri
KARAR.COM’DAN