Eski başbakan yardımcısı ve SHP Genel Başkanı Prof. Dr. Erdal İnönü, ölümünün 13’üncü yılında anıldı. Üsküdar Üniversitesi Felsefe Bölümü Başkanı Prof. Dr. İbrahim Özdemir, İnönü’nün bilinmeyen anısını ilk kez yazdı.
Prof. Dr. Erdal İnönü’yü ilk ve son kez ODTÜ’de doktora öğrencisi iken 18 Mart 1996 tarihinde dinleme imkânım oldu. Tabii, televizyonlarda “seyrettiklerimi” saymıyorum. On bir yıllık öğrencilik yıllarımda ODTÜ Felsefe bölümünün gelenekselleşmiş güzel bir uygulaması vardı. Pazartesileri öğleden sonrasını konferans ve sohbet için ayırmak... O saate hiçbir hoca ders koymazdı. Bunun yerine konusunda otorite her kesimden bilim insanı, düşünür ve bazen de sanatçı davet edilir; öğrencilerin ve hocaların farklı kişileri bizzat dinleme ve tartışma imkânı sağlanırdı. Felsefenin ruhuna uygun bir uygulamaydı. Geriye doğru baktığımda, yetişmemde ve felsefe yapmanın zevkini tatmamda bu “Pazartesi Konuşmalarının” çok katkısı olduğunu daha iyi anlıyorum.
Mart olmasına rağmen, günlük-güneşlik bir gündü. ODTÜ kampusu her zamanki gibi cazipti. Yeşillenmeye başlayan doğa, baharın gelişini müjdeliyordu. Bir öğrenciyi baştan çıkaracak tüm cazip şeylere rağmen, kütüphanenin yolunu tutmuştum. Konferans kütüphanenin altında yer alan ‘Solmaz İzdemir Salonu’nda yapılacaktı. Bu haftaki pazartesi konuğumuz Erdal İnönü idi.
***
“Anılar ve Düşünceler” konulu konuşmasında “Bilim, Bilim Tarihi ve Felsefe”yle ilgili anılarını ve düşüncelerini bizlerle paylaşacaktı. Saat 15.00te sohbetin yapılacağı salona vardığımda alışılmışın dışında bir kalabalıkla karşılaştım. Erken gelmeme rağmen, orta yerlerde ancak yer bulabildim. Konuşmacı Erdal İnönü olunca, dinleyicilerin sayısı artmıştı. ODTÜ yönetiminden birçok kişi, eski meslektaşları, öğrenciler ve sosyal demokrat eğilimli hoca ve öğrenciler de dinlemeye gelmişti. Hatırladığım kadarıyla en kalabalık pazartesi konuşmalarından biriydi.
Erdal Hoca kürsüye davet edildi ve konuşmasına başladı. Öncelikle bir zamanlar rektörlük yaptığı bir üniversitede konuşmaktan duyduğu memnuniyeti belirtti. Bir kez daha akademisyen için en iyi sığınağın “akademik dünya” olduğunu belirtirken adeta kirlenen siyasi hayattan nasıl da usandığını ima ediyordu. Siyasi üslupta esprinin yokluğundan yakındı. Siyasilerin espri dilini bilmediğini veya bilerek kullanmadığını “gülerek” ifade etti. Sanırım ötesine “üslubu” izin vermiyordu. O gün dinlediğim birçok şey, vefatından sonra yazılan yazılarda ifade edildi. Bu nedenle bunları tekrarlamanın anlamı yok. Burada bana göre onunla ilgili bazı yeni şeylerini ifade edeceğim. Belki de felsefe bölümünde konuştuğu için bu konulara girdi.
Erdal Hoca aslında gençliğinde felsefeye ilgi duyduğunu gülümseyerek ifade etti: “Bir gün Savarona yatında yaz tatilini geçiriyorduk. Kant’ın bir kitabını almış, anlamaya çalışıyordum. Bu sırada peder bey geldiler. Ne okuduğumu sordu. “Felsefe” dedim.
Kitabı elimden aldı: “Şimdi fen zamanı. Felsefe zamanı değil. Felsefeyi emekli olunca okursun” deyip, gitti. Tabii kitap da gitti. O kitabı bir daha göremedim.”
Türkiye’nin kaderini belirleyen ve şekillendiren Milli Şef, oğlunun da geleceğini çoktan belirlemişti. Oğlu fen okuyacaktı. Bunun için de İTÜ’ye gidecekti. “Annem şiddetle karşı çıktı. Kesinlikle olmaz.”, “Ömer’i aldın, Erdal’ı vermem” diye ısrar etti. Her şeye çözüm bulan Milli Şef, buna da çözüm bulur. Dönemin Milli Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel aranır. Hemen o yıl Ankara Üniversitesine bağlı Fen Fakültesi kurulur ve Erdal Bey buraya devam eder. Erdal Hoca, fakültedeki eğitim yıllarını anlatırken, aynı zamanda ülkemizdeki bilim tarihinin gelişimini de anlatıyordu. Bu bağlamda birçok konuya temas ediyordu. Salona baktığımda, herkes onu ilgiyle izliyordu. İyi bir hoca olduğundan şüphe yoktu.
Fizik biliminin tarihsel gelişimini ve bu konudaki birikimini anlatırken, metafizik alana girdi. Tanrıyla ilgili zimnen bir şeyler söyledi. Yanımdaki öğrencinin tepkisi olmasaydı, belki de bu konuyu böylece geçiştirecekti. Ancak felsefe bölümünün en ukala (olumlu anlamda kullanıyorum!) öğrencilerinden biri Erdal Hocanın üslubundan rahatsız olmuştu. Konuşmadan sonra tartışma ve sorular için vakit varken, genç arkadaşımız beklemeden oturduğu yerden konuşmaya başladı. Kolunu yanındaki kız arkadaşının omzuna atmış bir vaziyette “Hocam, bir dakika. Metafizikten bahsederken, sanki Tanrı varmış gibi bir imada bulundunuz? Yoksa yanlış mı anladım?”
Erdal Hoca her zamanki gülümsemesi ile “Evet, doğru anlamışsın. Ne var bunda?”
Öğrenci istifini bozmadan, Hocanın büyük bir açığını yakalamış gibi: “Doğrusu size yakıştıramadım. Bir bilim adamı olarak olmayan bir şeyi nasıl ima edersiniz? Dahası sosyal demokratların lideri olarak nasıl böyle bilim dışı bir şeye inanabilirsiniz? Hele hele İsmet İnönü’nün oğlu olarak!”
Erdal Hoca yüzünde tebessüm, eli kız arkadaşının omzunda, ayak ayaküstüne atmış oturduğu yerden kendine bunları söyleyen öğrenciyi sabırla ve gülümseyerek sonuna kadar dinledi. O sırada salona baktım, başta kendim olmak üzere, çoğumuz bu laubali üsluba kızmıştık. Konuşmanın sonu beklenebilirdi. Ama Erdal Hoca hiç alınmadı. Gülümseyerek ve bütün içtenliğiyle şu cevabı verdi:
“Arkadaşım! Ben de sizin gibi gençken ve yanımda da böyle güzel bir hanım varken, bu soruları takmıyordum. Ancak şimdi öyle değil. Yaşlandık. Akşam yatağa girerken, sabaha çıkıp-çıkmayacağımdan emin değilim. Sevgili eşim Sevinç’e çaktırmadan bakıyorum. Yarın tekrar görüşebilecek miyiz? Hangimiz önce gidecek? Dahası öldükten sonra ne olacak? Toprağın altında çürüyüp gidecek miyim? Ama ben yok olmak istemiyorum. Tanrı yoksa da olmasını istiyorum. Yok olmayacağımı düşünmek bana huzur veriyor.”
***
Daha sonra konuyla ilgili bir anısını anlattı.
“1947 yılında Fen Fakültesinden mezun olunca doktora için Amerika’ya gitmiştim. Bir kimya hocamız vardı. Kendini Einstein’ın kimyadaki benzeri görür ve her şeyi kimya ile çözeceğine inanırdı. Bu bağlamda sık sık Tanrı kavramının da insanın acizliğinden kaynaklandığını söyler; kimya iyi anlaşıldığında Tanrı’ya ihtiyaç kalmayacağını güçlü bir şekilde izah ederdi. Sınıftaki dindar Hıristiyan ve Yahudi arkadaşlarımız hocaya şiddetle itiraz ederlerdi. Ama kimya hocamız sabırla onları bilimsel olarak ikna etmeye çalışırdı.
Bir arkadaşımız “Hocam! Tanrıya inanan ve Tanrı hakkında yazı yazan birçok bilim insanı var. Bunu nasıl izah edersiniz?” dedi. Hoca hiç tereddüt etmeden ve kendinden emin bir tavırla “Çok kolay. İnsanlar yaşlandıkça, metafiziğe ve dine yöneliyorlar. Bir arayışa giriyorlar. Bundan kaynaklanıyor. Yaşlılık psikolojisi” diye cevap verdi.
Yıllar sonra Erdal İnönü hocasıyla yeniden karşılaşmış. Bir konferans için gittiği Amerika’da bir otel lobisinde otururken, hocasının koltuğunun altında bir kitapla asansörden çıktığını görmüş. Gidip hal-hatır sormuş. “Hocam yaşlanmış ve saçları da ağarmıştı. Koltuğunun altındaki kitabı sordum”.
“Yeni yayınlanan kitabım” deyip, bana uzattı. Baktım, Tanrıyla ilgili bir kitaptı. Gülümseyerek “Hocam, Tanrı hakkında kitap yazdığınıza göre siz de yaşlandınız demek. Bize yıllarca önce derste söylediklerinizi hatırlıyor musunuz?”
***
“O zaman çok iddialı ve mağrur konuşmuşum. Genelde bilimin ve özelde kimyanın her şeyi çözeceğini sanmışım. Bu yaşa gelince ve tüm edindiğim bilgi, birikim ve tecrübelerimden sonra olaya bakınca yanıldığımı daha iyi anlıyorum. Bilimin ve bilgimizin sınırları konusunda ise daha mütevazi olmamız gerekiyor. Kitabımda bunları ve Tanrı’yı anlatıyorum. Bir bilim adamı olarak bu kadar yıl sonra ulaştığım sonuçları ve tecrübelerimi paylaşıyorum.”
“Ben de hocama katılıyorum. Bu kadar deneyimimden ve birikimimden sonra bilim, din ve Tanrı konusunda daha ihtiyatlı konuşmamız gerektiğine inanıyorum”.
Dini eğitimini bir yana bırakın, genç Erdal’ın merak duyduğu felsefe kitaplarını okumasına bile “peder” müsaade etmez. “Emekli olunca felsefe kitaplarını bol bol okursun. Şimdi Fen zamanı” dermiş. Erdal Bey dini bir eğitim almamasının eksikliğini siyasete atılınca daha iyi anlar. Başbakan Yardımcısı olarak dönemin Başbakanı Süleyman Demirel ile Şanlıurfa’ya giderler. Günlerden cumadır. Dergâh Camii’ni ziyaret öğle vaktine denk gelir/getirilir. İslamköylü Süleyman kolları sıvar ve abdest almaya başlar. Cuma namazını kılacaktır.
Erdal Bey ise yakıcı güneşten korunmak için bir gölgeliğe sığınır ve Süleyman Bey’i beklemeye başlar. Ancak CHP Şanlıurfa örgütü huzursuz ve rahatsızdır. Sonunda Erdal Beye gidip “Sn. Genel Başkanım! Urfa dindar bir şehirdir. Süleyman Bey camiye girip namaz kılarsa ve siz girmezseniz kimse bize rey vermez” derler.
Erdal Bey örgütün verdiği mesajı alır. Abdest alıp, namaz kılması gerekmektedir. Ama nasıl yapacağını bilmediğini “gülümseyerek” anlattı. Abdestini almakta olan Süleyman Bey’e gider. Süleyman Bey “hayırdır” der. Erdal Bey “Örgüt benim de namaz kılmamı istiyor. Ama bilmiyorum” der.
Demirel’de çözüm çok. “Ben ne yapıyorsam aynısını yap. Hepsi o kadar” der.
Erdal Bey denileni yapar ve örgüt rahatlar.
***
Ancak ODTÜ’de bunu espriyle anlatırken aynı zamanda din eğitimi ile ilgili önemli tespitler yapmıştı. Bir insanın içerisinde doğduğu ve mensubu olduğu dinin temel bilgilerine sahip olması ve dini pratikleri öğrenmesi gerektiğini söylemişti. Ancak insanların dini bir hayatı seçip seçmemeleri/yaşayıp yaşamamaları kendi tercihleri olmalıydı. Aslında ünlü bilim adamı ve Erdal beyin yakın arkadaşı olduğunu yine kendisinden öğrendiğimiz Şerif Mardin’in dedesi de Erdal Bey gibi düşünmüş. Erdal Hoca daha sonra tekrar konuya döndü ve konuşmasını bitirdi. Sorulan sorulara da tüm içtenliğiyle ve gülümseyerek cevaplar verdi. Salondan çıkarken Erdal Hocanın söyledikleri hala kulaklarımda çınlıyordu: “Tanrı yoksa da, olmasını istiyorum. Öldükten sonra yok olmak istemiyorum.”
Sevgili Hocam!
Bilirsiniz! ODTÜ’de herkes birbirine “Hocam” der. Ama siz iki saatliğine de olsa hocam oldunuz. O gün sizden çok şey öğrendim. Teşvikiye Cami’nin avlusunda musalla taşında sizi son yolculuğa çıkmış gördüğümde de çok etkilendim. Bilinmeze doğru yola çıkmıştınız. Ama inanan biri olarak yola çıktığınızı görmek beni rahattı. Zira tüm inanan insanlar gibi dini merasimin yerine getirilmesini bekliyordunuz. Tanrı’ya inanmasaydınız, orada olmazdınız.
Bunu söyleyecek ve vasiyet edecek zamanınız da cesaretiniz de vardı. Ama bir mümin gibi yolculuğa çıkmayı yeğlediniz.
Güle güle hocam!
Allah sizi amellerinize, niyetlerinize göre mükâfatlandırsın.
Türkiyede öyle bir eğitim düzeni kürdular ki ünüversiteyi bitiren hatta prof olan biri islam hakkıda hiç bir bilgisi olmadığı gibi tamamen islam düşmanı olarak yetişmiş oluyor dünyanın hiç bir yerinde böyle bir eğitim yok bu eğitimi kökten değiştirmemiz lazım diplomalı cahillerden çok çektik Nazım Karaman
Yanıtla (5) (1)Din toplumların gelişmesini hiçbir zaman sağlayamamıştır bilimin ve ilimin yolunu her zaman kapatmıştır özellikle uyanık ve hırsız kişilerin malzemesi olmuştur Ortadoğu ülkelerinin durumunu inceleyin dini bir uyuşturucu olarak kullanmış ve hala 1400 yıldır bu insanlar yoksul aç ve fakirdir ve içlerinden o kadar çok tarikat çıkmıştır ki bunlar hep birbirinin düşmanıdır.Işıklar içiBunlar ancak halkı Soyar hiçbir zaman herhangi bir doğal afette veya diğer olması gereken yerlerdeyok
Yanıtla (3) (56)Din konusu ikiye ayrılır. Bir Allah ın emrettiği din, birde insanların uydurdugu din. Tarihte Allah ın emrettiği hükümlere yönetilen toplumlar ilim ve bilim dahil her yönden yücelmişlerdir. Allah'a iftira ederek Allah emretmiş gibi din ihdas edenler zillete düşmüşler,toplumlarını uyutmuslardir. Insan oglu gerçekten çok nankör dür. Kendisini yaratan, yaşatan ve sayısız nimetler veren Allah 'a isyan etmektedir. Velhasıl bu dünyada iki tür insan vardır. Bir Allahın kulları, birde şeytanın kulları
Yanıtla (29) (0)Evet doğru söylüyorsunuz!? ismail bey. Tarih boyunca bütün ilim adamları dindar olmayanlardan çıkmışlardır değil mi? Hiç dindar ilin adamı yoktur. Ortadoğu sömürgecilikten önce de fakirdi değil mi! Bütün sıkıntıların yanlışların sorumlusu dindir diyelim bütün sorunların çözümünü bulmuş oluruz. Bütünü görmek varken parçadan yorum yapmak hem kolay hem de zahmetsizdir vesselam...
Yanıtla (14) (3)İsmail bey dediğiniz gibi dini istismar edenler olmuştur olacaktır da . Ancak biz işin neresindeyiz ? Dinin güzelliklerini yardımlaşma emirlerini toplumu yaşanılabilir hale getirebilen kurallarını neden görmeyip uygulamayalım . Biz neden dine karşı olalım istismar edenler var diye . Bakın kuranda Allah soruyor ; ey kulum seni rabbinden çeviren nedir ?
Yanıtla (12) (0)Yani Allah soracak kulum sana herşeyi verdim sen neden bana nankördün karşı geldin ? Ne diyeceğiz ? Bir cevap var mı ?
1400 yıl derken, anlamadım. Müslümanlarının sadece son 150 yılda sıkıntılı hayat içindeler. Onun da sebebi İslamiyete uzaklaştıklari içinden. Ondan önceki yüz yıllarda medeniyet ve ilim olarak yaşadıkları dönemin en ileti düzeyinde olmuşlardır. Endulusten tutun, Hint Müslüman uygarlıkların, orta asyadan tutun Selçuklu ve Osmanlı'nın son 50 yılına kadar Dünyaya nizam vermiş devletlerin çoğu Müslümandır o bahsettiğiniz 1400 yılda. Ama artık uyanis başladı ve yeşerecek yeniden tüm bahçeler. Bak tes
Yanıtla (21) (0)Elbette Allah'a inanıp inanmada hür irade vardır. Ya bu dünya'da HAK için yanarsın pişersin etrafını aydınlatır etrafa feyz verirsin; Yada inanmadığın ahirette şeytanın evinde yanarsın yanarsın yanarsın ...(sonsuza dek) etrafına pis irin kokunu yayarsın kalbinin ışığını söndürürsün..(her yenidoğan müslüman doğar)
Yanıtla (4) (0)1400 yıl derken anlaşılan İslam'ı kasdediyorsan sen müslüman değilsin hiç bilgin yok ama kinin var.bak bir kaç şey deyim İslam'ın ilk emri okudur. İlim çindede olsa alın diyor.iki günü eşit olan zarardadır.bana bir harf öğretenin 40 yıl kölesi olurum. Ne zaman kitap olarak Kur'an'ı hoca olarak Hz.peygamberi aldıysak ilerlemiş dünyaya adaletle hükmemişiz.ibni Sina hala batıda anılır.cezeri,piri reis,ibni Haldun,piri reis,kuşçu Ali duymadıysan duy
Yanıtla (14) (0)Sayın İsmail bey, adına göre hitap ediyorum.
Yanıtla (6) (0)Öncelikle kastettiğin İslam ise kitabımız olan Kuran hükümlerini bilmediğiniz veya kasıtlı yazdığınız anlaşılıyor.Müslüman dünyası astronomi, fen, matematik , tıp dallarında Endülüs, Osmanlı( son dönemleri hariç) dünyada söz sahibiydi.Bunları kendine lanse eden ve temel alan batı dünyası son 2-3 asırda öne geçmiştir.
İslamda yahudi ve ajanların rolünü unutuyorsunuz beyefendi. Yahudiler son peyg. kendilerinden olmadığı için, diğer devletler sömürmesi kolay olsun diyefakir ve cahil insan isterler. Gayrimuslimlerin hepsi zevktendört köşe değil;sadece sömürmesini bilenler ve aklını kullananlar. Bkz. Latin Amerika, güney Asya, bir zamanlar Rusya, afrika vs. Tavsiyem sen kendin doğrusunu bul ve ortaya çıkart. Sana misal olan bizler yanlış yoldaysak, senin suçun ne.
Yanıtla (1) (0)1001 icat diye bir kitap var Manchester üniversitesinin isterseniz okuyun onu öyle yorumda bulunun...
Yanıtla (0) (0)Her çağın milletlerini kendi emsalleriyle kıyaslamalısın. Orta doğudaki Müslümanlar 1400 yıldır aç ve sefil değiller. Son 200 yıldır dinden uzaklaşan Meteryalist sömürgeciler in fitne fesat işgal ve meteryalist hırsları ortadoğuyu bu hale getirmiştir.
Yanıtla (1) (0)İsmail Bey,
Yanıtla (1) (0)Dikkat ederseniz yorumlara cevap yazmadım. Burası hepimizn buluştuğu özgür bir platform. Her görüş dile gelmeli ve her görüş saygın. Dine, bögemizdeki yakın tarihe ve geri kalmışlığa daha geniş bir perspektiften bakmalı. Sömürge öncesi dönemde bir seyahata çıkın: İsfehan, Bağdat, Şam, Kahire, Bursa, İstanbul, Kurtuba, Marakeşi ziyaret edelim... Dinin toplumları, sanatı ve edebiyatı nasıl etkilediğini görebiliriz. Dinin metafizik sorularımıza verdiği cevaplarla ilgileniyorum. Sevgiyl
Dolu dolu bir hayatın "sızma altın" değerindeki özeti..
Yanıtla (1) (0)Amerikadaki kimya hocacının adını ve kitabının ismini öğrenmek isterdim.
Anlamadım Bu kadar samımıyetle konusan bırıne ne cok hucum edılıyor.Inanc cok ozeldırVe ınsanların ınancları yargılanmaz Yargılanan sadece davranışlarıdırBenım ınancım dogru senınkı yanlış demek hakkını nerden buluyorsunuz?
Yanıtla (1) (0)Validesi Mevhibe hanımı dindar olduğu söylenir. Annelerin etkisi çok önemli. Allah rahmet eylesin.
Yanıtla (4) (1)Anneannesi Celile Hanım Çankaya Köşkünde Ramazan ayında mukabele okutmuştur. Okuyan Hafız Mustafa Taşova. Emin Sarac hocamızın teyzeoğlu. Sene 1944. Tertip eden Ali Naili Erdem. Bizzat merhum M Taşova’dan dinledim Fatih’de. Başka şahidler de var...
Yanıtla (2) (1)Klasik CHP kafası biz türbana karşı değiliz teyzemde türban tatıyordu ben sıkma baş siyasi türbana karşıyım.
Yanıtla (0) (3)Mevhibe Hanım zamanın Milli Eğitim Bakanı'na, evlerinde Kur'an-ı Kerim okuturmuş.
Yanıtla (0) (0)Din ile sömürüldünüz diyenler, bizi din olmadan sömürdüler. O yüzden asıl başarı sizde.
Yanıtla (1) (0)Okurken çok keyif aldım kendi adıma çok teşekkür ederim
Yanıtla (0) (0)Tebrik ediyorum Sizi ibrahim Bey. Ne kadar güzel yazmışsınız. Erdal Bey çok önemli bir gerçeği dile getirmiş. “Cehennem de olsa yine insan yok olmak, fani olmak istemiyor.“ “Allah yoksa da ben olmasını istiyorum diyor, çünkü ben yok olmak istemiyorum” diyor. Mü’min olmayı tercih etmiş ve “Mahalle baskısı” ‘ndan çekinmeden kendine has espirili üslubuyla ifade etmiş.
Yanıtla (3) (0)Bu hatıra ile İnönünün Deist olduğu ama yahudi mi Hristiyan mı ,müslüman mı olduğu anlaşılmıyor.
Yanıtla (1) (0)Hocam çok teşekkürler.Hatıralar çoğu zaman mahalle korkusundan dolayı söylenemeyen hakikatlerin meydan bulduğu yerlerdir.Erdal İnönü,nün ODTÜ gibi sert zeminde Allah hakikatini ifşa etmesi çok ilginç ve önemli bir hatıra.ODTÜ,lülerin İdraklerine giydirilmiş deli gömleğini fena yırtıvermiş.
Yanıtla (0) (0)Allah olmasaydı bizde olmazdık sonunda hepimiz ona döneceğiz
Yanıtla (1) (0)Bazen şöyle düşünüyorum; keşke gidip bu tip insanlara Allahın varlığını anlatabilseydim ,öbür dünyada yani ahirette perişan durumlarını görünce daha da üzüleceğiz , biz neden üzerimize düşen tebliğ görevimizi ısrarla yapmadık belki de inanırlardı yola gelebilirlerdi etkilenebilirlerdi diyeceğiz .
Yanıtla (2) (0)Kişinin Allah var demesi, iman ettiği anlamına mı geliyor? Yoksa ilah edinmesi, kitabını tasdik etmesi mi iman anlamına geliyor?
Yanıtla (5) (0)Cenazesi havradan, kiliseden kalkmamış.
Yanıtla (0) (0)Camiiden kalmış. Bundan ne anlıyorsun!
Merhaba. Bir binayı Usta yapar.Kendi kendine yapıldığına kimse inanmaz.
Yanıtla (3) (0)Bu muhteşem arz sema
Ağaçlar bitkiler kendi kendine olamaz.Tesadüf yoktur.Mutlak bir yaratan var.İnaniyorum.Selamlar
Hocam güzel bir hatıra. Bunları öğrendiğime çok memnun oldum. Yazının sonundaki değerlendirmeniz de gerçekten güzel. Erdal İnönü benim talebeliğimin bir döneminde rektörümüz idi. Kampüs içinde kafeteryadan rektörlüğe geçiyordum. Etrafta hiç kimse yoktu. O da karşıdan geliyordu. Karşılaştığımızda gülümseyerek benden önce davranıp selam verdi. Çok mütevazı bir insandı. Allah rahmet eylesin.
Yanıtla (2) (0)Allah gani gani rahmet eylesin.Yorumcularimiz çok güzel soylemisler çok değerli bilim adamı örnek bir politikaciydi.Ruhu şad olsun.
Yanıtla (1) (0)Ismet inönü ve onun gibilerin attığı temeller yüzünden dinini öğrenmeyi yobazlık ve gericilik olarak adlandırıldı.Dindar insanların demokrasi ve insan haklarına karşı olduğu algısı oluşturuldu.Ne uazık ki bu günde böyle...
Yanıtla (4) (1)Hocam harika bir yazı. Ön yargılı olunabilecek nice insanın içlerindeki özel hisleri , tecrübeleri ve geliştirdikleri yönelimleri böyle hatıralarda okumak çok keyifli. Kaleminize sağlık.
Yanıtla (1) (0)Güzel bir yazı olmuş elinize sağlık Erdal Bey bir çok yönüyle farklı olduğunu topluma göstermiş, esprili ve hoşgörülü tavrıyla siyasete renk katmıştı. Tanık olduğunuz bu söyleşi bunu doğruluyor. Bu tür yazılara toplumda ihtiyaç var. Allah amelince rahmet eylesin.
Yanıtla (0) (0)Harika bir yazı! Çok ibretli, çok işlevsel! Çok geniş kesimleri ilgilendirdiği için benzer yazılara ne kadar ihtiyaç var!
Yanıtla (2) (0)Allah Allah sen neymişsin be Erdal İnönü kusura bakma asil ailenin asil evladı. Sağol varol sayın yazar bizi böyle bir cehaletten kurtardın.
Yanıtla (5) (1)Durdurun dünyayı başım dönüyor Üsküdar Ünv. İbrahim Özdemir hoca ve acı gerçekler
Rencide edici sayacaksanız, bu küçük notumu, şüphesiz iptâl edeceksiniz. Erdal İnönü ile Şerif Mardin'in arkadaş olduklarını yeni öğrendim..Şaşırdım hâliyle. Bendenizin on yıllar boyunca, nâçizâne edindiğim intiba, Ş.M.'in ABD siyasasına hiç ihânet etmemiş olmasıdır.
Yanıtla (1) (0)Sn. Ümit kendisi anılarında da anlatıyor: Erdal-Erdal Inonu Anlatiyor-Can_Dundar-2009, ss. 307-308
Yanıtla (0) (0)Şerif Mardin 'le o donem mi tanıştınız?
Yok, daha evvel Türkiye'de tanışmıştım onunla... Eşi Suna ile onun kardeşi Tuna, tanıdıgımız bir ailenin kızlanydı. Şerif de bizim muhitimizden bir insandı . Aydın Yalçın'ı tanırdı; oradan tanışmıştık.
Şerif Mardin nizamı alem insanıdır Dünya için güzel düşüncelerin merkezidir
Yanıtla (0) (0)Allah düşüncenin kendisidir insan düşünen bir varlıktır akıl bütün mahlukatın yaratılış gayesine vardır
Yanıtla (1) (0)Yok olmak istemiyorum, Tanrının olmasını istiyorum, alçak gönüllü, kibirden uzak bir siyasetçi, bilim insanı. Yazı ilk
Yanıtla (0) (0)Allah taksiratını affetsin. İnşallah iman ile vefat etmiştir. Allah 'ın var olmasını istemesi bile onun için önemli diye düşünüyorum.
Yanıtla (2) (0)Sn. Özdemir Günaydın,
Yanıtla (4) (0)Yazınız ve paylaştığınız anınız için çok teşekkür ediyorum.
Erdal Hoca çok değerli ve alçak gönüllü örnek bir insandı. Hala öğreneceğimiz şeyler var,
İyi günler dilerim.
Saygılarımla,
Bayram Altıntop
ne anladınız Allah aşkına.burda erdal inönünün kişiliğine laf diyen yok ve gerçekten siyasi etiği vardı başbakan yardımcısıyken görevi bıraktı.yani babacan ve davutoğlu gibi makamlar gidince değil.burda şu var 2020 yılın bebeler taşımalı sistemde okula giderken erdal inönü için ismet inönünün Ankarada fakülte açtırması.erdal inönü fen okumasa fakülte açılmayacak.bi düşünün erdoğan aynısını oğlu torunu için yapsa ne dersiniz.yandaşlık yapmayın objektif görün.inönü devleti malı gibi görmüş ya
Yanıtla (7) (6)ismet İnönü en azından milletin parasıyla milletinde gideceği üniversite açmış Erdoğan ise siyasi amaçla milletin gittiği şehir üniversitesini kapattı
Yanıtla (8) (7)Süleymaniye külliyesinin bir bölümü hangi özel üniversiteye verilmiş, Beykoz'da milyarlık arazi hangi koleje tahsis edilmiş baktınız mı?
Yanıtla (2) (0)gerçekten siz ne yeyip içiyorsunuz.oğlu için açmış oğlu itü demiş annesi istememiş nasıl milletin evladı için açılıyor.erdoğan zamanında 100 civarında üniversite açıldı.bak fakülte değil.hemde annesi özlüyor diye ankaraya değil hakkariye,şırnaka,bitlise ,ağrıya anladın.dürüst olun tabi kp dönemindede sıkıntılar var ama akp öncesi herşey güllük gülüstanlıktı rahatlık battı diye akp ye halk oy vermedi.bir kitap at birine laf de hükümet düşüyordu.bugünkü skıntının 10 da biri yok dış sorunların
Yanıtla (4) (2)O donem zaten ulke hizla gelisiyordu..hersey sifirdan baslaniyordu..bu universite yoktu.olmasi gerekiyordu..zaten vardida ikincisi yapilmadi.zaten yapilacakti..fen fakultesi en basta olmasi gereken bir bolum bir universitedir..
Yanıtla (0) (0)Dusuncenizin yelpazesini acin.mantikli olun..o universitede birtek E.Inonu okumadiki bugunlere kadar bircok bilim adamimiz Fen Fakultesinde yetisti..
Lütfen Erdal Beyi iyi anlayınız! Amerika'daki yıllarımda aslen Türk, felsefe bölümünde doktora yapan bir arkadaşımın Allah'ın varlığı konusunda münazara ederken, bir ara kendi boğazını sıktığım bir anda "elini boğazımdan çek, ölmek istemiyorum" demişti ve sonrasında "Cehennemin varlığını yokluğa tercih ediyorum, yokluğa gitmektense varlık dairesinde kalıp Cehennemi tercih ederim" demişti. Erdal beyin meselesi "siyasi bir mesele" değil bilakis bütün insanlığın istediği "ebed ebed" meselesidir.
Yanıtla (1) (0)Ne kadar da sevimli anlatılmaya çalışılıyor;
Yanıtla (3) (0)1-) Baba İnönü, karısı oğlundan ayrılmak istemiyor diye Devlet Üniversitesine Fakülte açtırıyor!
2-) Millet oy versin diye riyakarlık yapıp namaz kılıyor!
Birde bunlar demokrat ve alçak gönüllü oluyormuş muş:)
Ben de çocukluk devrimde erdal beyi haberlerden tanırdım. Tabi sol partili olması dolayısıyla hep ön yargılı olunurdu bulunduğum ortamlarda ama o dönemin siyasileri gibi kendisi de kibarlık ve nezakette pek kusur etmezdi. Açıkçası bu hatıra yüreğime dokundu, inşallah hardal tanesi kadar da olsa iman pasaportuyla yola çıkmıştır. Cidden işimiz zor, gündelik kargaşalar içerisinde en birinci gündem kaçıyor; imanla kabre girmek!
Yanıtla (4) (1)inşallah...Mevla taksiratını affeylesin.
Yanıtla (0) (0)Çok hoş...
Yanıtla (1) (2)Her şeye çözüm bulan Milli Şef, buna da çözüm bulur. Dönemin Milli Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel aranır. Hemen o yıl Ankara Üniversitesine bağlı Fen Fakültesi kurulur ve Erdal Bey buraya devam eder. bakın yazıdan alıntı.o zaman sınav varmı yokmu bilmiyorum.inönü oğlunun avukat olmasını doktor olmasını isteseymiş demekki yoksa hemen o bölüm açılacakmış.hoş olan tarafı ne.bu kadarmı savrulsunuz.inönü cebinden değil ha parasıylada değil devlete açtırıyor.
Yanıtla (4) (5)Arife tarif gerekmez. Olayın sakilliği ortada. Sakile sakil demesek te sakil sakildir.
Yanıtla (0) (1)anlamadım yazar sen ne anlatmak istedin.burdan çıkacak en net durum ismet inönünün oğlu erdal inönü için ankara üniversitesinde fen fakültesi kurdurması.yani şunu anlıyoruz kusura bakmayın sizin kadar okumamış olabilir yazar değilsekte anlıyoruz oğlu için fakülte kurulmuş.o bölüm istanbulda var erdalın annesi uzak olomaz demiş Ankarada ki fen fakültesi erdal inönü uzakta kalmasın diye kurulmuş.vay be.devlet malları olmuş.2020 yılında kilometrelerce yol gidiyor ilk okul çocukları okul yok diye
Yanıtla (3) (9)18 yıllık iktidarın ardından 2020 yılında hala çocuklar kilometrelerce yol katedip okula gidiyorsa bu işte bir gariplik var ülkenin milyarlarca dolar parası 3-5 mütahite yedirilene kadar okula, eğitime yatırlsaydı çocuklarda okul yok diye yürümek zorunda kalmazdı.
Yanıtla (5) (2)Yazıyı çok beğendim.Elinize sağlık.Tanrı, insanı iyilerle karşılaştırsın. Ve bir de iyileri tam tarafsız anlatanlara.
Yanıtla (3) (1)