Yine ‘yargıcılık’
Yumuşama’ ve ‘normalleşme’ tabirlerinin siyasetin gündemine girmesi kötü bir şey değil.
Daha önce birbirlerini Türkiye’nin güvenlik sorunu olarak gören siyasetçiler birbirleriyle görüşüyor. Ziyaretler, iade-i ziyaretler yapılıyor.
Birbirlerine demedikleri kaldı mı senelerdir?
Terörist dediler, LGBT dediler, hırsız dediler, yolsuz dediler.
Hoş aşağı yukarı benzer sözleri Cumhurbaşkanı Erdoğan’la MHP lideri Bahçeli de alıp vermişlerdi. Şimdi unuttular, mutlu görünüyorlar.
Demek ki siyasetçilerin sözlerine fazla itibar etmemek lazım.
Yarın dönerler sözlerinden, sen ortada kalırsın.
CHP lideri Özgür Özel Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yanına gidiyor. Önümüzdeki günlerde Erdoğan da CHP Genel Merkezi’ne gidecek.
Arada bir sürpriz. İyi Parti’nin kurucu lideri Meral Akşener de Erdoğan’ı ziyaret etti.
Hayırdır inşallah.
Onlar da birbirlerine az laf etmemişlerdi.
Sorular soruluyor, bu diyalogların nereye varacağına dair.
Ak Parti MHP’den soğumaya başlamış olabilir mi?
Ak Parti tarafından ne zaman bir reform sinyali sadır olsa Devlet Bey gürlüyor.
MHP’den soğudu da yeni ortaklar bulmak için nabız mı yokluyor?
Şu anda yok öyle bir ihtimal.
Ak Parti’nin MHP’den soğumayı düşünmesi bile imkânsız.
Soğuduysa bile soğuduğunu belli edecek bir davranışta bulunamaz.
Tamam, bulunamaz.
Ama nedir bu görüşmeler? Mesaj alışverişleri?
Vardır bir bildikleri.
Belki Özgür Özel devletle aynı kareye girmenin toplumu CHP’nin devleti yönetme ehliyetine ikna olması için faydalı olacağını düşünüyor.
Belki Erdoğan, bu temasların yeni anayasa çalışmalarının başlamadan bitmemesi için bir diyalog zemini sağlayacağını umuyor.
Bu alışverişlerde siyasetin mizacını tedavi edecek bir derinlik aramak fazla iyimserlik olur.
Sanki bu ‘yumuşama’ ve ‘normalleşme’ eylemleri siyasetin alışık olduğumuz ajandasının dışında, ayrı bir kompartımanda cereyan ediyor.
İktidarın yargıyı kullanma, ‘yargıcılık’ oynama itiyadında bir normalleşme alameti yok.
Nedir ‘yargıcılık’ oynamak?
İktidarların yargı süreçlerini siyasetin yararına olduğunu düşündüğü istikamette yönetmesi.
Her zaman tereyağından kıl çeker gibi yürütemeyebilirsin. Yargının bir tarafı oynamak istediğin oyuna katılmayabilir.
Eğer katılmazsa hâkimi, savcıyı değiştirirsin.
Hatta HSK’yı harekete geçirirsin.
(301 madencinin can verdiği Soma faciasının sorumlularının yargılandığı davada bile yargı heyetinde tadilat yapıldı, hatırlarsınız.)
Diyelim, Osman Kavala Beraat etti, tahliye olacak. Hemen, yine yargı, Kavala’yı başka bir davadan tutuklar.
Diyelim Anayasa Mahkemesi Can Atalay’ın seçilme hakkının ihlal edildiğine karar verdi.
Hemen Yargıtay devreye girer.
Yine yargı, Kobani davasında 10 sene durur, durur, devletin birçoğunu ‘açılım süreci’nde istihdam ettiği HDP’lileri, tam da siyasette yumuşama sözlerinin tedavüle girdiği günlerde mahkûm eder.
Son örneğimiz Hakkâri belediye Mehmet Sıddık Akış’ın görevden alınıp yerine kayyım atanması.
Akış hakkında 2014’te başlamış bir terör davası varmış.
10 senedir ilerlemiyormuş.
Tam Akış belediye başkanı seçilince ilerleyeceği tutmuş.
Yerine kayyım atandıktan iki gün sonra 19 yıl 6 ay hapis cezasına çarptırıldı.
Kayyım atamasını bari mahkeme kararından sonra yapsaydınız.
“Adam mahkûm oldu biz de kayyım atadık” diyebilirdiniz.
Neden iki gün önce yaptınız?
Toplumun bir kesimine, siz kime oy verirseniz verin biz kayyım politikasına devam edeceğiz mesajı vermek için mi?
Eskiden mahkûm olan başkanın yerine belediye meclisi başka başkan seçiyordu.
Epeyce eskiden.
O kanun ilga mı edildi?
Kararların hepsi doğru, adil ve yerinde olsa bile…
Bu tür uygulamalar, bu tür zamanlamalar insanların yargıya ve siyasete itimadını azaltır mı eksiltir mi?
Eksiltir.
Bütün bunların normalleşmeyle bir alakası olabilir mi?
Zannetmiyorum.
Belki normalleşmemekle alakası olabilir.