Yine ‘mihman mihman üstüne’

Nerede o eski bayramlar lafı haddinden fazla bayat, basmakalıp, çok çiğnenmiş bir sakız gibi tatsız, tuzsuz.

Havva anamız bile “nesil bozuldu” diye söylenirmiş.
Anlaşılan her nesil “nerede o eski bayramlar” lafını sırayla söylüyor.

Bir yanılsama olma ihtimali yüksek. Eski bayramları değil de eski bayramlardaki kendimizi özlüyor olabiliriz.

Nerede o eski ben, nerede çocukluğum, gençliğim demek istiyor olabiliriz.
Asıl özlediğimiz, belki de babamızın güç bela aldığı bir çift kundurayla mintanı giyeceğimiz saati heyecanla bekleyişimizdir.
Ahh!
Belki de annemizi, babamızı özlüyoruzdur.
Bayramdan birkaç hafta önce bir türkü çalındı kulağıma. İnternette aradım, buldum.
“Yola bakın belki gelen babamdır.”

Nasıl silkeledi beni o türkü.
Çocukken, babamın gelişini gözlediğim yol gözümün önüne geldi.
Babamın gelişleri gözümün önüne geldi.

Gerisini sormayın.
İbo’nun “Benim balonlarım vardı” diye bir şarkısı vardı. “Bayramlar mı eskidi bizler mi yaşlandık” diyordu şarkıda.

Belki ikisi de doğrudur hem bayramlar eskidi, hem biz yaşlandık.
Sevinmek, hüzünlenmek. Bunlar hep insan halleri.

“Nerede o eski bayramlar” lafının hala karşılığı, yeri var.
Bizim çocukluk yıllarımızdan bugüne işlerimiz pek iyi gitmedi.

Çocukken bayramı mahallelerimizde dünyadan habersiz kutluyorduk.
Zamanla dünya görüşümüz teşekkül etmeye başladı.

Bir ütopyamız vardı.
Bayram, yoktu, çünkü ütopyamız hala ütopya halindeydi.
Hele de dünyadaki esir Müslümanların acılı halleri.

Eritre, Moro, Keşmir, Afganistan…
Neredeyse tamamı esir Orta Asya.
Kudüs, Filistin.

Şair İsmet Özel’in mısraından ödünç alarak söylersek…
“Bir imparatorluk genişliğindeki gençliğim’iz Ümmet’in müşterek hüzünleriyle İlahi bir armağan olan bayramların sevincini uzlaştırmanın, aynı bünyede, kendi bünyemizde cemetmenin ağrılarıyla geçti.
Rasih’in muhteşem söyleyişindeki gibi…

(Dilde gam var şimdilik lütfeyle gelme ey sürur/Olamaz bir hanede mihman mihman üstüne.)
“Dilde gam var”dı, “Sürur” da geldi.

Olur muydu, ‘mihman mihman üstüne?’
Olamadı bir türlü.

Hala aynı ağrılar.

Bugün daha şiddetli bir mihnetle hemhal oluyoruz.
Eğer olabiliyorsak.

“Din nasihat değildir” diye yazmıştım birkaç gün önce. ‘Nasihat’in “Din nasihattir” mealindeki hadis-i şerifte öğüt değil içtenlik anlamına geldiğini vurgulamak için.

İçten değilse, yapmaysa, politikse hüzün de çirkindir.

Gazze’de 9 aydır her gün, her saat gözümüzün önünde anneler, babalar, çocuklar katlediliyor.
Her birimizin hanesinde o hüzünden bir ateş var.

Bayram sabahına annesiz, babasız, oğulsuz, kızsız uyanan Gazzeliler?
Onlar sevinebildiler mi?
Onlar bayram edebildiler mi?
Kurban kesebildiler mi?

(AA’da gördüm, biz kurbandan kaç kilo et çıktığını hesap ededuralım Gazzeli bir besici “Kurbanlık alanların sayısı geçen yılkinin yüzde 2’si kadar” demiş.)

“Acı bayram” diyor bu bayrama Gazzeliler.
Bakıyorum. Bütün acıya, bütün mahrumiyete, yere öğe sığmayan zulme rağmen Gazzeliler, Refah’ta yıkıntıların arasında bayram namazı kılacak bir yer yapmışlar, saf tutmuşlar.
Bazı yerlerde anneler ve çocuklar da ayrı saf tutmuş.

Bir fotoğrafta bir kız çocuğunun tebessümünü gördüm, sevindim.
O kadarcık sevindim, bir fotoğraf karesinin içindeki minik bir tebessüm kadar.
Yani… Ömrümüz geldi geçti hala mihman mihman üstüne.

YORUMLAR (29)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
29 Yorum