Yine ‘9 taş’ gibi...
Sıkıntılı günlerdi. 28 Şubat cuntası siyasetin üstüne çöreklenmişti.
Düşünsenize, bir subay, yanlış hatırlamıyorsam MGK’daki bir toplantının öncesinde kaza süsü vererek Başbakan Erbakan’a omuz bile atmıştı.
Osman Özbek adındaki bir general Erbakan’a küfür bile etmişti. Ben, hatırlansın diye ondan birkaç defa General P. Diye bahsetmişimdir.
Sonradan yaptığının yanlış olduğuna dair laflar söylemiş, ‘Erbakan’ı anlamadık’ falan demiş.
Sadece siyasetin üstüne çöreklense iyiydi, milletin de imanını gevretiyordu.
Bu ‘imanını gevretme’ lafını yabana atmayın. Gerçekten, mütedeyyin insanların mücadele azmine, siyasi bilincine, heyecanına, 28 Şubat’taki baskı ortamının katkısı çoktur.
Yani, gevredik 28 Şubat’ta.
Genel Kurmay Başkanı koltuğunda İsmail Hakkı Karadayı oturuyordu. Halim selim bir adam görünümündeydi.
Genel Kurmay ikinci başkanı ise Çevik Bir’di. Yerinde duramıyordu Çevik Bir.
Bütün sıkıntılı yazışmalarda Çevik Bir’in imzası vardı. 28 Şubat’ı eleştiren gazete haberlerini veya köşe yazılarını savcılıklara ihbar eden yazılarda bile.
O dönemde, okulların cami yakınlarına inşasını sakıncalı gören, okul çağındaki çocukların cami, namaz, abdest, takunya vesaire görmelerinin doğru olmadığını beyan eden askeri bir belge de görmüştüm, tuhafıma gitmişti.
Tabii ki BÇG’nin baş aktörü Deniz Kuvvetleri Güven Erkaya unutulamaz.
Sincan’da tankları yürüten Erdal Ceylanoğlu...
Doğu Silahçıoğlu, Erol Özkasnak ve diğerleri...
Hiçbir şey unutulamaz.
Eskiden TSK’nın komuta kademesiyle herkes çok ilgiliydi.
Filan yerde bir paşa varmış, çok aksiymiş, çok laikçiymiş, onun önünü açacaklarmış. Çevik Bir’in önünü açmak için kıtaya göndereceklermiş. Kıvrıkoğlu’nun önünü kesmek istiyorlarmış.
Niye önünü kesmek istesinler Kıvrıkoğlu’nun?
Bir rivayet dolaşıyor. 28 Şubatçılar post-modern falan değil, dümdüz darbe yapacakmış. O zamanlar 1. Ordu Komutanı olan Hüseyin Kıvrıkoğlu “Siz darbe yaparsanız ben hükümeti İstanbul’da toplarım” demiş.
Olmuş mudur böyle bir şey?
Kim bilebilir?
Doğru veya yalan, öyle bir söylenti sağda solda dolaşıyordu. Muhtemelen bu söylenti sebebiyle bizim tarafta Kıvrıkoğlu’nun komuta kademesindeki istikbalini korumaya yönelik bir hassasiyet vardı.
Aslında saçma bir hassasiyet. Biz ne yapabiliriz ki komuta kademesini belirlemek için?
Yapabileceğimiz en iyi şey konuya hiç girmemek.
Konuya girince ‘adamını’ satmış oluyorsun!
‘Adamın’ olduğu da tamamen kuruntu.
Yine de, “Hüseyin Kıvrıkoğlu’nun önünü kesmek istiyorlar” diye yazanlar oluyordu tek tük.
Kıvrıkoğlu Genel Kurmay Başkanı olunca, imajını “28 Şubat bin yıl sürecek” diyerek toparlamaya çalışmıştı.
O yıllarda nasıl da tanırdık generalleri!
Aramızda çok konuşuyormuşuz ki, bir defasında rahmetli dedemin dikkatini çekmiş. Sordu.
“Ne olunca nasıl oluyor, bana da bir anlat bakayım?”
Aklım erdiğince anlattım.
Bir kişiyi emekli edince onun arkasındaki paşa yukarı çıkıyor. Birisini kıta görevine gönderince bir-iki dönem sonra 1. Ordu komutanı oluyor. 1. Ordu komutanı olanın önü kesilmezse eğer evvela Kara Kuvvetleri Komutanı, sonunda da Genel Kurmay Başkanı oluyor falan.
Düşündü düşündü...
“Dokuz taş gibi desene” dedi.
Gerçekten öyleydi.
Şimdi de aynı şeyler oluyor.
Tabii Fetö belası yüzünden düzen biraz bozuldu. Haberde dinliyorum, ordu komutanları içinde bir tane Orgeneral varmış, geri kalanları Korgeneralmiş.
Kolordu komutanları da genellikle Korgeneral değil, Tümgeneralmiş.
Zamanla düzelir.
Şu anda kim yükselmiş, kim düşmüş, kimin önü açılmış, kimin önü kapanmış bilmiyoruz.
Bilmememiz bir açıdan daha doğrudur, sivil vatandaşın ne işi var o kadar asker ismi, asker rütbesi ezberleyecek.
Ama ne olup bittiğini bilenler vardır.
Eski tüfekler, çarıklı erkanı harpler, encümeni danişler, her devrin adamı hacıyatmazlar...
İnşallah siyasi yetkililer haberdar olanlar zümresine dahildir. Ne olup bittiğini, kimin önünün açıldığını veya kapandığını, kimin nereye geldiğini biliyorlardır.
Biliyorlar mıdır?