Yerinde, akmaya devam eden sadece Asi nehri
Bugün istikametimiz Antakya. Antakya biliyorsunuz Hatay’ın merkez ilçesi.
Güzel şehirdi Antakya.
Ortasından Asi nehri geçiyor. Milattan önce 300 yılı civarında kurulmuş. Her tarafı tarih. Roma’dan Cumhuriyet’e kadar.
Hristiyanlığın en önemli merkezlerinden biri.
Oradaki tarihi zenginliği ortalama bir Avrupa ülkesinde bulamazsınız.
Bir de dillere destan mutfağı var.
Baktık, Nurdağı yolumuzun üstünde.
Gidelim mi?
Gidelim.
Gaziantep’in merkezinde önemli bir hasar olmadığını belirtmiştim.
Nurdağı öyle değil.
Sadece şehir değil, insanlar da yıkılmış.
Hemen her ailenin kaybı var. Kiminin bir, iki, kiminin sekiz, on…
Can nasıl dayansın?
Hayat, tuhaf bir şey. Yıkılıyorsun, parçalanıyorsun, sonra yaşamaya devam ediyorsun.
Gaziantep Büyükşehir Belediyesi Pazaryerinin bulunduğu yere bir yardım merkezi kurmuş.
Kadın, erkek, genç yaşlı yüzlerce insan kuyrukta. Girişte ihtiyacını söylüyorsun. İçeri girip alıyorsun.
Gıda, ilaç, temizlik malzemesi, ne lazımsa.
Beyaz masa “Kıyafet ihtiyacı olanlar beklemesin, bir saat sonra gelsin” diye anons yapıyor.
Zenginle fakirin eşitlendiği bir yer burası. Evin yıkılınca bir mendile bile muhtaçsın.
Görevlilere sordum. Sabah olduğu için mi böyle kalabalık?
“Abi saat dörde kadar böyle devam ediyor” dediler.
Hatay’a girerken nutkumuz tutuluyor.
Belediye binası yıkılmış, eski Meclis Binası yıkılmış.
Sağımız solumuz, önümüz, arkamız, her taraf, bütün sokaklar, çarşılar, oteller, lokantalar, neredeyse bütün tarihi eserler yıkık.
Şehrin kenarından koşarak gelen adam.
“Dedi ey kavim elçilere tabi olun.”
Sure-i Yasin’deki Habibü’n Neccar.
Onun camisi de yıkık.
Elçilere tabi olmak bir açıdan evleri sağlam yapmayı da içeriyordur diye düşünüyorum.
Şehirde eski yerinde akmaya devam eden sadece Asi nehri.
Uğradığımız her yerde Kahraman Maraş’ta, Pazarcık’ta, Nurdağı’nda, Hatay’da, insanlar ilk iki gün dışarıdan doğru dürüst yardım gelmediğini söylüyor.
Herkes kendi yaşadığını anlatıyor.
Gelmiştir belki. Fakat kime yetecek?
Hatay’a 10 tane arama kurtarma ekibi gönderseniz nereye yetişebilirsiniz?
Birkaç bin binanın yıkıldığı yerde 10 tane arama kurtarma timi ne yapabilir?
Büyük ihtimalle idarecilerimiz afetin büyüklüğünü göremedi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan ilk gün dokuz bin Afad görevlisinin sahada olduğunu söylüyordu.
9 bin Afad görevlisi ne yapabilir?
Sonradan sayılar yüz bine iki yüz bine çıktı.
Kamu’nun ve sivil toplumun yardımı gözle görülür, hissedilir hale geldi.
“Belediye Dairesi” çevresindeki en aktif sivil örgüt “Beşir Derneği.” Yemek pişiriyorlar, çay dağıtıyorlar, bir afetzede tabaklara böldükleri beyaz nesneyi işaret ederek “Sütlaç mı bu?” diye sordu.
“Evet sütlaç” dedim. “Alabilir miyim” dedi.
Seslendim, “Verir misiniz?”
“Abi birazdan dağıtacağız” dediler.
“Bu arkadaşa bir tane verin” diye rica ettim, verdiler.
Kaşık yok?
Başına dikti, içti adam.
Çadır kentlerde aileler, günlük hayatlarını idameye çalışıyorlar.
Evleri yok. Evlerindeki rutinleri yok.
Banyo yok, tuvalet yok, mutfak yok, kap kacak yok…
İçine düştükleri hali kendilerinin de müdrik olduğu söylenemez.
Kaybettikleri var. Kolları kanatları kırık.
İstikbal, o kadar uzak, o kadar belirsiz ki…
Kuyruğa girdin bir çorba aldın, aldın, bir çay içtin içtin, bir su buldun, buldun.
Bazılarının ufkundaki en önemli mesele başını sokacak bir konteyner bulmak.
Belediyenin yakınlarında bir yerde kurulu çadır kentte ailelerle sohbet ettik, dertleştik.
Bir ara bir grup adamın genç ihtiyar bir grup adamı tıraş ettiği bir gölgelik gördüm.
Gençlerin tıraşları biraz da modelliydi. Yani acemi berber işi değil.
“Kimsiniz siz, nereden geldiniz?” diye sordum.
Bayburt’tan gelmişler.
Bayburt berberler odası başkanı Yunus Çil 10 tane berberi almış buraya insanları tıraş etmeye gelmiş.
Harika!
Buradan da Kahramanmaraş’a gideceklermiş.
Allah razı olsun.
Çok yıkılmışız.
Evvelki depremlerden ders almamışız.
Tarihi, coğrafyayı kaale almamışız.
Bari şimdi, devletçe, milletçe aklımızı başımıza toplasak.