Yazı itikafı
Ramazan-ı Şerif olmasaydı yıl dediğimiz şey başıboş döner dururdu.
Akşamdan beri kafamın içinde dönüp duruyor bu cümle.
Bir bilgi mi?
Bilgi diye satılmaya müsait. Alem ‘bilgi’ etiketli buna benzeyen benzemeyen sayısız sözle dolu.
Sayısız zevata söyletilmiş enva-i çeşit. Bazıları ‘hazret’ bazıları değil. Ne kadar da cesurlar!
“Bu böyledir” derler ve sen öyle itikat edersin.
İtikat edince rahat edersin.
Sorgular mısın?
Sorgulama denemez, ‘şeytan’ dürter bazen, acaba gerçekten öyle mi? Sen şeytanı can havliyle itersin.
Savuşturursun.
Aman ‘itikat’ım yerinde dursun.
Oğlum bir bak ara sıra, doğru mu itikadın?
Belki dürten melektir?
Cümleyi ben kurduğum için biliyorum, bilgi değil.
Fakat bilgi olmaya müsait. Kuvvetli bir otorite tarafından teyit edilirse bilgi mertebesine yükselebilir.
Yok ki öyle bir otorite? Bilgi’nin Sahibi’nden başka.
İyi mi kötü mü bilmiyorum bunlar yani bir sözün etrafında dolaşmalar, içine girmeler Ramazan-ı Şerif’in bana getirdiği hallerdir.
Zihnim çağrışımların peşine düşüyor. Ben de onun peşine. Küçük seyahatler gibi. Bundan şikayetçi değilim.
‘Ramazan-ı Şerif olmasaydı yıl dediğimiz şey başıboş döner dururdu.’
Öyle hissediyorum. Sanki yıl, dönüyor.
Yıl mı dönüyor?
Zaman döner mi?
Hani bazen yanımızdaki tren hareket eder de bizim tren hareket etti zannederiz.
Arzın dönmesi bize zamanı dönüyor gösteriyor.
‘Gümbed-i Devvar.’ Dönüp duran kümbet. Yani alem.
Feleklerin dönmesiyle mi zaman oluşuyor?
‘Zaman hareketin çocuğudur’ diyordu Abdülkerim Süruş. Belki Molla Sadra’dır ben Süruş’tan okumuşumdur. (Evrenin yatışmaz yapısı, İnsan Yayınları.)
Alemin başıboş döndüğünü düşünmek yaratıştaki kemale, zarafete büyük saygısızlık.
Böyle bir şey olmalı ‘örtmek.’
‘Örtmek’ Türkçesi. ‘Küfretmek’ Arapçası.
‘Sene’yi idrak ediyoruz. Mevsimler birbiri ardınca geliyor.
Günler, aylar. Büyük hadiseler.
İnsanlar, doğarak, yaşayarak, ölerek alemin içindeki büyük dönüşüme katılıyorlar.
Atlıkarıncanın bir kenarına sığışmış dönüyorlar.
İçlerinde mütekebbirler var. Karunlar, samanlar, firavunlar… Vüzera, ümera, vükela…
Kibirlerine bakmayın. Kibirlendikçe sefalete yaklaşırlar.
Şeytan’ın ateşten yaratıldım diye kibirlenmesi kadar bile kıymeti yok. Çünkü ateşten yaratılmadılar.
Biz neyden yaratıldıysak, siyah bir köle neyden yaratıldıysa, sarayın soytarısı neyden yaratıldıysa onlar da ondan yaratıldılar.
Avurtlarını ne kadar şişirseler ne kadar kasılsalar ne kadar çalımlı yürüseler, atlıkarınca onları da bir virajda savurur.
“Bu dünyadan sağ çıkan yoktur” diyordu Maçka’da bir köyün hocası.
Ramazan seneyi bir yerinden işaretliyor.
Sene, Ramazan-ı Şerif’in etrafında dönüyor.
Yaklaşıyor, geliyor, geçiyor, uzaklaşıyor, gözden kayboluyor Ramazan.
Boşuna gelmemiştir, boşuna gitmiyor.
Ramazan-ı Şerif bazı yerleri teğet mi geçiyor?
Geçmiyordur.
Cömerttir. Kalenderdir.
Fakat mahcuptur da. Ve müstağni. Kapını açmazsan sessizce geçer.
Bugünlerde siyasetin gürültüsü çok.
Ağızlar dolu. Nefisler dolu. Hevesler azgın!
Ramazan’ın üstünden paldır küldür geçti siyaset. Ne kadar arsız. Ne kadar haris. Ramazan’dan hiç utanmıyorlar.
Ramazan’ın da çok azı kaldı. Bir bugün, bir yarın.
İsterseniz yazı itikafı olarak yorumlayın. Siyasete bulaşmayayım, bir iki gün Ramazan’dan çıkmayayım dedim.
İnşallah Ramazan’dan sonra bozarız orucumuzu!