Yay haddinden fazla gerilince…
Yayı çok fazla germişti 28 Şubat.
Hangi yay? Ne germesi?
Hani tahammül sınırı tecavüz ediliyordu ya?
Okullara alınmıyordu kız öğrenciler. Orduevlerine giremiyordu başörtülü subay anneleri.
Rejimin bütün dikkati laiklik üzerine teksif olmuştu.
Jakoben, soğuk, yabancı, asık suratlı, kaba bir laiklik.
Öyle aşırıydılar ki ‘Hakkıdır Hakka tapan milletimin istiklal’ dediği için Akif’in İstiklal Marşı’nı bile değiştiresileri geldi.
Hepsi yapmadı bunu… Ama içlerinde öyleleri çıktı.
Memleketi iktisaden batırmışsın, önemli değil. Elinde laiklik dövizi taşıyorsun ya…
Mostran düzgün, arka tarafta ne halt işlersen işle.
Cep-to-cep’i o günlerde öğrenmiştik, iş adamları kendi bankalarını soyuyordu, komikti de bir taraftan!
Hukuk? Adalet? Vicdan?
O da önemli değil. Talebeyi okuldan at, milletin oyuyla seçilen belediye reisini görevden al, hapse tık, memleketi bilhassa mütedeyyin, kendi halinde insanlara dar et.
Kendi halinde olmayan, aktif, görünür mütedeyyin insanlara zaten dar ediyorsun. Ama evinde oturan haminneyi bile tedirgin etmek ne oluyor?
Hiç mi yemedin bu memleketin ekmeğini, hiç mi içmedin suyunu? Ağaç kovuğundan mı çıktın? Azıcık merhametli ol bu insancıklara?
Yok. Ne kadar şeditsen o kadar laiksin.
Daha bir sürü şey.
Bunlardı ‘yayı fazla germek.’
Yayı fazla gerersen ok da fazla uzağa gider.
Bakın, ok hala gidiyor.
Nasıl gidiyor?
Yolsuzlukla gidiyor mesela.
“Yolsuzluk, eğer biz yapıyorsak, biz kazanıyorsak, bizim adamlarımız istifade ediyorsa yolsuzluk sayılmaz” ilkesiyle gidiyor.
“Onlar da yaptı” bahanesiyle gidiyor.
Eğer iktidar olunca yolsuzluk yapmamız gerekiyorsa gelmeyelim iktidara? Ellerimiz temiz kalsın.
İlla yapılacaksa yolsuzluğu ‘onlar’ yapsın?
Saçma!
“Onlar yapacağına biz yapalım” demek daha mantıklı.
İblis de yardım ediyor bize, yaptığımız yolsuzluğu süslüyor, güzel gösteriyor.
Yolsuzluk ilkemiz sayesinde cemiyetimiz yolsuzluğa karşı sürü bağışıklığı kazandı, mutluluğun sırrını keşfettik. Öyle terakki ettik ki yolsuzluğu yapmak değil yolsuzluğun mevcut olduğunu söylemek sakıncalı hale geldi.
Sus! Terbiyesiz.
Başka?
“Yargı eğer başkasını haksız yere mahkûm ederken bizi kayırıyorsa adaletsizlik sayılmaz” ilkesiyle gidiyor.
Kazara bir vicdan rahatsız olursa adaletsizlikten “Onlar da bize yaptı” demeye hazır yerli ve milli mekanik vicdanlarımız var.
İyi de hani onlara benzediğimiz zaman kaybediyorduk?
O kaybı boş ver. Onlara benzemekle kazandıklarımıza bak.
Brifingli yargı vardı o dönemde.
Şimdi brifinge ihtiyaç duymuyoruz.
Hâkim kardeşimiz üzerine düşen vazifeyi ifa ediyor.
Ekrem İmamoğlu’nun mahkûm edilmesi mi gerekiyor?
Önümüzdeki seçimde siyasi yasaklı hale gelmesine yetecek kadar?
Hay hay.
Biraz daha çalışmamız gerekiyormuş.
Siyasi yasak yetmezmiş, terörden mahkûm etmenin yolunu bulmalıymışız.
Gayret ederiz.
Hadi elimizi çabuk tutalım.
Ok yoluna devam ediyor.
Öyle görünüyor ki biraz daha gidecek.
Gitsin gidebildiği kadar.
Ama bir de tersinden bakalım.
Böyle davranarak siz de elinizdeki yayı haddinden fazla germiş olmuyor musunuz?