Yatışmak isteyen yatışır
Abi ben (Meral Hanım’ın, Ahmet Hoca’nın, Ali Babacan’ın, Temel Bey’in, Gültekin Uysal’ın… -Herkesin gerekçesi ayrı olabilir- hatırı için) Kılıçdaroğlu’na oy verebilirim, fakat 40 yıldır CHP’ye hiç oy vermemiş, CHP’ye oy verip vermemeyi bir itikat sorunu olarak görmeye alışmış annemi, babamı nasıl ikna edeceğim?”
Böyle bir soru var. Şu anda da tedavülde.
Ben, “Annem beni döver” diyene bile rastladım.
Bu sorunun bir başka versiyonu 6’lı Masa’nın liderleri için de varit olmalı.
“40 yıldır CHP’ye ya da solcu partilere hiç oy vermemiş seçmenlerimi Kılıçdaroğlu’na veya CHP’ye oy vermeye nasıl ikna edeceğim. Meydanlarda taraftarlarıma bunu nasıl anlatacağım?”
Gelecek Partisi lideri Davutoğlu’nun zihninin uzun zamandır bu soruyla meşgul olduğu düşünülebilir.
6’lı Masa’nın son toplantısında varılan mutabakatları anlatırken “Cumhurbaşkanı içeriden veya dışarıdan olsun şunu bilecek; genel başkanlar her stratejik kararda imza yetkisine sahip olacak” demesi bu soruya verilebilecek cevaplardan biridir.
Evet, Kılıçdaroğlu’na veya başka bir adaya oy vereceksiniz ama merak etmeyin biz de masadayız ve seçilecek cumhurbaşkanı bizim imzamız olmadan karar vermeyecek.
Ya cumhurbaşkanı bunu kabul etmezse? Sizin oylarınız düşük kararı ben veririm derse?
“Dediği anda kriz çıkar, çok açık söyleyeyim cumhurbaşkanı meclis desteğini kaybeder. Ülke yeniden seçime gitmek zorunda kalır.”
Oldukça keskin ifadeler.
Kıyamet koptu.
Ne yani, Cumhurbaşkanı önüne çıkan her mesele için diğer partilerin liderlerini mi arayacak? Ya da onlarla toplantı mı yapacak?
Düşünsenize, basın toplantısında cumhurbaşkanına soru soruluyor, o da protokol gereği “Arkadaşlarla görüşeyim cevabını yarın vereyim” demek zorunda kalıyor.
Yeni seçilen cumhurbaşkanı yetkisiz mi olacak?
Yetki kullanamayan bir cumhurbaşkanı memleketin yığınla sorununu nasıl çözecek?
Yüzde 1, 2, 5, 10 oyu olan partinin lideri yüzde 20, 30 oy alan partinin lideriyle aynı yetkiye mi sahip olacak?
İzah edilebilir tabii.
Yüzde 49 oy yetmiyor seçimi kazanmak için. Yüzde 50 de yetmiyor.
Yüzde bire, yüzde yarıma ihtiyaçları var.
6’lı Masa biraz da bu gerçekliğin icbar ettiği uzlaşma zaruretinden doğdu.
Yine de bu kadar eşitsizliğe mukabil bu kadar eşitlik insanlarda hakkaniyetsizlik hissi doğurabilir.
Davutoğlu akademik hayatın içinde olduğu günlerden beri kuvvetli bir müzakereci. Diplomasi tecrübesi de var.
Sözünün nasıl bir tesir icra edeceğini hesaplayabilirdi.
Aynı gerçekleri söylemenin ya da aynı endişelere cevap vermenin başka bir yolunu bulamaz mıydı?
6’lı Masa’da artık istikrar bulmuş bir uzlaşma kültürü olduğunu, liderlerin bu kültürü içselleştirdiğini, kararların şimdiye kadar olduğu gibi seçimden sonra da uzlaşmayla alınacağını, protokolün bu şekilde oluşturulacağını söylemekle yetinseydi tartışmalar ayyuka çıkmayabilirdi.
Belki de ancak böyle açık ve sarsıcı bir tarzda söyleyerek meramını anlatabileceğini düşündü.
Basbayağı sarsıldı 6’lı Masa.
Bir daha toparlanabilir mi?
Davutoğlu kendi sözlerini tartışmaları teskin edecek bir dozda yeniden tefsir eder mi?
Gerek kalmamış görünüyor.
CHP lideri Kılıçdaroğlu İsmail Küçükkaya’ya Davutoğlu’nun sözlerini teyit eden bir açıklama yaptı.
“Altı partinin de bu iş birliğinde olağanüstü stratejik önemi var. Yüzde 1, yüzde 3, yüzde 25, yüzde 50 diye bakamayız. Çok değerli bu çabalar. Altı partinin lideri eşittir ve başkan yardımcısı olacaktır. Aynı zamanda seçimde hangi parti ne kadar oy alırsa temsili demokrasinin ruhuna uygun olarak bakanlar kurulu dağılımında bunu esas alacağız. Bunları incelikli bir şekilde çalıştık.”
Bu sözler Kılıçdaroğlu’nun 6’lı Masa’yı muhafaza etme konusundaki hassasiyet derecesini de gösteriyor.
Hayli yüksek.
Açıklama, yatışmak isteyenleri yatıştırmak için yeterli.
Yatışmak istemeyen yatışmaz zaten.