Yalanın otoritesi

Televizyonlardaki ‘reality şov’lardan birinde bir sapık zuhur etti.

Tam da benim Byung -Chul Han’ın kitaplarını Enfokrasi, Palyatif Toplum ve Zamanın Kokusu kitaplarını okuduğum günlerde.

Birkaç hafta göründü, sonra adamı yakalayıp hapse attılar.

Tuhaf bir adam. Kendisine mahsus bir dili var. O dil programın yapıldığı stüdyoyu esir aldı.

Mantıklı, tutarlı itirazlar adamın hiçbir söylemini sarsmadı.

“Niçin geçtin oradan?” “Çalıya gettim.” “Niye o yoldan gittin? O yoldan gidince yolun uzuyor?” “Gettim, istediğim yerden giderim.” “Ama çalı yok?” “Var.” “Yok ama, nerede?” “Var.”

“Niye annen yaşındaki kadına mesaj attın?”

“Niye bana ayıp dakii?”

“Niye yemiiceemişim?”

“Niye gitmiiceemişim?”

Oldukça iptidai fakat aciz bırakıcı bir dil.

Her durumda haklı olan ve her durumda başkasının haksız olduğundan emin olan bir prototip, bir zihin modeli.

Gerçek-ötesi bir adam.

Yani post-truth’u sanki mektebinde okumuş. Enfokrasi sanki onun kafasında doğmuş büyümüş.

İşlediği pis fiilleri hiçbir istikamete izafe etmeyelim, hiç kimseye yakıştırmayalım, herkesi ibra edelim. Çok çirkin çünkü. Ve yaygın olmamasını temenni edelim.

Fiillerden bağımsız olarak, bu zihin yapısının çok yaygınlaştığını, hir tarafa bulaştığını gözlemlemek mümkün.

Gündelik hayatımızda var. Dijital alemde var.

Eğer seyretmeye tahammül edebilirseniz ekranlardaki sık sık kakofoniye dönüşen politik tartışmalarda var.

Gerçeğin ne olduğunu tespit etmek hiç önemli değil.

Neyin yalan olduğunun tebeyyün etmesi de hiç önemli değil.

Gerçeklerden ve yalanlardan bağımsız olarak, haklılıktan ve haksızlıktan, iyilikten ve kötülükten bağımsız olarak benim hangi tarafın tezini müdafaa etmekle yükümlü olduğum önemli.

Kakofoninin içinde deveye hendek atlatmaya çalışırken boğulan eski model insanlar var tabii. (Yaşlı demek istemedim, araya doğru bir kelime sıkıştırmaya çalışan nispeten makul; ama mütecaviz bir dilin aciz bıraktığı insanları kastettim. Eski modelden kastım post-truth (gerçeklik-sonrası) çağdan önceki döneme ait, zihni belli bir mantık silsilesine uygun çalışan, zamanın geliştirdiği politik alet edevatı kullanmaya muvaffak olamayan insanları…)

Han, Enfokrasi’de ‘isteğe dayalı doğruluk’ diye bir kavramdan söz ediyor.

Çevirenin notunda Amerikalı siyasi hicivci, komedyen, yazar Stephen Colbert tarafından kullanıldığı yazıyor. İngilizcesi Truthiness. 2005’te New York Times bu kelimeyi ‘zamanın ruhunu yakalayan’ kelimelerden biri olarak seçmiş. Lügat karşılığı “Bir düşüncenin, inancın, olgular ve destekleyici kanıtlar sebebiyle değil sırf öyle hissedildiği ya da öyle istendiği için doğru gelmesi” şeklinde veriliyor.

Yani?

Doğru olduğu için savunmuyorum bu fikri. Öyle istediğim ya da o tarafta bulunduğum için savunuyorum.

Şu anda idrak ettiğimiz siyasi şartların aynısı.

Yine de hakikatin ya da gerçeğin bir otoritesi vardır.

Fakat yalan, gerçeğin yerine geçerek onun otoritesini kullanabilir.

Han, burada George Orwell’in 1984 romanına gönderme yapıyor. “Eserin baş kahramanı Winston Smith şöyle der: ‘Ve eğer herkes partinin dayattığı yalanı kabul ederse o zaman yalan tarihe geçer ve hakikat olur.’ Gerçi parti yalan söyler, ancak yalanın büyüklüğü onu hakikate dönüştürür. Parti hakikatin otoritesini kullanmaya devam eder.”

“Gerçek Bakanlığı” Orwell’in distopyasında merkezi bir rol oynar. Temel işlevi olgusal hakikatleri ortadan kaldırmaktır. Geçmiş, sürekli şimdiki zamanla aynı çizgiye getirilerek silinir. Olgular, partinin gerçekliği temellendiren anlatısına uygun hale gelene kadar bükülür ve yalan devam ettirilir.”

“Winston Gerçek Bakanlığı’nda tahrifatla görevlendirilmiştir. Bir gazete makalesini yazarken Ogilvy adlı hayali bir kişiyi uydurmasının ardından kendi kendine şöyle der: Şimdiki zamanda hiç var olmayan yoldaş Ogivly artık geçmişte var ve bir gün bu tahrifat unutulduğunda Şarlman ya da Jül Sezar kadar otantik ve kanıtlanabilir bir varlığa kavuşacak.”

Orwell’in romanı hakikatin otoriter yöntemlerle ve açıkça çarpıtıldığı bir dönemi yansıtıyor.

Şimdi bir üst seviyeye geçtik. Aslında aynı şeyleri yapıyoruz.

Yalan, büyük bir pişkinlikle gerçeğin yerini alıyor. Gerçeğin otoritesini kullanıyor.

‘Dün’ü bugünkü politik ihtiyaçlarımıza tekabül edecek şekilde yeniden imal ediyoruz.

Tarihi şahsiyetleri bile partimize kaydedebiliyoruz.

Orwell’ın anlattıklarından daha gelişmiş vasıtalarla, daha yaygın ve daha hızlı...

YORUMLAR (37)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
37 Yorum