Ulemanın siyasi kudretin önünde kırıtması
Eskiden, İmam kadrosu olmayan köylerde, kasabalarda Ramazan hocası tutuluyordu.
Lüzumlu bir şey. İnsanlar mübarek günlerde dinle, diyanetle biraz daha ziyade meşgul olacak. Teravih kılacak, hatim indirecek, kendisi okuyamıyorsa üç beş kuruş hocaya verecek, okutacak…
Kasabalıya, köylüye faydası olur mu?
Olur.
Bir gün bakmışsın faziletli bir hoca gelmiş, bir sözü, bir davranışı köydeki insanlardan birine, ikisine tesir etmiş.
Başka faydası olur mu?
Hoca üç beş kuruş sebeplenir.
Kendi içinde bir piyasadır. Hiç yoktan iyi midir değil midir, emin değilim.
Zamanla piyasa genişledi. Medyatik hocalar piyasası oluştu.
Sayısız artist.
‘Artist’ bir aşağılama ifadesi olarak düşünülmemeli.
Bir performans sergiliyorlar. Edaları, sedaları var.
Bazen seslerini yükseltiyorlar.
Cübbeli Ahmet efendi gibi fıkra anlatanlar, cinsel imalı espriler yapanlar bile var.
Cemaat de mevzuya yabancı değil, beraber gülüşüyorlar.
Keza dinleyiciyi ağlatanlar. Ağlatırken kendileri de ağlayanlar.
Hadi birinci anlatışında ağlattın cemaati. Kendin de ağladın.
İkincide de ağlattın, üçüncüde de… Yüzüncü defa anlatıyorsun. Diyelim güzel sahabi Hz. Bilal’in Peygamberimiz’in irtihalinden yıllarca sonra Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin’in ricaları üzerine Mescid’in üzerine çıkıp ezan okuması, Bilal’in ezanını işiten Medine halkının sokaklara dökülmesi. Bütün Medine’nin ağlaması…
Buna ağlanır. Bana da şimdi anlatılsa ağlarım.
(Bilal’in sahabenin en sevgilisi olduğunu düşünsek sapık mı oluruz? Bir tartışsa mollalarımız. Sahabeyi severken hulefanın görev sıralamasına uymak zorunda mıyız?)
Ama bunu yüzüncü kez tekrar ediyorsun. Artık içindeki ağlamalar dahil bu bir performans, bir sanat icrası.
Böyle bir sanatı icra edenlere ‘artist’ demekte bir mahzur olmaması lazım.
Amerika’da yaygın, ‘talk show’ diyorlar ya, müşterilerin huzuruna çıkıp soğuk soğuk espriler yapan sanatçılar.
Kahkaha efektleri eşliğinde gülünecek şeyler de söylüyorlar.
Onları seyreder gibi seyredebilirsiniz.
İslam’ı mı anlatıyorlar?
Nasıl abdest alınacağını, nasıl teyemmüm edileceğini namazın neresinde tekbir alınacağını, neresinde salavat getirileceğini anlattıkları sırada.
Sakız çiğneyince orucun bozulup bozulmayacağını… Fitrenin, zekâtın kimlere verileceğini, kimlere verilmeyeceğini anlattıkları sırada.
Bunları anlatmak da faydadan hali değil.
Fakat insanlar her türlü irtikaba, çökmelere, rantlara, devlet malı denizlere, ihalede adam seçmelere alıştı.
Yolsuzluğa karşı sürü bağışıklığı kazandık. Bizim yaptığımız, ‘bizden’ olan siyasilerin yaptığı yolsuzluklar sanki helal sertifikalı!
Böyle bir zamanda ulemamız kulak çekse…
Tamam, artık kulak çekemiyorlar. Kulağın sahibi kızıyor.
İma bari etse… Milletin malına, yetimin hakkına el uzatmayın dese.
Demiyorlar.
Zülfi yâre dokunur. Yârin zülfü bozulur.
Ama seccade?
Seccade mühim.
Affedersin hocam mühimdi de geçen sene niye anlatmadın? Anlatsaydın, istifade etseydik?
Geçen sene de mühimdi ama bu sene yeni vahiy geldi, daha mühim oldu!
Altını tekrar çizmek istedim:
Bu, ulemanın siyasi kudretin önünde kırıtmasıdır.
Bir yılışkanlık halidir.
Çirkindir.
Ama yeni değildir. Hep vardır.
Eski Yunan’dan eski Roma’ya, firavunların Mısır’ından Kisraların İran’ına, Beni Ümeyye’den Cumhuriyet’e kadar gelmiştir.
İslam’ı öğrenmemenin en iyi yolu onları dinlemektir.
Çoluğumuzu çocuğumuzu, gencimizi yaşlımızı şeytandan sakınır gibi sakınmamız lazım.