Üdeba ve şuara ile bir Üsküdar akşamı
Geçen hafta sonu birden kendimi üdeba ve şuaranın arasında buldum.
Necip Evlice mesaj göndermişti, İstanbul’da iki yerde programı varmış.
Ne programı olabilir?
“Necip Evlice Nuri Pakdil’i anlatıyor.”
Biri öğleden sonra, Eyüp Sultan’da. Biri akşama yakın Üsküdar’da.
Adam taa Ankara’dan geliyor, lakayt kalmak olmaz, bari birine gideyim.
Üsküdar’daki, Şakir Kurtulmuş’un Cumartesi günleri Abbara’da yaptığı mutat edebiyat söyleşilerinden biri.
Abbara, ben ilkokula giderken oturduğumuz evin baktığı avluda bir kahvehane. Eski evimizi ararken keşfetmiştim. Çok gidemesem de seviyorum orayı.
Abbara’ya gideyim. Hem Şakir’i de seneler oldu görmeyeli.
Çok trafik vardı, programın sonuna bile yetişemedim.
Onları Üsküdar’da bir esnaf lokantasında yemekte yakaladım.
‘Yakaladım’ sözün gelişi... Şakir’i aradım. Yere tarif etti, gittim.
Bağlarbaşı’nda Süleyman Çelik programı varmış.
Yani şair Süleyman Çelik’in şiirinin konuşulacağı bir program.
Bugün kısmetliyim. Süleyman’ı da göreceğim. Tamam, gidelim.
Yine geciktim. Otoparka gidip arabayı almam yarım saati buldu. Programın sonuna yetişebildim.
Fakat, Nurettin Durman’ın, Mürsel Sönmez’in ve Süleyman Çelik’in konuşmalarını dinleyebildim.
Nurettin Durman hiç eskimemiş. Yıllar önce Beylerbeyi civarında kiralık ev arıyordum. Nurettin Abi buldu, gittim tuttum.
Fakat ev sahibi kira günü sabah kapının önünde bekliyor.
Adamın adeti öyleymiş, çekilir gibi değil.
Nurettin Abi’nin bulduğu evde üç ay oturabildik. Küplüce’de başka bir eve taşındık.
Kıdemli şair, Nurettin Durman.
Bir berber dükkanı vardı Beylerbeyi’nde. Küplüce’de oturduğum süre onda tıraş oldum.
Bu bir güzellik, biliyor musunuz?
Bir sanatkar. Bir esnaf. Hayatın tam ortasında.
Ve hayatın tam ortasından, şiir yazıyor, makale yazıyor.
Kitabın ortasından konuşur gibi.
Orada, içinde Süleyman Çelik ve Beylerbeyi olan bir şiir okudu.
Mısralar hatırımda kalmadı.
Ama ben o şiirle Boğaz’ı, Beylerbeyi iskelesini, martıları, vapurları, Hamid-i Evvel Camii’ni, çay bahçesinde içilen ince belli çayları, Süleyman Çelik’in ve Nurettin Durman’ın sohbetini bir kez daha yaşadım.
Şiire müsait bir mevki, Beylerbeyi iskelesi, Beylerbeyi’nin bildim bileli değişmeyen sokakları.
Mürsel Sönmez’de 20’li yaşlarımızın hassasiyetini, heyecanını görmekten dolayı çok sevindim.
‘Sen hala oralarda mısın?’ anlamına gelmez bu söylediğim.
Görülmesi gerekeni görmüş Mürsel. Yani bizi yaralayan ne varsa, hepsini görmüş, yaşamış.
Nasıl arınırız? Bu cürufun içinden nasıl kurtuluruz? Bunun kaygısını taşıyor.
Ben bu konularda kendimi bedbin buluyorum.
‘Biletimizi yaktık’ diye hayıflanıyorum.
Mürsel Sönmez’in heyecanı ve tabii başka insanların zaman zaman şahit olduğum heyecanları beni sevindiriyor.
Sonra, Bağlarbaşı Kültür Merkezi’nden Nevmekan’a geçtik. (İnşallah aklımda doğru kalmıştır, güzel bir kıraathane.)
Kıraathane demekte haklıyım çünkü içeride acil durumlarda okuma ihtiyacınızı karşılamaya yetecek zenginlikte bir kütüphane var.
Helal olsun! Arif Dülger de orada.
Kaç yıl oldu Arif’le görüşmeyeli? Cağaloğlu’ndayken karşılaşırdık ara sıra. Sağa sola saçıldık, görüşemez olduk.
Edebiyatla alışverişi olanlar bilir. Bu şairler Kardelen’e omuz veren şairlerdir.
Kardelen deyince Müştehir Karakaya’yı hatırlamamanın imkanı yoktur.
Bu cemiyette Müştehir’in adının müteaddit defalar anılması da hoşuma gitti.
Müştehir İstanbul’dan bir gitti, pir gitti. Şimdi Van Belediyesi’nde basın yayın işleriyle meşgul.
Dergilerin mektep oluşuna iyi bir örnektir Kardelen.
Bakın, bu andığım şairleri ben ilk Kardelen’de tanıdım.
Bir duyarlığı, bir inceliği ayakta tuttular.
Şimdi hep birlikte ‘Birnokta’yı çıkarıyorlar.
Kardelen’le Kayıtlar aynı dönemde çıktılar ve bu dostlardan bazılarının şiirleri Kayıtlar’da yayımlanmıştır.
Bilhassa Süleyman Çelik’in.
Bu arada, Birnokta’nın son sayısı Süleyman Çelik özel sayısı.
Bugün Süleyman’ın şiirlerinden bahsetmeyi düşünüyordum. Laf lafı açtı, buraya kadar geldik.
İnşallah haftaya devam ederiz.