Suriyeliler
Ne işleri var burada? Gitsinler ülkeleri için savaşsınlar.
Gelmişler, yan gelip yatıyorlar. Bir de çocuk yapıyorlar. Nüfus artış hızları bizden fazlaymış!
Biz, Suriyeliler yüzünden işsiz dolaşıyoruz.
Bayram tatilinde gidebiliyorsun madem kal orda, geri gelme.
İstanbul’un sokaklarında Suriyeliden geçilmiyor.
Araba kırmızı ışıkta durdu mu Suriyeli dilenciler camlara dayanıyor.
Her tarafta Arapça tabelalar, neresi burası, Türkiye mi, Arabistan mı?
Böyle konuşmalar hakkında sosyolojik, psikolojik tahliller yapabiliriz.
‘Öteki’nden bahsederken atıp tutmak kolaydır.
Fakat bu atıp tutmaların hiçbiri medeniyet, asalet, insaniyet alameti değildir.
Sen nerden geldin? Rumeli’den mi? Kafkaslar’dan mı? Kırım’dan mı?
Hoş geldin.
Hadi şimdi git, savaş, kurtar memleketini.
Biliyorum, bu yaklaşım da, ‘Ne işleri var burada’ sorusu kadar saçma ve gayrı medeni.
Başka sorular soralım.
Senin evine varil bombası atıldı mı?
Senin hiç annen, baban, çocukların bir zalim rejimin askerleri tarafından öldürüldü mü?
Gitsen Suriye’ye kiminle savaşacaksın? Hangi silahla, hangi ordunun içinde, hangi neticeye ulaşmak için?
Farkındayım, böyle soruları sormak bugünlerde makbul değil.
Etnik milliyetçilik her tarafta yükseliyor, ama galiba bizde biraz daha fazla yükseliyor.
Bütün parti taraftarları arasında Suriyelilerin Türkiye’de misafir edilmesini insani bulanlar azınlığa düşmüş. AK Partililerin bile ekseriyeti Suriyelileri istememeye başlamış.
Bu istatistikler AK Parti siyasetini Suriyeli muhacirler aleyhine etkiler diye endişe ediyorum.
İçişleri’nin uygulamalarında bu yönde alametler olduğunu işitiyorum.
Bir şehirde sığınmacı olarak kayıtlı olmayan bir Suriyeli, mesela Bursa’da kayıtlı olduğu halde İstanbul’da veya başka bir şehirde tespit edilirse sınır dışı edilecekmiş.
Nereye? Hangi ülkeye?
Şu anda ülkesi mi var adamların?
Evet, bir dağınıklık, bir koordinasyon sorunu olduğu aşikar.
Bir tedbir alınacaksa tedricen, makul bir süreç içinde alınabilir.
Gerçekten, disipline edilmesi, doğru dürüst yönetilmesi gerekiyor sorunun.
Ve insanca, merhametle yönetilmesi gerekiyor.
Şu anda Türkiye’de 3 milyondan fazla Suriyeli yaşıyor.
İşi tıkırında olanlar vardır içlerinde, fakat şu kesin ki büyük ekseriyeti can derdiyle gelmiş.
Çoğu zaman dünyadaki güçlülerin hepsinin kurcaladığı, acımasız, vahşi bir katliam şeklinde seyreden pis bir iç savaş.
Kiminin evi yakılmış, kiminin kocası, oğlu, kardeşi öldürülmüş.
Ne yapsın insanlar, öldürülmeyeceklerini umdukları bir ülkeye hicret etmek zorunda kalmışlar.
Bizim Peygamberimiz bile Muhacir’dir.
Biz Allah’ın kulları, bazen iyi bir sebeple, bazen kötü, çok üzücü bir sebeple yeryüzünde dolaşır dururuz.
Yeryüzünde misafiriz. Sadece Suriyeliler değil, hepimiz.
Küçük dağları da, büyük dağları da, yediğimiz ekmeği de, soğanı da, ekip biçtiğimiz toprağı da biz yaratmadık.
Zaruret halinde birbirimizi taşıyabiliriz. Her birimiz takatimiz ölçüsünde. İnsan olana böylesi yakışır.
Suriyeliler suç işliyormuş.
Hayır. Gördüğüm kadarıyla Türkiye’deki varlıklarının suç oranlarına negatif bir etkisi yok.
Tabii Türklerin dahi olduğu adli vakalarda gazeteler bir Türk dükkan soydu, bir Türk gasp yaptı diye vermiyor haberi.
Ama Suriyeli yaptığı zaman haber Suriyeli diye başlıyor.
Yani şartlar, Suriyelilerin aleyhine.
Tekrar ediyorum, benim bu söylemimin taraftarı bulamayacağını, çoğunluğun burun kıvırmaya daha yatkın olduğunu biliyorum.
‘Gitsinler ülkelerine’ diye başlayan millici söylemler daha revaçta.
Fakat benim terbiyem, benim dünya görüşüm, insanlık görüşüm, şu şartlarda başka türlü bakmaya müsait değil.
Şam’ın, Haleb’in, Humus’un sokaklarında dolaşmışlığım var, insanlarıyla oturup kalkmışlığım, kahvelerinde çay içmişliğim, camilerinde saf tutmuşluğum var.
Çoğu güzel, munis insanlar.
Halepli’yle Antepli, Urfalı arasında fark görmeme imkan yok.
Tabii ki böyle bir ilişkide Antepli, Urfalı da mağdur edilmemeli.
Bunun bir yolu bulunmalı.
Türkiye’nin Suriyelileri (ya da başkalarını) misafir etmesi şu noktaya kadar İnsanlık onuruna yakışır bir öykü oldu.
Bu öykü kötü, üzücü bir istikamete dönmemeli.