‘Rabbim ne olursun sözümü kesme!’
Bu cümle İbrahim Tenekeci’nin şiirinden. Herkesin ‘amin’ diyebileceği bir dua. Yazım bittikten sonra, başlık için seçtim.
Şiir, kalın kabuklu insanlar hariç... Nerden çıktı şimdi bu kalın kabuklu insan? Birden geldi dilime. Duyarsız. Hayatın dalgalarına, kırılmalarına karşı savunması kuvvetli, sanki zırhlı. Hiçbir acı onu ilgilendirmez, kendi acısından başka.
Evet şiir, kalın kabuklu insanlar hariç herkesin kapısını çalar.
(Eğer siz müsait değilseniz, şiir, kapınızı çaldıktan bir müddet sonra gider.)
Okursunuz, yazarsınız, yaşarsınız.
Okuduğunuz zaman, bir ilaç gibi tesir eder size. Nasıl tesir eder? İçinizi açabilir, yaranızı deşebilir, sizi yakalayabilir, yaralayabilir, size sizi gösterebilir, size başkasını gösterebilir.
Siz de yazabilirsiniz. Bu daha çok ilk gençlik yıllarında olur. Kelimelerin nesir haliyle ne kendinize ne başkasına anlatabilirsiniz derdinizi.
Bir dil olarak intisap edersiniz şiire.
Ve öyle yaşarsınız.
30 yıl olmuş mudur bizim İbrahim Tenekeci ile tanışmamız?
Olmadıysa bile yakındır.
Kayıtlar’a şiir göndermişti İbrahim Tenekeci. Beğenmiştim. Ama galiba ilk defa karşılaştığım bir şiire hem de kendi başıma hemen kapıyı açmaya muvaffak olamadım.
Ama şairdi çocuk. (Eh, o yıllarda ömrünün baharındaydı. Şimdi kemale erdi.) Evet, şairdi, sen ister gör, ister görme.
Çok geçmedi şiiri Dergah’ta çıktı. Sonra başka yerlerde.
O yıllardan beri İbrahim’in şiirini takip ediyorum.
Nasıl bir takip?
Yok yok, bir şiir hafiyesi takibi değil. Öyle takip edemem ben hiçbir şeyi.
Dergilerde, ki bazılarını kendisi yönetti, mesela Kırklar, kitaplarında, bazen internette...
Okudum.
Evet şiir.
İbrahim’in şiir ırmağı.
Bozulmadan, özgünlüğüyle, bütün kıvrımları ve kıvraklığıyla, yalınlığıyla...
Irmağa başka sular karışır. Kuraktan geçerken küçülür.
Biz çölde çok ırmak kaybettik.
Çöl dediğim, gençliğin ateşinin soğumaya başladığı zamanlardır.
Terk eder seni şiir.
Ya da şiirini unutursun, bir kitabı, bir defteri, bir kalemi otel odasında, trende, uçakta, otobüste unutur gibi.
Bir daha da peşine düşmezsin. Lazım olmaz artık.
Saman alevi gibi parlayıp sonra karanlığa karışan çok şiir gördük.
Böyle bir derde, böyle bir illete musab olmadan varlığını sürdürdü İbrahim Tenekeci’nin şiiri.
Okudukça seviniyorum. Böyle bir şiir mevcut olduğu için.
“Ve kendimi arıyorum meşgul çalıyor”
İbrahim’i hayatından ya da şiirinden tanıyorsanız, bunun basit bir şair numarası olmadığını bilirsiniz.
Bakın şurası daha İbrahimce:
“Kendimi de koysam ayağımın altına
Yine de yetişemiyorum ey aşk
Omzunun hizasına”
“Yolundaydı her şey ben bile yolundaydım
Ama
Kıyıya vardığımda
Kendimi unuttuğumu anladım
Karşı kıyıda”
Çocuklara, şairane nasihat. Ben de düşünmüştüm. Tenekeci güzel söylemiş:
“Kar yağarken serçeleri seyrettim
Çocuklarım geldi birden aklıma
Sabırsızlanıyorlar büyümek için
Gelmeyin, burası derin!”
Ve şairane bir dua:
“Canımı yakıyor dünyanın güzelliği
Yetmiyor ömür o büyük şiire
Rabbim ne olursun
Sözümü kesme!..”
‘Önce özetler’ heceyle yazdığı şiirlerinden bir örnek. “Ey ima edenler iman ediniz” çok güzel. Devamı da öyle.
“Denizin suyuna giden gemiler
Uzunları yakmış geliyor kader”
Sakin. Oldukça da mütevazı. Ya da ben öyle görüyorum.
Bu özelliği de şiirine yakışıyor.
Şiirinden aldığım lezzet için İbrahim’e müteşekkirim.