Politik bağışıklık

Bu sıralar hangi takımın taraftarı daha kalabalık?

Bana birkaç yıl önce sorulsaydı hiç düşünmeden Fenerbahçe derdim. Şimdi, yazıya başlarken bu konuda yapılmış taze bir anket var mı diye baktım. Bir ankette Galatasaray birinci çıkmış. Anket geçen yıl bu vakitlerde yapılmış. Hadi çıkan oranları da söyleyeyim. Galatasaraylıların oranı yüzde 37,6, Fenerbahçelilerin oranı yüzde 32,3, Beşiktaşlılar yüzde 20,8, Trabzonsporlular yüzde 5,9, diğer takımlar yüzde 2,9. (Socios.com. Anket 50 bin kişiyle yapılmış.)

Fenerbahçe 9 senedir şampiyon olamıyor.

(Galatasaray şampiyonluk sayısında Fenerbahçe’yi geçince Fenerbahçe 1959’dan önceki şampiyonlukları istatistiklere ilave edilmesini gündeme getirdi.)

Şampiyon olamayan takımın taraftarı yavaş yavaş siner.

Maça gitmemeye, televizyonda maç seyretmemeye, gazetelerin spor sayfalarını okumamaya başlar.

Anketlere cevap bile veresi gelmez.

Takım hangi branşlarda iyiyse o branşlara doğru meyleder.

Pek adeti olmadığı halde basketbol, voleybol maçları seyreder.

“Dün sizi nasıl yendik?”

“Nerede yendiniz oğlum?”

“Baskette yendik ya!”

Gibi diyaloglarla teselli bulmaya çalışır.

Ya da her fani gibi mazideki zaferlerle avunur.

Bir gün gemiler dağlara tırmandı denizden…

Değil tabii.

Futbol taraftarları arasında en çok kullanılan skor Fenerbahçe’nin Galatasaray’ı 6-0 yendiği maçın skoru.

“Nasıl yenmiştik sizi?”

“Doğru yenmiştiniz. Ama biz de Avrupa şampiyonu olduk.”

Güzel şeyler bunlar.

Fakat bugün için seçtiğim konu futbol taraftarlarının psikolojisi değil.

Siyaset.

Vatandaşın psikolojisi.

Şimdi, Ak Parti kurulduğu günden beri hemen bütün seçimleri kazanıyor.

Kaybetti diyebileceğimiz iki seçim var ama onlar da net bir kayıp sayılmaz. Çünkü o iki seçimde de Ak Parti açık ara birinci partiydi.

Biri 7 Haziran 2015 seçimleri. O seçimde tek başına iktidar olamamıştı ama rövanşını 5 Kasım’da yüzde 49,5’la aldı.

Biri 2019’daki İstanbul’u, Ankara’yı, Antalya’yı CHP’ye kaybettiği mahalli seçimler.

Her seçimi kaybetmek, seçim bir daha yapılınca yine kaybetmek, kazanmaya en yakın olduğunu düşündüğün seçimde bile kaybetmek, sonra bir daha kaybetmek…

Böyle sonuçlar siyasetçilere belli ki fazla tesir etmiyor.

Belki biraz canları sıkılıyor, depresif hallere düşüyorlar ama kısa sürede atlatıp hayata dönüyorlar.

Bkz. Seçimi kaybeden bütün muhalif partilerin liderleri.

(Gerçi bazıları bir dakika bile depresyona girmiyor. Mağlubiyeti zafer gibi gösteren anti-depresanlar kullanıyor olabilirler. Çünkü hemen ertesi gün aslında galip olduklarını izah edebiliyorlar.)

Kronikleşen kaybetme hallerinin kendisini kaybeden tarafta hisseden vatandaş üzerindeki etkisi daha ciddi sonuçlar doğurabilir.

Fanatik taraftarın futbola ilgisinin azalması gibi, siyasi taraftarın da siyasete ilgisi azalabilir.

Kaybetmenin bünyesinde yol açacağı tahribatı hafifletmenin yollarını arayabilir.

Tahribatı nasıl hafifletirsin?

Mesela kaybetmenin o kadar da önemli bir şey olmadığına kendini ikna ederek.

Hep aynı tarafın kazanmasının ülkenin bir gerçeği olduğu düşüncesini kafana yerleştirirsin.

Apolitikleşirsin.

Siyasette neler olup bittiğini umursamayan bir varlık haline gelirsin.

Bunları başarmak zaman alabilir. Ama insan tabiatı buna müsaittir, sonunda başarırsın.

Metabolizmamızın virüslere karşı antikor üretmesi gibi… Böyle fikirler üretir üretir sonunda bağışık olursun.

Böylece daha sakin, daha huzurlu yaşarsın.

Ne olur bu hale gelince?

Artık hep kaybedersin ve kaybetmek önemini kaybeder.

Kazanan da artık hep kazanır.

Bana mı öyle geliyor? Toplumumuz böyle bir politik bağışıklık durumunun eşiğine geldi sanki.

YORUMLAR (27)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
27 Yorum