Nerde o eski protestolar?

Başlarda acemiydik. Uyanıkların bizi kullandığı vakalar oldu. Biz başka bir şey için yürüyorduk, hasılatı arka plandaki derin adamlar topluyordu.

Mesela benim çocukluğumda ABD’nin 6. Filosunu protesto eden solculara saldırtılmıştık. Bu hayatımızın çelişkilerinden biriydi.

Bunu hatırlayınca Metin Önal Mengüşoğlu’nu da hatırlıyorum.

Kendisinden dinlemedim. Ama bana, Metin Abi’nin o gün orada olduğu, solcu gençlerin 6. Filo’yu protesto ettiğini öğrenince “Ben de 6. Filo’yu protesto ediyorum” deyip doğru tarafa geçtiği anlatıldı.

Sonra sayısını hatırlamadığım kadar çok Fetih mitingleri.

Vatan başında, Çapa öğrenci yurdunun önünde başlar, çoğu zaman Ayasofya önünde biterdi.

Birkaç tanesine katılmışımdır.

Fakat gösteri ve eylem konusunda uzmanlaşmamıza sebep olan başörtüsü yasağıdır.

Hemen her hafta Cuma’lardan sonra bıkmadan usanmadan çıkardık Bayazıt Meydanı’na.

“Çıkardık” dediysem, elbette o eylemlere de defalarca katıldım, ama hepsine değil, bir kısmına…

Eylem çeşitliliği de vardı. Mesela otomobili olanlar birleşip Ankara’da TBMM’nin etrafında birikmişti bir defasında.

O günlerde eylemden mesul tutulmamak için kaytaranları da hatırlıyorum.

Bir de ‘Elele’ eylemi vardı. İstanbul’un iki yakasını başörtüsü özgürlüğüne destek için ellerimizle birleştirdiğimiz.

Bazen anlık, kendiliğinden gelişen eylemler de olurdu.

Bir gün Gorazde’de Sırpların büyük bir katliam yaptığına dair bir haber geldi.

Biz o gün Harbiye’de Balkan Konferansı’ndaydık.

Yanlış hatırlamıyorsam Hüsnü Kılıç, kürsüden ağlayarak verdi katliam haberini.

Kalktık, Taksim Meydanı’na kadar yürüdük.

Bir pazar günü müydü? Galiba.

Baktık, herkes Taksim Meydanı’nda. Büyük bir kalabalık.

Kimse miting falan ilan etmemişti halbuki, programlı bir eylem değildi.

Evinden kalkan gelmiş, ne kadar çok tanıdık görmüştüm o gün Taksim’de…

Kulakları çınlasın Abdurrahman Dilipak çoktan çıkmış bir minibüsün üstüne, almış eline mikrofonu konuşuyor.

Filistin için defalarca yürüdük.

İsrail’in son giriştiği Gazze katliamı için de yürüdük.

İsrail konsolosluğunun önünde de katliamı protesto ettik.

Hatta İncirlik’e bile gittik.

Gittik ve sakin sakin geri döndük.

Nedense bir yankısı olmadı İncirlik eyleminin.

Galiba konuyu kendimiz kapatmak istedik.

Sonra birkaç protesto daha.

Derken söndü protestolar.

Dünyanın başka yerlerinde, Washington’da, Paris’te, Berlin’de, Madrid’de, Sydney’de, Tokyo’da, Seul’de İsrail’in yaptığı katliamı protesto eden insanlar yürüyor.

Bu görüntüleri ha bire paylaşıyor insanlar.

Müslümanlar da paylaşıyor, Müslüman olmayanlar da…

Demek bir anlamı var. Bir değeri var.

Filistinliler, yani katliama maruz kalanlar bizim için şunu yapın, bunu yapın diye art arda siparişler vermiyorlar.

Bizim havsalamızın almayacağı büyük bir tevekkülle büyük bir vakarla dua ediyorlar.

İnsan vicdanının bu cürümlere isyan ettiğini görmek onlara moral veriyor mutlaka.

Ama çoğu zaman bunu bile dillendirmiyorlar.

Direniyorlar.

Tamam, Müslüman ülkelerdeki rejimler ağır davranıyor.

Hatta bazen hiç davranmıyor.

Onlar ağır davranınca halkın da mı ağır davranması gerekiyor?

Halk olarak, sivil toplum olarak, hani eskiden vardı ‘Gönüllü Teşekküller’ olarak eylem istihkakımızı devlete mi hibe ettik?

Pilimiz mi bitti?

Yoksa bir defa protesto edince vazife üzerimizden sakıt mı oldu?

Ya da maksadımıza nail olduk. İsrail dize geldi. Çekildi Filistinlilerin topraklarından.

Acaba biz fanilerin vakıf olamadığı bir hikmeti mi var sükunetimizin?

Hikmet-i hükümet gibi…

YORUMLAR (53)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
53 Yorum