Ne kadar makam o kadar bıyık
Sıkıyönetici Buhran’ ve ‘O Kadar da Uzun Boylu Değil’den sonra bu iki manzum öykülemenin yeni safhası: ‘Tıraş bitince parodisi başlar.’
Akif Beki’ye özgü bir yazım şekli bu. Şiirsel. İmgeleri kendine has. Yerine göre ironik. Çokça alegorik.
Tabii oldukça da politik.
‘Politik’ kelimesi bir çeşit oynaklığı çağrıştırmasın. Öykülerin yoğun biçimde siyasi ortama göndermeler yaptığını not etmek için kullandım ‘politik’ nitelemesini.
‘Sıkıyönetici Buhran’ kendisinin rol aldığı destansı bir öyküydü. ‘O Kadar da Uzun Boylu Değil’ daha çok bir tanıklık.
‘Tıraş bitince parodisi başlar’ bir üçüncü fasıl. Satır aralarında bir final neşesi seziyorsunuz.
“Bir mayıs sabahı tıraşlanacak hey gidiciler
Mayıslardan bir mayıs mutlaka
Seyyarı sabitinden ayrılacak
Baybay gecekondu bıyıklara”
‘Tıraş bitince parodisi başlar’ seçimden önce hazır. Demek ki seçimi kaçırmak istememiş.
Gecekondu bıyıklar bu mayıs mı veda edecek?
Yoksa ‘mayıslardan bir mayıs’ mı?
Dizeler iki ihtimali de içeriyor.
Bıyığın siyasilerin hayatında bir karşılığı var.
“Ne kadar makam o kadar bıyık” diyen siyasilerimiz eksik değildir. (Abimiz tenzili rütbeye maruz kalınca bıyığını kısaltmış.)
Talimatla bıyıklananlarımız da sayısız.
Birisi kalksa bürokrasideki ve siyasetteki ricalin bıyık anılarını derlese ilginç bir eser çıkardı ortaya.
Zannediyorum iyi de okunurdu.
Ya da bir hikayecimiz, gelecek nesillere bir not düşmek için bir bıyık öyküsü yazsa… Okurduk.
Sanatçı çağının tanığıdır derler. Fakat nedense sanatçılarımız nazik konulara yaklaşmıyorlar.
Herhalde ‘arka’larının sağlam olmasına önem verdikleri için. Zihinlerin arkayı sağlama alma duygusuyla entegre çalışması konusuna da bilim adamlarımız eğilmeli.
Akif Beki siyasi hayatımızdaki bıyıkların altını çizen ilk sanatçı oldu bu durumda.
“Sarı cücelerden bir güneş mavi deve dönüşüyor
Işıltısı son gürlüğündendir”
“Size göz kırpan o yıldız sönmeye gidiyor
Kesilen o bıyık, çöpe
Üstdevse devleşecek, devse cüceleşecek
Şanslı bir beyaz cüce kara cüce olup gömülecek”
“Elveda usturaya, emekliye ayrılıyor
Bıyık mezarlığı bir kara deliğe dönüşecek”
Görüyorsunuz, bir taraftan da astronomi tabirleri.
Kolaylık olsun diye toparlayıcı bir tarif vereyim. Vikipedi’den:
“Güneş benzeri bir yıldız nükleer yakıtını tükettikten sonra kırmızı dev olur. Kırmızı dev aşamasında çok genişleyen yıldız, beyaz cüce olurken içe doğru çökümü, yıldızın çekirdeğinin etrafında bulunan helyumun daha çok sıkışmasına ve belli bir aşamadan sonra da patlamasına yol açar daha sonra dış katmanlarını uzaya püskürtür ve geriye kalan parçası beyaz cücedir.”
‘Alegorik’ dedim. Bir nevi temsili anlatım. Her unsuru tam bir isabetle teşhis edemeyebilirsiniz.
Bütün kitapta bulunduğum semte en yakın bulduğum “Üstüne enayiliğinden başka muska takmayan muskasızlar.”
“Kaderler aynı hızla kararıyor
Birinciliği kömürcü çırağına verdiler”
“Akşam başlar yüzyıl, Cin Abbas’la ben film izleriz”
“En içli şarkınızı bir ucube söylüyor
Neşet etsin şöyle gözleri teleskoba sürmeli
Şunun şurasında uzay seferine ne kaldı”
Size de yabancı gelmedi değil mi?
Şiir ve musiki külliyatımızdan ariyet alınmış geçişler. Bu kez daha çok dikkatimi çekti.
Sonuncusunu kitabın sonuna koymuş Akif Beki:
“Üç avcıydılar, gitmişlerdi geyik avına
Geyik çekmişti onları kendi dağına
Şark Bülbülü Celal Güzelses söylüyordu
Bir atlı geçiyordu sonra
Bekçi Bakır’ın gırtlağında nallanıyordu
Gün batımına sürsünler atları
Yenilgi yenilgi uzaklaşan milada doğru
Tıraş bitince parodisi başlar
Asılın kahkahalara, heyamola!”