Mucizeyi bekliyorum
Toprağa bir tohum bırakıyorsun. Bir zaman sonra çimleniyor, yeşeriyor, boy veriyor ve sonunda toprağa bıraktığın tohumların benzerlerini... Sen bir tohum attıysan, on katını, yirmi katını, kırk katını sana veriyor.
Veya bir fidan dikiyorsun, büyüyor. Meyvesi varsa meyve veriyor, yoksa gölge veriyor, oksijen veriyor.
Fesübhanallah!
“Eee? N’olucak veriyorsa? Biliyoruz? Ne var bunda?”
Diyenlerin yolu açık olsun.
Benim lisanıma aşina olanlar hayata o kadar tepeden bakmazlar.
Şaşılacak şey değil mi, bütün nebatatın böyle acayip bir şekilde yerden bitmesi?
Tomurcukların patlaması, çiçeklerin açması, meyvelerin yavaş yavaş olgunlaşması?
Otların, ekinlerin, baharda deli gibi topraktan fışkırması?
Her biri ayrı ayrı, sayısını bilemeyeceğimiz kadar çok mucize!
Ben öyle şeylere durmadan hayret eder dururum.
Yere ben de bir tohum atsam, biter mi acaba?
Hiç denediniz mi?
Annem, büyükannem tarlaya biber, patlıcan, domates fideleri dikerken ben de diktiğimi hatırlıyorum. Tarlaya mısır, buğday tohumları serptiğimi de hatırlıyorum.
Ama küçüktüm, mucizenin farkında değildim. Öylesine serptim.
Bitmiştir herhalde.
Bilinçli olarak, olağanüstülüğün farkında olarak, ilk defa bu sene tarlaya buğday ektim.
Bizim köye yakın, Kerpe’de bir ‘Nar Çiftliği’ var.
İnternette ararsanız görürsünüz, bir de Nar Otel var aynı müştemilatın içinde.
Nardane Hanım ve kardeşi Mümtaz Bey orada geniş bir arazide organik tarım yapmaya çalışıyorlar.
Çiftliklerinde ata tohumlarını hem üretiyorlar, hem muhafaza ediyorlar.
Bu yüzden Mümtaz Bey’e sordum, nasıl bir buğday tohumu ekeceğimi.
Tavsiye ettiği tohumdan bana verip veremeyeceklerini.
Mümtaz Bey “Buralara en uygun olanı karakılçık buğdayı” dedi.
Bunu aklıma yazdım.
Peki bana bir miktar satabilir mi?
Çiftçilerin tohum satması yasakmış dediğine göre. Ancak takas yapmak serbestmiş.
Tuhafıma gitti.
Sonraki araştırmalarımda Türkiye’de tohum işinin saçma sapan bir durumda olduğuna kanaat getirdim.
Yerli tohum çok az. Devlet, Tarım Bakanlığı falan, bu konuda ciddi bir çalışma yapmıyor.
Piyasayı büyük şirketler yönetiyor.
İsrail tohumları veya yabancı hibrid tohumlar şehir efsanesi sanıyordum. Değilmiş.
Bir ara çalışır etraflıca yazarım.
Nar Çifliği’nde Karakılçık Buğdayı yokmuş.
Araştırmaya başladım. Çanakkale Biga taraflarında buldum. Ama pahalı. Normal buğda 1 lira, 2 lira. Karakılçığın kilosu 14 lira.
Evde kullanmak için alsam alırım bir kaç kilo. Ama bana 100 kilo lazım.
Seferihisar Belediyesi veriyormuş isteyene.
Aradım. Sadece kendi ilçelerindeki çiftçilere verdiklerini söylediler.
Tunceli Belediyesi’ni bile aradım.
Adana’da bir şirket buldum. Ellerinde yokmuş, gelince beni arayacaklarmış.
Kadirli Tarım Müdürlüğü konuyla bir ara ilgilenmiş. Aradım.
Müdürün adı da hoşuma gitti: Fatin Rüştü Özeser.
Daha erken söyleseydiniz bulurduk dedi. Şu anda elimizde yok.
Bana Hasanbeyli Tarım İlçe Müdürlüğü’ne müracaat etmemi tavsiye etti. “Belki orada kalmıştır.”
Müdür Bey’in adı Veyis Tuncer. Onda da kalmamıştı. Sordu, soruşturdu, bir köyde bir miktar buldu.
Kilosu 6 liradan 100 kilo aldım.
(Bu arada Adana’daki şirket de aradı. Ondan da 25 kilo aldım.)
Tarlamız temiz. Beş altı yıldır ne gübre gördü ne tohum.
Organik gübre bulabilir miyim?
Hüseyin Selçuk’a bile sordum. Fakat Hüseyin Abi’nin dediklerini unuttum.
Mümtaz Bey’e döndüm.
Organik tavuk gübresi tavsiye etti. Bir de ‘leonardit’ diye bir şey.
Dediklerini yaptım.
“Yabancı ot bitmesin diye bir ilaç atıyorlarmış, ona ne dersin?
“Yok” dedi, “Sakın öyle bir şey yapma, Türkiye’deki prostat yaygınlığının en önemli sebebi tarlaya atılan ot ilaçları.”
Tamam dedim.
Tarlayı ektim.
Mucizeyi bekliyorum.
Kalan yere de iyi bir tohum bulursam baharda mısır ekeceğim.