Kutuplara daha çok insan sevk etmek
Şarkıcı Gülşen Bayraktar Çolakoğlu 4-5 ay önce sahnede bir arkadaşıyla konuşurken “İmam-Hatip’te okumuş kendisi, sapıklığı oradan geliyor” diye bir cümle kullanmış.
Yazmakta biraz geç kaldığım düşünülebilir.
Ama videoyu piyasaya sürenler kadar geç kalmadım.
Efkâr-ı umumiyede bu cümleyi tasvip eden yok. Gazetecisi, televizyoncusu, alimi cahili yanlış buluyor.
Aslında, sözün sahibi de pişman görünüyor. Güzelce özür dilemiş.
“Uzun yıllardır birlikte çalıştığım çalışma arkadaşlarım ile iş ve çalışma ortamında yapmış olduğum bir espri toplumu kutuplaştırmayı hedefleyen kimseler tarafından öne çıkarılarak yayınlanmıştır.”
“Sözlerimin ülkemizdeki kutuplaştırmayı hedefleyen kötü niyetli kimselere malzeme vermiş olmasından dolayı üzgünüm. İnandığım özgürlüğü savunurken, eleştirdiğim radikal uca kendimin savrulduğunu görüyorum. Videodaki söylemimden rahatsızlık duyan ve incinen herkesten özür diliyorum. Daha başka bir dil bulmalıydım; bulacağım.”
Sağlıklı, aklı başında ifadeler.
Arkadaş arasında espridir belki fakat ses ve görüntü olarak imal edilip piyasaya düşünce çıktı espri olmaktan.
Bu açıdan İmam-Hatiplilerin ya da İmam-Hatiplere sempati duyanların öfkelenmesi yadırganmaz.
Çolakoğlu, bu cümlenin yer aldığı kayıt piyasaya sürüldükten kısa bir süre sonra gözaltına alındı, ardından tutuklandı.
Savcılıktaki ifadesinde bazı ayrıntılar vermiş.
“Kadromda klavye müzisyeni olarak yer alan Miraç isimli arkadaşın lakabı ‘İmam’dır. Orkestrama hitaben “beni seyircilerinin arasında omuzlarınızda taşıyın” demem üzerine bana orkestra arasından “Seni imam taşısın” şeklinde cevap gelince bahse konu konuşma Miraç’la aramızda geçmiştir.”
(Hemen not düşeyim, ‘seni imam taşısın’ lafı espriye daha çok benziyor.)
“Bu kısa görüntü aylar sonra kim tarafından, ne amaçla servis edildi bilmiyorum. Provokatif amaçlı olarak servis edildiğini düşünüyorum. İmam-Hatiplileri ya da ülkemizin bir kısmını kötülemek, onlara hakaret etmek amacıyla asla bu konuşmayı yapmadım. Ülkenin tüm değerlerine ve hassasiyetlerine saygım sonsuzdur.”
Bu kadar gürültü çıktıktan sonra konuşma hakkında adli takip yapılması normaldi.
Peki tutuklama normal miydi?
Değişik siyasi tutumlara sahip çok sayıda hukukçu bil ittifak tutuklamayı yanlış buluyor.
Burası olumlu. Demek ki, uygulamaya yansımasa da vicdanlarda karşılığı olan bir norm var.
Mahkeme ev hapsinde tutulması şartıyla serbest bırakmış.
Tutuklamaya yönelik eleştiriler ev hapsi için de geçerli. Zaten karartılacak delil kalmamış, kaçma şüphesi yok öyleyse ev hapsi için de geçerli bir sebep yok.
Mahkemenin, siyasetin tutuklama istediğini varsayarak tutukladığını düşünebilir miyiz?
Yapar mı böyle bir şey, bağımsız ve tarafsız mahkeme?
Cevap yerine bir başka soru: “Yapmaz” desek bize inanan çıkar mı?
Bütün bunları alt alta topladığımızda ne geçer elimize?
“Kadın İmam-Hatiplilere hakaret etmiş. Vay hain. Bunlar böyle zaten.”
“Kadın espri yapmış, tutuklanması gerekmediği halde tutukladılar, bunlar böyle zaten.”
‘Öteki’ne diş bileyen iki mukabil cümle.
Bu iki düşünme tarzı ‘kutuplaşma’ dediğimiz toplumsal arızayı yansıtıyor.
Kutuplara mümkün olduğu kadar çok insan sevk etmekten fayda bekleyen bir siyasi akıl gece gündüz çalışıyor.
Seçime yakın zamanlarda kutuplaşma dinamitle balık avlamak gibidir. Çok hasılat yaparsınız fakat balıkların yumurtalarını bile imha edebilirsiniz.
İçinde bulunduğunuz toplumun kutuplaşması için çalışıyorsanız bunun sebebi o topluma olan sevginiz değildir. Kendi menfaatinize olan tutkunuz, ihtirasınızdır.
Toplumu hasta etmekle elinize hasta bir toplum geçer.
Bir tarafı öteki tarafını biteviye hırpalayan, nihai amacı ‘öteki’ni izale etmek olan, iki tarafı da hasta bir toplum.
İki taraf da birbirini izale ederse geriye kimse kalmaz.
Başka bir cümle aklıma gelip gelip duruyor.
Konuyla alakası yok gibi, ama piyasayı allak bullak eden münasebetsiz cümlenin yanına ilişti kaldı. Yazmayınca gitmeyecek.
Kimsede hakarete uğramışlık hissi uyandırmaz ama belki özeleştiriye kapı aralar.
‘İmam-Hatipliler, düzgün, terbiyeli, faziletli, ahlaklı insanlardır.’
Bu cümlenin toplumumuzda gördüğü kabul ilk kuşaklardan günümüze kadar bir değişikliğe uğramış mıdır?
Artmış mıdır, eksilmiş midir?
Neden?
Üzerinde düşünülmeye değer bulanlar düşünsün, bulmayanlar rahatına baksın.