‘Katil kim olsun’ değil ‘katil kim’
“Bir insan kimin annesini, kimin oğlunu, kimin kızını, kimin kardeşini, yani kimi öldüreceğini bilmeden bir yere bomba atabilir mi” diye sormanın hiç anlamı yok.
İnsanlar yapıyor bunu.
Ölecek olanları kadın, çocuk, anne, baba olarak görmüyor. Başka türlü tasnif ediyor. ‘Onlar’ diyor, ‘ötekiler’ diyor, ‘dava,’ ‘hizmet,’ ‘görev’ diyor yapıyor.
Bu defa bir kadın. Bıraktı bombayı İstiklal’e, bombanın patlamasına yakın yürüdü gitti.
Görmüştür civardan geçenleri, etrafta oturanları.
Bilmiştir bu insanlardan bazılarının öleceğini.
Nasıl bir ruh hali içindeydi acaba?
Anlayabilir miyiz?
Anlamasak daha iyi. Çünkü bazı şeyleri anlamak ruhu kirletir.
İstanbul’da yolu İstiklal’e düşmemiş kimse var mıdır?
Belki vardır. Bazı insanlar yerinden kımıldamayı sevmez. Ama istisnadır öyleleri.
İstisnaları saymazsanız geri kalan herkesti o bombanın hedefi.
O yüzden “Bir insanı öldüren bütün insanları öldürmüş gibidir.”
Kim yaptı?
PKK yaptı.
Ama yakalanan kadın Arap? Suriyeliye bile benzemiyor?
Kadın Kobani’liymiş. Lanet olası Amerikalılar. Besliyorlar, silahlandırıyorlar, üzerimize salıyorlar.
Ama Kobani Rusların kontrolündeymiş?
Bu çelişkiler anlamlıdır şüphesiz. Araştırsınlar, bulsunlar.
PKK yapar mı böyle bir katliam?
Yapar tabii. Yaptı daha önce.
Daeş yapar mı?
Onlar da çok yaptı.
Rusya? ABD? Muhaberat?
Yapmayan yok neredeyse.
Ama Rusya demeyelim, bu sıralar Rusya’yla aramız iyi.
İyi olsun Rusya’yla aramız tabii. Fakat biraz fazla iyi değil mi?
Bence doğrusu adam seçmemek.
Soruyu “Katilin kim olmasını istersin?” şeklinde değil “Katil kim?” diye sormak.
Bir terör piyasası, bir terör pazarı var dünyada.
İhtiyacı olan parasını verip alıyor.
Daeş mi lazım PKK mı?
Ya da başka bir marka.
İnşaat piyasası gibi taşeronlar var, taşeronların taşeronları var. Alt yüklenici!
Bazen konsorsiyum bile oluşturabilirler.
Hepsinin doğuşuna, kuruluşuna büyük güçlerin emeği geçmiş.
“Elime doğdu yavrucak, bebekliğini bilirim” diyecek kadar onları tanıyorlar. Bunu bazen itiraf ediyorlar.
Tanıyorlar ve kullanıyorlar.
Kendini bir yöne doğru şartlamazsan kimin yaptığını bulma ihtimalin var.
Tetikçiyi bulursun. Tetikçinin arkasındaki şebekeyi bulursun.
Cezasını verirsin belki misillemeler yaparsın.
Belki şebekenin ardındaki ‘işveren’i de bulursun.
Fakat işvereni cezalandırmak çoğu zaman mümkün olmaz.
Seçimler yaklaşıyor.
Herkesin aklına 2015 Haziran’ından Kasım’ına kadar devam eden bir kısmı da 2016’ya sarkan korkunç terörist eylemler geliyor.
(‘Eylem’ kelimesinin ‘terör’le terkip edilmiş halini yadırgıyorum. Katliam demek daha isabetli olabilir.)
O zaman bize bir ‘fragman’ gösterildiğini düşündük. İstikrar tesis edilemezse ülkede neler olabileceğini dair bir fragman.
Bilhassa iki seçim arasını bulandıran PKK’nın da Daeş’in de kan döktüğü yüzlerce insanın hayatına mal olan kâbus gibi bir terör tüneli.
Kötü günlerdi, acı günlerdi.
Kimin eli varsa lanet olsun!
Buna benzer karanlık bir tünele yeniden girmekten korkmak son derece tabiidir.
Endişeler haklıdır.
Bizim gücümüz ancak dua etmeye, temenni etmeye yetiyor.
Allah korusun.
Bir daha olmasın.
Devletin gücünün fazlasına yetmesi, tedbir alması, mâni olması gerekiyor.