İktidarın emekli fobisi
Sözümü geri aldım, benim bulunduğum ortamlarda her türlü hikâye anlatılır ve ‘halk arasında’ denilen yer orasıdır.
Hikâye şu: Hoca’ya bir varak götürmüşler. Hasan dayım buradaki hocanın Nasrettin Hoca olduğunu düşünüyor. “Hocam bunu okuyabilir misin?” diye sormuşlar. Hoca “Okurum elbette” demiş, almış sahifeyi eline başlamış okumaya.
“Can u gönülden, derun-i dilden pek kıymetli biraderim, nasılsın, iyi misin, iyi olmanı yüce Mevla’dan niyaz ederim.”
“Hocam, ne okuyorsun sen?” demişler “O elindeki tapu!”
“Baştan söylesenize tapu olduğunu” demiş hoca, “Biz de tapu gibi okuyalım!”
Uydu mu uymadı mı bilmiyorum.
Şuraya varmaya çalışıyorum.
Bu seçimi okumaya çalışırken bir önceki mahalli veya genel seçimleri okumakta kullandığımız yöntemlerle yetinirsek yanılabiliriz.
Ama tapu olduğunun farkındaysak, okuruz. En azından tapuymuş gibi okuruz!
Seçimin felsefesinde de zemininde de bir kayma oldu.
Felsefesi şöyle kaydı.
İstanbul’a kim daha çok hizmet getirir?
İmamoğlu mu Kurum mu?
Kurum inşaat ve taahhüt işlerinde bir zaafa düşmez.
Kaynak bulursa İmamoğlu da düşmez.
Kurum’un İmamoğlu’na nispetle itaatkâr bir belediye başkanı olacağına da şüphe yoktur.
Kurum’dan Ankara da hizmet ister ve kurum o hizmette de kusur etmez.
Kurum’un arkasında da Ankara var. Hizmet için daha kolay kaynak bulur. Öyleyse şansı daha fazla.
Eee? Okuduk mu şimdi seçimi?
Tam okumuş sayılmayız.
Belediye hizmeti işin mekanik kısmıdır.
Hani bilgisayarcılar “Hardware” diyorlar ya, öyle bir kısım. Kablolar, çipler, düğmeler ve saire.
Bir de işin yazılımı, işletim sistemi var. ‘Software.’
Ülkede özgürlüklerin korunmasını, gelişmesini, seçme seçilme hakkının, halkın seçimle iktidar değiştirme kabiliyet ve yetkisinin devamını istiyorsun.
Her şey aynı tempoda seyrederse Orta Asya’daki demokratik standartlara doğru ineceğimizden kaygı duyuyorsun.
Muhalefeti şiddetli bir buhran içinde görüyorsun. Bu buhranın aşılmasını temenni ediyorsun.
Buhranın aşılması bazen tünelden, asfalttan kıymetli olabilir.
Tünelle, asfaltla, idarenin demokratikleşme ihtimali arasında bir tercih yapacaksın.
Çok mudur böyle yüksek kaygıları olan seçmen?
Azdır. Ama Ak Parti dahil her partide bir miktar vardır. Ve az oy bazen çok iş görür.
Seçimi okuma zorluğunun bir sebebi de zemin kaymaları.
Cumhur İttifakı tamam, durduğu yerde duruyor.
Ama içindeki ‘Yeniden Refah’ çekirdeği çıkarıldı.
Bir ilaç terkibi gibi düşünürsen etken maddelerinden birisi eksik.
Bazı hastalıklara da sadece o etken madde fayda ediyor.
Gazze kaygısı taşıyanlar, “İsrail’le ticareti kes” diyenlerin gözaltına alınmasından rencide olanlar Yeniden Refah’a daha çok ilgi duyuyor.
Karşı tarafta ‘Millet İttifakı’ tükendi. Dükkânı kapatıp dağıldılar. Herkes kendi tezgahını açtı. İyi Parti, Saadet, Deva, kendi adaylarıyla sahada.
Dem de kendi adayıyla sahada.
Şimdi İmamoğlu’nun geçen seçimde aldığı oy bir kenara yaz.
Yazdım, yüzde 54.
O oydan Dem’i, İyi Parti’yi, Saadet’i falan çıkar. Aşağı yukarı yüzde 13-14 oy eder.
Ne kaldı geriye?
Fazla bir şey kalmadı, 40 falan.
Geriye fazla bir şey kalmayınca İmamoğlu seçim kazanabilir mi?
Kazanamaz.
Peki niçin iktidar dahil siyasi muhitler İmamoğlu’nun kazanma ihtimalinden söz ediyor?
Çünkü Dem’liler, İyi Parti’liler, Deva’lılar, Saadetliler İmamoğlu’nun geçen seçimde aldığı oyların yekunundan dışarıya çıkmadılar. O civarda dolaşıyorlar.
Kendi partilerine oy veriyorlar ama İmamoğlu’nu da boş geçmiyorlar.
Bana öyle geliyor ki partiler sandıkta kendi oylarını bulmakta güçlük çekecek.
Bir faktör de emekliler.
Sesi çıkan tek toplum kesimi emekliler. Avrupa’nın çiftçileri kadar aktif değiller ama iktidarı iyi sıkıştırıyorlar.
Son günlerde iktidarda bir emekli fobisi gelişti.
Her tarafa laf yetiştiren, Gazze pankartı açanları bile paylayan rical-i devlet onlara bir şey diyemiyor.
Ters laf söyleseler sandıkta emekli acısını çıkarır.
Galiba para sıkıntısı var. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın eli ikide bir cebine gidiyor ama boş çıkıyor.
Emekliler terazinin hangi kefesine çökerse öteki taraf muallakta kalır.