Herkes kendi ağını örüyor
“Kader ağlarını örüyor” diyesim geldi seçim adım adım yaklaşırken muhalefet cephesinin aldığı şekilden, içinde bulunduğu halden söz etmeye başlarken.
Bir ağ örülüyorsa iktidara da örülüyordur, ikisine de uyar diye de düşündüm.
Sonra, kader mi örer ağları, diye sordum.
Rahmetli dedem, “Yanacak ev 40 gün evvelden yağlanır imiş” derdi, olan bitenlerin arkasında bizim aklımızın ermeyeceği bir sır, bir kuvvet olduğunu anlatırken.
Manevi bir kudret, 40 gün sonra yanacak olan evi bizim göremeyeceğimiz yağlarla, bizim fark edemeyeceğimiz bir şekilde yağlıyor, düşünsenize.
Böyle itikat etmenin bir cazibesi var ve Mehmet Ali dedem için kolay ve güvenli bir yol böyle itikat etmek.
Ama doğru mudur?
Bir tarafı doğrudur.
Ama bu doğruyla çelişen doğru olması muhtemel başka doğrular da vardır.
Kader ağlarını örüyor fakat bizim elimizdeki şişlerle örüyor diye düşünebilir miyiz? (Şişlerle mi örülür ağ, iğlerle mi, bu da bir mesele!)
Galiba çok uzağına gittim siyasetin halihazır durumuyla ilgili bahsin.
Biraz yaklaşalım.
Ağların kim tarafından nasıl örüldüğüne dair malumatımız seçimler bittikten sonra daha açık seçik ortaya çıkacak.
Belki o gün diyeceğiz ki Davutoğlu ile Babacan iki ayrı parti kurmak yerine tek bir parti kursaydı daha başarılı olacaklardı.
Bunu şimdi söyleyemeyiz. Söylesek de ispatlayamayız. Seçimin sonucunu gördükten sonra kendi kendine ispatlanır veya çürür.
Ya da şöyle diyeceğiz.
CHP lideri Kılıçdaroğlu partisini Türkiye ortalamasına uyarlama çalışmasına geç başladı, kendisine verilen sürenin önemli bir kısmını ziyan etti.
CHP’nin Kılıçdaroğlu dışındaki muhtemel Cumhurbaşkanı adaylarını ekarte etmekteki aceleciliğini de öne sürenlerimiz olur.
Ekrem İmamoğlu olsa kazanırdı, adamın Rize’de ve Trabzon’da miting yapmasını bir başarı olarak lanse edeceklerine tersini yaptılar, ekarte etmek için Nagehan Alçı’yı bahane ederek hırpaladılar…
Veya İmamoğlu kendi kendisini yıprattı, afetlere tatilde yakalandı diyenler…
Ya da Mansur Yavaş’ın nesi vardı? Koysaydılar onu kazansaydılar...
Bazıları, balta kesmez solcular erkenden zafer havasına girdiler, mütedeyyin insanların damarına bastılar, adamlar da ne olur ne olmaz deyip kendi mahallelerine döndüler diyecek.
Bilhassa 6’lı masadaki 6 lider vatandaşın önüne kuvvetli bir alternatif sunamadı, dolayısıyla vatandaşı heyecanlandıramadılar demek vakayı adiyeden olacak.
Bizim bilmediğimiz başka hayıflanmalar da çıkabilir. Artık zamanı gelince dinleriz.
Aynı şey iktidar tarafı için de geçerli.
“Reis Naci Ağbal’ı göndermeyecekti” diye şimdiden söyleyenler var. Açıktan değil ama, dost meclislerinde.
Açıktan söylenmesi sakıncalı. Açıktan daima “İsabet buyurdunuz.”
Ekonomiyi bozduk, inat ettik faiz diye nas diye tutturduk, yanlış yaptık da diyebilirler. (Bunu da dost meclislerinde söylüyorlar.)
Abi pudra şekerlerini, jöleleri mahallenin içine bu kadar sokmayacaktık derler mi?
Derler.
Yolsuzluk?
Yolsuzluktan biraz şüpheliyim, alıştık galiba yolsuzluğa. Hep diyorum ya sürü bağışıklığı.
Belki papazı tutuklayıp Trump zehir zemberek bir mektup yazınca bırakmak kötü oldu diyen olur. Ya da Türk asıllı Alman gazeteci Deniz Yücel’i.
BAE’ye önce işbirlikçi deyip sonra barışmak? Veliaht’ı önce cinayetle itham edip sonra sarılmak?
Eğer Esad’la el sıkışırsak o da…
Ya seçimi kazanırsa Cumhurbaşkanı Erdoğan?
Aynı şey, eğer aday olursa Kılıçdaroğlu içinde geçerli.
Seçimi kazanan taraf aynı plağın arka tarafını çevirecek.
Yani?
Kader ağlarını örüyor olabilir.
Ama biraz da insanlar örüyor.