“Helalen, tayyiben”
Böylelerine iyi adam diyorlar.
Mesela bir rüşvet çetesinin içine düştün.
Senin rüşvet alasın yok. Allah sorar diye korkuyorsun.
Ya da pis iş, hakkım değil, bana yakışmaz diye düşünüyorsun.
Ya da ikisi birden.
Burası dinle ahlakın çakıştığı çizgi.
Hani diyorlar ya ahlaklı olmak için dindar olmak şart değil. İnanmayarak da ahlaklı olabilirsin.
Keza inanarak da ahlaksız olabilirsin.
Bunlar varsayım değil. Maalesef ikisini de gördük.
İkisini değil, dördünü de gördük.
İnanıyor ve ahlaklı.
İnanıyor ve ahlaksız.
İnanmıyor ve ahlaklı.
İnanmıyor ve ahlaksız.
Ne yapsın rüşvet şürekasının içine düşen adam?
Sesini çıkarsa arkadaşlarıyla kötü olacak. Çıkarmasa kendi vicdanıyla kötü olacak.
Rüşvet havuzundan sana düşen hisseyi almaman bile kâfi gelmiyor. Araziye uyman gerekiyor.
Rüşvet, şiddetli bir fiil. Başka şeyler de olabilir.
Mesela bir çeşit haksızlık.
Bir çeşit ilkesizlik.
İtiraz etsen kabak senin başına patlayabilir.
İyisi mi sus.
Veya bulunduğun ortamda bir yanlışa şahit oluyorsun.
O yanlıştan rahatsız olduğunu hissettirirsen pürüz adamsın.
Kırkağaç Müftüsü merhum Mehmet Deniz de anladığım kadarıyla bir yanlışlık gördüğünde rahatsızlığını hissettiren bir adam.
İl Müftüsü ilçede kendisini ziyaret ettiğinde Diyanet Vakfı’nın parasıyla öğle yemeği ısmarlamak yerine kendi parasıyla simit peynir ikram etmesi de bu yüzden.
Yanlış bir şeye mi tanık oldu içinde bulunduğu camiayla ilgili?
Bu bir ihtimal. Kurumda vicdanlı bir yetkili bu ihtimali araştırabilir.
Bunun yerine iftiralar atmışlar.
Kınama cezası vermişler ve Mehmet Deniz’i Kırkağaç Müftülüğü görevinden almayı başarmışlar.
Eşi Zeynep Hanım’a ulaştım. Görüştüm. Taziyemi ilettim.
Çok içerlemiş Mehmet Zengin bu iftiralara. “Tek amacım alnıma sürdükleri kara lekeyi silmek” diyormuş.
Mahkeme kınama cezasını kaldırmış. Yani görevden alınmasına mesnet teşkil edebilecek suç ortadan kalkmış. Çünkü işlenmemiş.
Ancak görevden alınma işlemini durduracak mahkeme kararı henüz çıkmamış. Yargı süreci devam ediyor.
Mehmet Deniz’in idare tarafından eleştirildiği konulardan biri şehir merkezinde değil de biraz varoşta ikamet etmesi.
Zeynep Hanım anlattı, bahçeleri varmış, bir şeyler eker dikerlermiş, çok değil, az bir şey. “Helal ve tayyip rızık yesin çocuklarım” diyormuş rahmetli. Kur’an-ı Kerim’deki “Helalen tayyiben” tabirine gönderme yaparak.
“Allah’ın sizi helal ve tayyip (temiz) olarak rızıklandırdığı şeylerden yiyin. İman ettiğiniz Allah’tan sakının.”
Böyle bir kaygısı vardı demek Mehmet Hoca’nın.
“Helal ve temiz” kaygısı demek insanın başına büyük işler açabiliyor.
Buna üzülmez misiniz?
Bu kaygının insanların başına iş açmasına?
Ya da bu kaygının çok yaygın bir şekilde cemiyetimizden kaybolmasına?
Üzgün ve kırgın Zeynep Hanım.
Çocuklar okuyor. Sordum. Anlattı ama not almadım.
Bir iki tanesi hafızlığı tamamlamış aklımda kaldığı kadarıyla. Bir iki tanesi de ilkokulda.
“Tek duam” diyor Zeynep Hanım “Allah’ım, bana ve çocuklarıma sen sahip çık.”
Allah’la onun arasında aracı yok.
Duası kabul olur inşallah.
“Diyanet İşleri Başkanı aradı mı sizi?” diye de sordum.
Aramamış.
Buna da üzüldüm.
İnsan hiç olmazsa “Başınız sağ olsun, yapabileceğimiz bir şey var mı?” diye sormak için arar.
Bu kötü bir hal.
Vazifeyi falan boş ver, insaniyet bakımından…