‘Ensar ve Muhacir’i bir kenara yazalım
Her gün yeni yeni şeyler icat ediliyor. İcat edilen şeyler, insanın hayatını gitgide daha çok kolaylaştırıyor. Bilim ilerliyor. Her gün yeni bir derdin dermanı bulunuyor. Üç boyutlu yazıcılardan insan hariç her şeyin çıktısı alınabiliyor. Yakında onun da bir yolunu bulurlar.
Geçenlerde gördüm, küçük bir aletle kadın kendisinin üç boyutlu dijital kopyasını yapıyor. Boyu, posu, saçının rengi, makyajı, pantolonu bluzu hep aynı. (Kilosu aynı değil, kilosu yok, çünkü kopyası dijital.)
Kadın, yani kopya olmayan kadın, İngilizce olarak bir şeyler anlatıyor.
Kadının dijital kopyası bu defa Japonca olarak, aynı ses tonuyla, aynı mimiklerle kadının konuşmasını tekrar ediyor.
İlerliyoruz mu ne?
Dünya iyiye gider mi bu acayip marifetlerle?
Gitse iyi olurdu. Ama maalesef gitmiyor.
Biz insanlar, dünya hayatını bir azaba çevirmenin yolunu buluyoruz.
Geçen hafta İçişleri Bakanı Süleyman Soylu ve beraberindeki heyetin basın toplantısı sırasında düşündüm bunları.
Bakın, 2000 senesinde dünyada yurtlarından edilmiş insanların sayısı 20 milyon küsurmuş. Bu sene ülkesini terk etmek zorunda kalanların sayısı 80 milyona yaklaşmış.
2050 yılı için tahmini rakam 230 milyonmuş. Korkunç! Bunlar, Soylu’nun verdiği rakamlar.
Yani, biz, dünyanın sakinleri, ileride de iyi şeyler yapmayacağımızı, kötülüklerimize devam edeceğimizi biliyoruz.
Yarın, bugünden kötü olacak.
Nasıl kötü yapıyoruz yarını?
Dünyayı kurcalayarak. Irak’ı işgal ederek. Libya’yı parçalayarak.
Yemen’i ateşe vererek. Arakan’da katliam yaparak. Afganistan’ı birbirine katarak. Suriye’yi hak ile yeksan ederek. Filistin’i cehenneme çevirerek.
Cadı kazanını uzaktan seyretmek bazı batılılar için eğlenceli olabilir.
Ama bu kötülük işleri iadeli taahhütlüdür.
Afganistan’ı kurcalarsın, Afganistan da seni kurcalar.
Bazen terör olarak.
Bazen uyuşturucu olarak.
Bazen göç olarak.
Afganistan’da uyuşturucu üretimi birkaç on yılda 200 tondan 9 bin tona yükselmiş.
Kim yiyor, kim içiyor bu uyuşturucuları?
Birazını bizim insanımız. Çoğunu Avrupa, Amerika.
Uyuşturucuya alıştılar. Garibanlar acemice sosyeteler sosyetece kullanıyor.
Ama terör de uyuşturucudan besleniyor.
Bir de göç.
Nasıl başedeceksiniz?
Duvarlar, kanunlar, bekçiler yetecek mi?
Yetmeyecek.
Bakan Soylu’nun yaptığı ‘Göç’ sunumu benim açımdan tatminkardı.
Devlet, iyi niyetle, mümkün olanın en iyisini yapmaya çalışıyor.
Bütün göçmenlerin kayıt altında olduğunu teyit etti Bakan Soylu.
Karar’ın manşete çıkardığı konu da dikkat çekiciydi.
Göçmenlere sınırlarımızı açarsak ne olur?
Avrupa’nın başı daha çok mu belaya girer?
Muhtemelen.
Ama, Türkiye’den Avrupa’ya geçmeyi kolaylaştırırsanız Türkiye’ye daha çok göçmen gelir.
Yani, kapıları gevşetince bizdeki Suriyeliler, Iraklılar, Afganlılar azalmaz.
Ara sıra üzücü olaylar meydana geliyor mu?
Geliyor.
Mesela Abdülhafız Hüseyin’in Mısır’a iade edilmesi.
Sorumlu olan görevliler görevlerinden alınmış.
Soylu, bundan vicdanen rahatsız olduğunu saklamıyor.
Bir önemli konu da Uygurlarla ilgili.
Malum, Uygurlar’ın Çin’de maruz kaldığı baskıları Karar’dan başka yazan yok.
Elbette biz siviliz. Yaptığımız yayının hükümet politikasıyla örtüşmesi gerekmiyor.
Bizim yansıttığımız hassasiyet, devlette de bir hassasiyetin oluşmasına katkıda bulunursa, zaten maksat hasıl olur.
Soylu’nun, net bir şekilde, “Çin’e iade etmiyoruz” demesini bu hassasiyete verilmiş müspet bir cevap olarak düşünebiliriz.
Bakan’ın verdiği bazı rakamlar dikkat çekici.
1 milyon 47 bin 536, okul çağına gelmiş Suriyeli çocuk sayısı.
Okullaşma oranı yüzde 96.
Harika.
Şu da, Suriyelilerin kötü insanlar olmadığını teyit ediyor.
Suç oranı, bizde binde 8. Suriyeli göçmenlerde binde 4.
15 Temmuz’dan beri Edirne’den Yunanistan’a 8 bir Fetö mensubu kaçmış.
Biraz fazla değil mi? Üzerinde düşünmek lazım. Nasıl oluyor?
“Suriyelilere maaş vermiyoruz, Suriyeliler hastanelerde ücretsiz muayene olmuyor, okullara sınavsız girmiyor, elektriği, suyu bedava kullanmıyor.”
Güzel de... Vatandaş tersine inanıyor.
Bunun doğrusunu anlatmak herhalde devletin vazifesi.
Notlarımın çoğu Karar’da haber olarak yer aldı.
Biz, Soylu’nun Türkiye’nin göçmen politikasını anlatırken birkaç defa kullandığı ‘Ensar’ ve ‘Muhacir’ kelimelerini bir kenara özenle yazıp mevzuyu şimdilik kapatalım.