‘Dinin ticaretini yapan, dini satar’
İnsanlar dinden neden soğurlar?
“Papaza kızıp oruç bozmak” diye bir tabir var dilimizde.
Gerçekten, papaza kızarsın.
Ya da çok dindar görünen, aman oraya dönme, aman sol elle yeme, aman sağ ayağınla gir, aman sol ayağınla çık, tü destur de, su içerken başını kapat, aman tahiyyatta işaret parmağını kaldır yoksa dinden çıkarsın… gibi bitmek tükenmek bilmez ikazlarıyla sana sağını solunu şaşırtan… (Haşa bunlar kötü şeyler değil. Bunları insan etrafından, ailesinden çocukluktan itibaren yavaş yavaş öğrenir ya da öğrenmez… Öğrenmeyince de kıyamet kopmaz.)
Seni şeş cihetten sıkıştırırken kendisi her naneyi yiyen, deveyi havuduyla yutan insanlara kızarsın.
Eğer inandığın din seni düzeltmiyorsa ben senin dininden değilim dersin, çeker gidersin.
Ben öyle insanlar tanıdım. Hem de “Çame (cami) senun ise senun çamene de gelmeyirum” diyen Oflular…
Papazların ya da mollaların iki yüzlülüklerine kızarsın.
Dindar geçinen kimi politikacıların yılışıklıklarına kızarsın.
Kendisini -haşa- zıllullah fil alem sananlara kızarsın.
Herifin rüşveti verip ihaleyi alıp “Hamd olsun bu ihaleyi de aldık” diye haram ihaleden Allahu Te’ala’ya -aklınca- rüşvet vermesine kızarsın.
Oruçlu bir insanın oruçsuzlara, başörtülü bir kadının başörtüsüzlere adım başı laf sokmasına kızarsın.
Tövbeler olsun… Ne kadar çok şey varmış insanları dinden soğutacak!
Prof. Dr. Ali Köse’nin “Dinin Geleceği” kitabı tabii benim gibi paldır küldür sıralamıyor insanların dinden uzaklaşmasının sebeplerini.
İlmi bir lisanla, ilmi bir terbiyeyle izah ediyor.
Sebeplerden biri bilimin, teknolojinin ilerlemesi.
İrlanda Başpispokosu James Ussher (Ö. 1656) Kitab-ı Mukaddes’e bakarak saati saatine hesaplamış.
Bu hesaplara göre yaratılış, milattan önce 22 Ekim 4004’te saat 18:00 sularında başlamış. “Adem ile Havva cenetten M. Ö. 4004 yılında 10 Kasım Pazartesi günü kovulmuştu. Adem ve Havva cennetin tadına sadece 17 gün varabilmişlerdi. Nuh’un Gemisi Ağrı Dağı’na M. Ö. 1491’de bir Çarşamba günü oturmuştu.”
Bilim, alemin yaratılışıyla ilgili yeni keşifler yaptıkça, mesela güneş sistemindeki gezegenlerin sayısının dini kitaplarda yazılandan daha çok olduğu anlaşıldıkça, evrenin, birkaç bin yıl önceki kozmolojinin öğrettiğinden kat kat büyük olduğu öğrenildikçe kutsal kitapların doğruluğu tartışılır hale geliyor.
“1900’lerin başında kutsal kitabın tümüyle yanılmaz olduğuna inanan Amerikalılar yüzde 50 dolayındaydı; 1950’lerde yüzde 40 oldu; 2000’lerde yüzde 27’ye düştü hatta üniversite öğrencilerinde yüzde 17’ye kadar geriledi.”
(Burada bir değerlendirme yapmam gerekirse… Kur’an-ı Kerim’de Kitab-ı Mukaddes’teki kadar ayrıntılı yaratılış öyküleri yok.
Olanlar da yorumlamaya müsait.
Bu yüzden, bilimin alemi daha çok keşfetmesinin Müslümanları, Hristiyanlığı etkilediği ölçüde etkileyeceğini düşünmemiz gerekmiyor.
Alemin aklımızın alamayacağı kadar büyük, muhteşem olduğunu anlamamız, küçücük ayrıntıların, atom altı parçacıkların, alemin zerrelerine kadar inen muhteşem nizam hakkında daha çok bilgi edinmemiz, Yaratıcımız’ın bizim tahayyül edebileceğimizden daha bilgili, daha kudretli ve daha güzel olduğunu görmemize yardımcı bile olabilir.)
Prof. Dr. Ali Köse’nin dini inançların, dine bağlılığın bizdeki durumunu bu kitapta anlatmadığını yazmıştım.
Ama bazı ipuçları veriyor Ali Hoca.
“Kişi başına milli geliri 10 bin doların altında olan ülkelerde ‘dinin hayatlarında önemli bir yer tuttuğunu’ söyleyenlerin oran4ı yüzde 80-99 aralığındayken 30 bin doların üzerindeki ülkelerde bu oran yüzde 17-43 aralığındadır.”
Demek zenginleştikçe dinle alakamız zayıflıyor!
Olabilir.
Bir de din ile, dini istismar ederek zenginleşmek var.
Eğer istismar ile zenginleşiyorsanız bu ilişkinin bitmesini istemezsiniz.
Prof. Dr. Ali Köse’nin bu ilişkiyle irtibatlandırabileceğimiz yaklaşımları var.
“Ekonomik gelişmenin değerleri dünya görüşlerini değiştirdi. Varlığın tüm alanlarını metalaştıran bir görüş dünyaya hâkim oldu. Din de bundan nasibini aldı. “Din marketi” denilen bir Pazar oluştu ve bu pazarda kendilerini dinin sahibi olarak görenler dine meta muamelesi yaptılar. Bu da dinin ruhaniyetine, kutsiyetine, maneviyatına halel getirdi. Aslında bu belki tüm çağların problemiydi. Filozof Kindi daha 9. Yüzyılda demişti, ‘Bir şeyin ticaretini yapan onu satar. Sattığı ise artık kendisinin değildir; din tüccarlığı yapan kişi dinini de kaybetmiştir.’ Bu belki yüzyılların sorunu ama yaygınlığı bu yüzyılın sorunu… Artık dualar bir yalvarış, yakarış türü olmaktan çıktı, Tanrı’ya talimatlar yağdıran formlara büründü.”
Şöyle yorumlasam olur mu?
Dinin mensubu başka, sahibi, yani patronu başka. (Haşa, dinin sahibi Allahu Te’ala. Buradaki patron, dini alıp satanlar.)
Patron, dini kaşla göz arasında satar. Sen, müşteri olduğunun farkına bile varamayabilirsin.