Cüneyt değil Battal
Tarih kitaplarında Battal Gazi’ye dair kayıt bulmak biraz zor. Emeviler döneminde yapılan İstanbul kuşatmasına katıldığı söyleniyor. (Miladi 717.) Arap kaynaklarında ve bazı Bizans vekayinamelerinde adı geçiyor.
Destanlarda durum tarih kitaplarından farklı.
Destanlar Battal Gazi’yi Abbasi dönemine yerleştiriyor.
Anadolu’daki Kalenderiler, Bektaşiler, Aleviler Battal Gazi’yi ‘pir’ kabul ediyorlar. Soyunu Ehl-i Beyt’e bağlıyorlar. Tabii Sünniler de benimsiyorlar Battal Gazi’yi. Herkes kendi ‘Battalname’sini yazıyor böylece.
Fakat Battal Gazi’nin soyunu Hz. Ali’ye isnat etme geleneği değişmiyor.
Biz tabii Battal Gazi’yi tarih kitaplarından ya da Battalname’lerden çok başrolünü geçenlerde vefat eden Cüneyt Arkın’ın oynadığı filmlerden tanıyoruz.
Sinemacılar büyük kahramanların filmlerini çevirmekle iyi mi ediyorlar kötü mü emin değilim.
Kimbilir kaç kişinin gözünde Hz. Hamza’nın adı anılınca Anthony Quinn’in siması canlanıyor. Ya da Battal Gazi denilince Cüneyt Arkın’ın.
Ben o filmi seyredeli beri hayalimdeki Hamza’yı kaybettim mesela. Ne zaman hatırlasam Anthony Quinn de bir taraflardan çıkıp geliyor!
Allah’tan biliyorum, sevdiğim Hz. Hamza o filmde gördüğüm değil.
Battal da Cüneyt değil.
Hasan Aycın, kendi Battalname’sini Aycan Grafik’in Topkapı ‘daki bizim de zaman zaman uğradığımız yazıhanesinden başlatmış.
Anlatıcı, yine, kitap kılığında bir derviş ya da derviş kılığında “Samani mintan giymiş” bir kitap.
Kitabı Hasan Aycın’a Ahmet Özalp temin etmiş. Bir yerden bulmuş, götürüp vermiş. “Bunu sen yazarsın” demiş.
(Ahmet Özalp’in elinin değdiği işler güzel olur. Battalname’yi de güzel olsun diye Hasan Abi’ye vermiştir.)
Hani bir hikâye vardır. Fatih’in İstanbul’u fethettiği sırada şehrin içinde bir Müslüman derviş, surun dışından atılan gülleleri eliyle yakalıyor, yakalarken “Gavurcuklarııım” diye bağırıyor.
“Seyyid Cafer neslinden Yavedud nam duası makbul bir derviş.”
Görüyorsunuz, iyilerin nesli yine iyilere bağlanıyor.
Fetih, ancak Battal Gazi’nin ahfadından olan Yavedud’un vefat ettiği gün müyesser oluyor.
Ya Peygamberimiz’in mihmandarı Eyyub Sultan?
Benim ilk olarak Cağaloğlu’ndaki Kanaat Lokantası’nda gördüğüm levhadaki ‘la edri’ beyit de yerini almış kitabın girizgahında.
“Yetişmez mi bu şehrin halkına bu hikmet-i bari/Habib-i Ekrem’in yarı Eba Eyyub el-Ensari.”
İstanbul’un kuruluşunu dahi Süleyman Aleyhisselam’a bağlıyor Battalname. (Bunu Evliya Çelebi’nin Seyahatname’sinde de görmüştüm.)
Bir bakıma, dünyayı gönlünce yeniden kuruyorsun destanı anlatırken. Tabii İstanbul’u da…
Hasan Aycın da öyle yapıyor. Hatırlarsanız Hamzaname Hz. Adem’in yaratılışından başlamıştı.
Battalname’nin de başında muhtasar bir ‘Siyer’ buluyorsunuz.
Cebel-i Nur’da ilk vahyin gelişi. Hatice’nin, Ali’nin, Zeyd’in, Ebubekr’in, Bilal’in iman edişleri.
Habeşistan’a ve sonra Medine’ye hicret.
Bir gün Cebrail Peygamberimiz’e Diyar-ı Rum’un ümmetine bahşedildiğini müjdeliyor.
“Ya Resulallah, o diyarı ümmetine alıverecek yiğidi biz görür müyüz?”
Cevap Cebrail’den: “Soran görür.”
Peygamberimiz o sahabiye “Madem ki sen göreceksin, benim selamımı ona ilet” diyor.
Babası Hüseyin Gazi şehit olduktan sonra bahsi geçen sahabi Hüseyin Gazi’nin oğlu Cafer’i buluyor.
Adı Abdülvehhab. Lakabı “Boz Gazi.”
Yüzyıllar öncesinden gelmiş bir adam, Malatya’da Battal’ı bulmuş.
Bu bana Hoca Ahmet Yesevi’nin menakıbını çağrıştırdı.
Cebrail cennetten hurma getiriyor. Sahabe hurmaları paylaşırken bir hurma yere düşüyor. Cebrail, yere düşen hurmanın Hoca Ahmed Yesevi’ye ait olduğunu bildiriyor. Peygamberimiz “Bu hurmayı sahibine kim teslim edecek?” diye soruyor. O mecliste bulunan Arslan Baba “Ben teslim ederim” diyor. Peygamberimiz hurmayı Arslan Baba’nın damağına yerleştiriyor. Yüzyıllar sonra Arslan Baba’nın yolu Yesi’ye düşüyor. Ahmed’i çocuklarla oynarken buluyor. Çocuk yaştaki Ahmed, Arslan Baba hiçbir şey söylemeden, “Emanet”i istiyor.
“Yedi yaşta Arslan Bab’a selam verdim/Hak Mustafa emanetini lütfedin dedim.”
Arslan Baba yüzyıllardır damağında sakladığı hurmayı çıkarıp Ahmed’e veriyor.
Yine bir sahabi. Bu defa Yesi’de.
Telaşa gerek yok. Bunlar tarih değil, destan.
Destan’a kapıldım gittim. Buradan devam ederiz inşallah.