Bizim neslin yarına mirası

Sosyoloji’ toplum bilimi ise ‘ideoloji’ de fikir bilimi olmalı.

İdeoloji kelimesini zihnimde ayıklarken böyle olması lazım diyordum.

Ama kelimeyi ‘fikir bilimi’ anlamında kullanmıyoruz.

Baktım, kelime nereden, nasıl gelmiş diye.

Kelimeyi Fransız İhtilali’ni takip eden yıllarda, 1795 yılında ilk kullanan Fransız düşünür ve bilim adamı Antoine Destutt de Tracy ‘ideoloji’nin biyoloji veya zooloji gibi bir çeşit ‘fikir-oloji’ olabileceğini düşünmüş.

Sonradan Napolyon Bonapart ideoloji kelimesini “İdeologlar” şeklinde liberal muhaliflerinden bahsederken kullanmış. Muhtemelen alay etmek, ya da küçümsemek için.

Kelime ya da terim gelişimi sırasında anlamını genişletmiş. Bazısı olumlu, bazısı olumsuz anlamlar yüklemiş.

Birkaç sözlüğe baktım. Ayrıntısı çok ama Cambridge lügatindeki ilk tanım şöyle:

“Bir siyasi sistemin, partinin ya da organizasyonun dayandığı inançlar ve ilkeler seti.”

Ben önceleri severdim ‘ideoloji’ kelimesini. Önceleri dediğim 70’li yıllar. Belki ‘ideal’ kelimesiyle de bağdaştırdığım için, iyi bir şey olduğunu düşünürdüm. Var tabii ‘ideal’ ile ‘ideoloji’ kelimesinin akrabalığı.

Buna rağmen zamanla kelimenin hayatı, insanı kuşatamayacağı düşüncesi ağır bastı.

Sun’i bir şeydi sanki ideoloji. Biraz da soğuk.

Hele de 90’ların başında Somali’de dünyadaki bütün ideolojilerin her gün yüzlerce insanın açlıktan ölmesine mâni olmadığını görünce iyice soğudum.

Hiçbiriniz, derisi kaburga kemiklerinin arasına girmiş bir çocuğun karşısında işe yaramıyorsunuz.

Hepiniz süslüsünüz, muntazamsınız, kaportanız, ambalajınız güzel, ama içiniz teneke, bir yığın lafsınız diye düşünmeye başladım.

Haklıydım, çünkü öfkeliydim.

Sakin kafayla düşününce o kadar da değil.

Bir fikir sahibisiniz. O fikri doğru buluyorsunuz, benimsiyorsunuz.

İlkeleriniz var.

İnsanlığı iyi olduğuna inandığınız bir ülküye, yani iyiliğe doğru götürmek istiyorsunuz.

Bir çizgide duruyorsunuz. Belki muhayyilenizle, fikrinizle çizdiğiniz bir çizgi bu.

Ama birisi sizi o çizgiye göre ölçebilir.

Sizin kriterinizle sınayabilir.

Düşüncenizle ne kadar uyumlusunuz?

Ne biçim solcusunuz? Diye sorabilir size kapitalle içli dışlı olduğunuz durumlarda.

Ne biçim milliyetçisiniz?

Milliyetçiliği ticari meta haline getirdiğiniz durumlarda.

Ne biçim sufisiniz?

Üçkağıtçılık yaptığınız durumlarda.

Hatta ne biçim Müslümansınız?

Haksızlık yaptığınız, rüşvet alıp verdiğiniz, emanete hıyanet ettiğiniz ya da göz göre göre yalan söylediğiniz durumlarda.

Ne çizgisi? Ne ideali? Ne ideolojisi?

Yok. Dağıldı gitti hepsi. Birbirine karıştı.

Solculuk, milliyetçilik, din, iman alt üst oldu.

Hepsinin pazarı var. Maalesef en kalabalık pazar da din iman pazarı.

Tedavüldeki ideolojiye, dine, ahlaka baktığımızda gördüğümüz şu:

Hiçbiri bağlanmak, inanmak, yaşamak için değil.

Göstermek için.

Kullanmak için.

Yemek için.

İdeoloji ya da din bir kenarda duruyor.

Bağlamıyor bizi.

Bağlamasın diye bir çekmeceye koyup kilitleyenler bile var.

Lüzumu halinde çekmeceden çıkarıp gösteriyorlar.

Yoksa nasıl hem dinim var deyip hem yolsuzluk yapsın?

Rüşvet alsın, rüşvet versin?

Sus, söyleme.

Bana sus diyeceğine arkadaşına yapma desene.

Bana kızacağına zıvanadan çıkana, yoldan sapana kızsana.

Söylemek yapmaktan büyük kabahat!

‘Onlar’ yaparken söylemem hoşuna gidiyordu, şimdi niye söylemeyeyim?

Gayet açık, şimdi biz yapıyoruz.

Bizim neslimizin yarınlara mirası maalesef bunlar olacak.

YORUMLAR (40)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
40 Yorum