Biraz geç, ama imkansız değil
Ekrem İmamoğlu’nun mazbatayı alması İstanbul belediye seçiminin resmen tescili anlamına geliyor.
Seçimi kim kazandı sorusu cevabını bulmuş oldu. Bütün ihtirazi kayıtlar tabii ki mahfuzdur.
Türkiye genelindeki oy oranlarıyla, seçimin birincisiyle, ikincisiyle ilgili değerlendirmeler elbette geçerlidir.
Ama seçimin en bariz sonucu Ankara ve İstanbul’u CHP’nin kazanmasıdır.
Ankara ve İstanbul, AK Parti açısından ağır kayıplardır.
AK Parti nasıl oldu da kaybetti 90’lardan beri her seçimde kazandığı Ankara ve İstanbul belediyelerini?
AK Parti, başka bir partiyle ittifaka ihtiyaç duymadan kazanıyordu, ne MHP lazımdı, ne başka bir destek.
Şimdi MHP’yle ittifak yetmedi, neden?
Bakıyorum, insanlar ‘neden oldu’ sorusunun cevabını nerelerde arıyorlar diye.
Seçim tekniğiyle ilgili, propaganda taktikleriyle, teşkilatlarla, adaylarla ilgili değerlendirmeler yapılıyor.
Değerlendirmelere sebze isimleri, biber, patlıcan, domates falan da giriyor.
Hepsinin az çok etkisi vardır.
En ateşli ithamlar, sitemler “Bu seçimde AK Parti’ye bir ders verelim’ dediği varsayılan insanlara yapılıyor.
‘Eleştirdiniz, şunu dediniz, bunu dediniz, ne oldu? Beğendiniz mi yaptığınızı’ der gibi.
Tipik, işlenmemiş beşer tavrı.
Hatanın bende olduğu en son ihtimaldir ve asla en son ihtimale sıra gelmez.
Daima başkası, başkası, başkası.
‘HDP’liler karşı tarafa oy verdi.’
‘Saadet Partililer bizi desteklemedi.’
Peki neden?
***
Bu seçmen kitlelerinde AK Parti’ye destek eğilimi eskiden bir ölçüde vardı. En azından kritik zamanlarda CHP’ye değil AK Parti’ye meyyaldiler. Şimdi ne oldu?
Bazı AK Partililer sandığa gitmedi. Bazıları geçersiz oy kullandı. Hatta bazıları başka partilere oy verdi.
Peki neden?
Çünkü onlar kötü.
Çünkü onlar hain.
Yani?
Yani biz hiç yanlış yapmadık, hep onlar yanlış yaptılar.
Başkasının fiillerine odaklanan, başkasının fiillerinden başlayan hiçbir muhasebe doğru sonuca götürmez.
En başa kendini yazarsan belki bir yere varırsın.
‘Başkası ne yanlış yaptı’ değil, ‘Ben ne yanlış yaptım’ diye sorarsan.
Eğer hatayı başkasında görürsen başkasını düzeltmeye uğraşırsın.
Kendinde görürsen kendini düzeltmeye uğraşırsın.
Bu muhasebeyi yapmak için allame olmaya, kaşif olmaya gerek yok.
İnsanlar, parti içinde de neyin yanlış olduğunu görüyor.
Kendi aralarında konuşuyorlar.
Ve doğru değerlendirmeler yapıyorlar.
Bu sonuçların kaynağının dışarıda, başkalarında değil hane içinde olduğunu görüyorlar.
Menfaat ilişkilerini, akrabalık, hısımlık, kibir, gurur, körleşme, hepsini söylüyorlar.
‘Dava, dava olmaktan çıktı’ bile diyorlar.
Ama kendi aralarında. Samimi ortamlarda... Dertleşirken.
Parti içindeki resmi ortamlarda değil.
Çünkü sakıncalı.
AK Parti içinde bir mekanizma teşekkül etti.
Eleştireni, yanlışları, hataları söyleyeni tasfiye eden bir mekanizma.
Allah’ın sana verdiği aklı, zekayı, yanlışları doğru göstermek için kullanacaksın.
Tezahürat yapmak için.
Yıkayıp yağlamak için.
Ve bütün bunların bir verimi olarak menfaatlenmek için.
Bu mekanizma, doğru bir muhasebe istemez.
Her şeyi ört, ört, ört. Aheste çek kürekleri mehtap uyanmasın.
Bu bir handikap.
Eğer bu handikap aşılabilirse sağlıklı çözümlerin bulunma ihtimalinden söz edilebilir.
Çok mu geç?
Doğru, biraz geç. Ama imkansız değil.
Geç olması hiç olmamasından iyidir.