Bir başka ‘evrim’
Yolsuzluk’ bahsine zaman zaman giriyorum.
Kim yolsuzluk yaptı, ne aldı, ne verdi önemlidir elbette, ama benim daha çok ilgilendiğim kısmı başka.
Cemiyette nasıl telakki ediliyor yolsuzluk?
Nasıl karşılanıyor?
Ne gibi dönüşümlere, değişimlere sebep oluyor?
Bir ‘uzman’ olarak değil, orta halli bir vatandaş olarak. Bir gözlemci olarak.
Sokakta, kahvede, televizyonlarda, oturup kalktığım yerlerde ne görebiliyorsam.
Yakın zamanlarda, yolsuzluktan dem vurulunca şu ifade tarzını benimseyenlerle daha çok karşılaşıyorum:
“Ama yolsuzluk bu döneme mahsus değil. Geçmişte yolsuzluk yapmamış, yolsuzluğa bulaşmamış bir iktidar gösterebilir misin?”
Nasıl göstereyim? Biliyorsan sen göster!
Aslında bu soru, ‘tesettürlü’ bir yolsuzluğu savunma cümlesidir.
Tesettürlü, yani örtülü.
Örtülü olduğu için de kıvırma payı vardır.
Israrlı bir takiple karşılaşırsan çevir kazı yanmasın yapabilirsin.
Ben yolsuzluğa bulaşmamış bir iktidar gösteremeyince ne olur?
Yolsuzluk mazur mu olur?
“Öyle demek istemedim.”
Ne demek istedin?
“Yani, yolsuzluğu başkaları da yapmış, onu demek istedim.”
‘Kıırma payı’ buraya kadar.
Bir ‘evrim’ geçiriyoruz.
Eskiden savunmazdık böyle şeyleri, şimdi örtülü de olsa savunabiliyoruz.
Beynimizde sırf bu işler için kullandığımız mekanizmalar teşekkül etti.
İster anket yapın, ister deney.
İsterseniz de kendiniz sokağa çıkın tecrübe edin.
Bakın bakalım, ‘yolsuzluk’ lafını işitince dehşete kapılan, “Aman Allah’ım, olamaz böyle bir şey” diyen insanlarla karşılaşacak mısınız?
Her hangi bir kimse “Eyvah!” diyecek mi?
“Yolsuzluğu başkaları da yaptı” gibi bir savunma cümlesi yerine “Yahu, yolsuzluğu bizimkiler yapacağına başkası yapsın” gibi bir cümle kuran olacak mı?
Hayır hayır.
Bütün savunma mekanizmalarının tefsiri “Yolsuzluğu başkaları yapacağına biz yapalım”a çıkıyor.
Bir karakter oluşuyor.
Bireysel ve toplumsal.
‘Muhafazakar’ kavramı bir dönüşüm geçiriyor.
Mütedeyyin, mutemet, mazbut, değil eskisi gibi.
Artık her yola muhayyer.
Görünüşte gitgide daha mutaassıp.
Fakat böyle menfi işlere toleransları gitgide daha ziyade...
Sanki ‘muhafazakarlık’ bunları ‘muhafaza’ etmekle ilgili.
Bizden sonraki kuşaklara bu karakteri miras bırakacağız.
Bazen rastlıyoruz, çocuklarda, ebeveynlerinde gördükleri kötü alışkanlıklara karşı bir antipati oluşuyor.
Belki böyle bir antipati gelişir, redd-i miras ederler.
Etmezlerse geçmiş olsun!
Bahsettiğimiz ‘evrim’ her tarafta aynı hızla ilerlemiyor.
Bazı yerde daha yavaş.
Ama bazı yerlerde daha hızlı.
Tabii ki evrim (teoriye göre) bir ihtiyaca binaen gerçekleşiyor.
Eskiden yolsuzluk yapılacak alan yoktu, imkan yoktu, vesait yoktu.
Hani zürafaların boynu yükseklerdeki yapraklara, meyvelere erişmek için evrimleşip upuzun olmuş diyorlar ya.
Yolsuzluk yapılacak alanı ve imkanı bulunca bir takım insanların da elleri uzadı.
Yolsuzluğa ‘mezun’ bir zümre olduğunu düşünebilir miyiz?
Yani lisanslı.
Mezun olanlar yapınca sorun teşkil etmiyor.
Eskiden dükkanlara bir levha asılırdı. (Şimdi görmüyorum eskisi kadar.)
“Errızku ala’llah, el-kasibu habibullah”
“Rızık Allah’tandır. Onu elde etmek için çalışanı Allah sever.”
Sanki bu levhadaki yazıyla çelişmiyor hiçbir şey.
Endişeye mahal yok. Sakıncasız. Al, götür.
Sakıncalı olan ne?
Sakıncalı olan, yolsuzluktan haberdar olmak.
Mevcudiyetini beyan etmek.
Mevcudiyetinden rahatsızlık duymak.
‘Evrim’ sürecinin dışında kalmak.