Alevilik İslam dışı mı?
Kötü bir soruyla başladığımın farkındayım.
Hemen cevap vereyim.
Hayır.
Bunu izah etmenin muhtelif şekilleri olabilir. Ben bugün faydalı olacağını düşündüğüm bir şekilde anlatmayı denemek istiyorum. Şeklin ne olduğu ilerleyen satırlarda görülür.
Alevilik ve Sünnilik derken birbirine zıt iki olgudan mı söz ediyoruz?
Gerekmezdi iki zıtlıktan söz ediyor olmamız.
Ama maalesef, tarih ve sosyoloji iki geleneği, iki düşünce mektebini birbirinin karşısına yerleştiriyor.
Bu zıtlığa içinde yaşadığımız zamana ait faktörler de yardım ediyor.
‘Öteki’ni ‘karşı’da gören Sünniler ve Aleviler.
Kendisini daima ‘öteki’nin karşısında konumlandıran Sünniler ve Aleviler.
İki tarafın da birbirinin cahili olması.
(‘Cahillik’ kelimesi bu günlerde seçim sonuçları dolayısıyla çok kullanılıyor. Bu kullanılış şeklini çok isabetli bulmadığımı söyleyeyim. Ben bir çeşit uyanıklığa, pragmatizme daha fazla rol verirdim. Mamafih burada bağlamımız değişik.)
Nasıl birbirinin cahili?
Birbirlerini (hatta bazen kendilerini bile) tanımıyorlar.
Kulaktan dolma malumatlarla yargılıyorlar.
Muteber kaynaklara müracaat etmiyorlar.
Mesela bir Alevi, Yezid’i biliyor. Kötülüklerini de biliyor. Sünni hemşehrisinin ‘Yezidî’ yani Yezit taraftarı olduğunu düşünüyor.
Hz. Hüseyin’in şehit edilmesine Yezit üzerinden Sünni hemşehrisini ortak ediyor.
Bazı Sünniler ise Alevi’yi Müslümandan saymıyor. Alevileri kötü, sefih gösteren birtakım şehir efsanelerine (köy efsanesi mi demeliydim?) inanıyor, hatta o efsaneleri anlatıyor.
Birçok kimse ‘tam olarak öyle değil’ diye itiraz edebilir.
Biliyorum tam olarak öyle olmadığını.
Ama anlattığımın bir fazlası bir eksiği şeyler.
Bir tane de değil.
Oturup saysak iki tarafın da birbirine karşı tutumunu etkileyen kimi uzak geçmişe kimi yakın zamanlara ait sayılamayacak kadar çok sebep buluruz.
(Bu arada, Sünni derken de Alevi derken de kafası fitne fesatla dolu olmayan, işine bakan, kendi halinde insanlardan söz ediyorum.)
Şimdi nereden çıktı Alevilik, Sünnilik?
Evvela, Alevilerin ve Sünnilerin birbirleriyle çok haşır neşir olmasalar bile aynı şehirlerde yaşadıkları bir ülkeyiz. Dolayısıyla böyle bir konu her zaman bahsedilmeye değerdir.
Ayrıca, seçim bitti. Siyasetin nabzı yavaşladı, frekansı düştü.
Bunlara ilaveten yeni bir vesilem var.
Arkadaşımız, yazarımız Şenol Kaluç “Alevilik/İnanç-Edep-Erkan” diye bir kitap yazdı. Kitap ‘Elips Kitap’tan çıktı.
Ben de okumaya başladım.
Kitabı yazanın Şenol Kaluç olması benim için önemli.
Çünkü Şenol’u tanıyorum, itimat ediyorum.
Alevilikle ilgili bilgileri Alevi bir yazarın kaleminden edinmenin daha sağlıklı olacağını düşünüyorum.
(Yazının başında faydalı olacağına inandığım şekil dediğim budur.)
Kitabı okurken bu düşüncemde isabet ettiğimi bir daha gördüm.
Daha kitabın başlarında, önsöz mahiyetindeki bölümde, teşekkür faslında diyor ki Kaluç:
“Teşekkürün en büyüğünü yıllar önce Hakk’a yürüyen pirim ve mürşidim Kamber Mete dedeme göndermek isterim. Çocukluğumdan itibaren dizlerinin dibinde büyüdüğüm, yol-edep-erkan hakkında eşsiz sohbetlerini dinlemeye mazhar olduğum o insan-ı kâmil timsalini sevgiliye uğurlayalı 20 yıldan fazla oldu.”
Bu kadarını yani Şenol Kaluç’un ehil bir zattan edep-erkan aldığını bilmiyordum.
“Yazdıklarımdan iki kesimin fazlasıyla rahatsız olacağını peşinen belirtmek isterim” diyor Kaluç.
“Birincisi, tüm inançsızlıklarına rağmen hala ‘ben Aleviyim’ diyerek Aleviliği bir etnisite gibi algılayıp İslam’ın dışında gören ve bu konuda kulakları ve gönülleri her delile kapalı olup kendi tecrübelerini Alevilik olarak görenlerdir.”
Ali’siz ve İslam’sız Aleviliği kastediyor. Eyvallah. Onların Aleviliği temsil etmediğine ben de kaniim.
“İkincisi ise Alevi-Kızılbaş kelimelerinin telaffuzundan bile rahatsızlık duyan ve ne delil getirilirse getirilsin Aleviliği zındıklık olarak gören çevreler.”
Tamam. Ben iki tasnife de girmiyorum. Demek ki rahatsız olmayacağım.
Bu kitaba biraz daha devam edelim.