Abdülhamit’in primadonnası ve diğerlerinin Ağustos maaşları ödenmiştir

Primadonna, “operadaki baş kadın oyuncu”ya verilen İtalyanca ad.

Ama başlıktaki olay İtalya’da geçmiyor.

Bahsedilen “Saray” da Avrupa’da değil.

Yer İstanbul. Yıl 1900. Saray; 2.Abdülhamit’in Yıldız Sarayı.

Osmanlı Arşivleri’ndeki belge arşivlere bu başlıkla girmiş:

“Saray primadonnası ve diğerlerinin Ağustos maaşlarını aldıkları”

resim1.png

resim2.png

resim3.png

İtalyanca ve Türkçe yazılmış bordrolarda isimler ve maaşlar yer alıyor.

Peki, kimdi dolgun maaşlı bu kadrolu saray primadonnası ve diğerleri?

Aslında bu hikayenin esas başrolünde diğerleri var.

Yani İtalyan Stravolo ailesi.

Güney İtalyalı Stravololar, 19’uncu yüzyılın sonlarında komediler, operetler sahneleyen gezici bir kumpanya ya da o günlerin tabiriyle bir trup kurmuş, İtalya’da epey meşhur olmuşlardı.

Baba Salvatore Stravolo, anne Maria Seconda, oğulları, kızları ve damatlarıyla şehir, şehir ülke ülke dolaşıp oyunlar sahneliyordu.

Daha çok komediler. İtalyan lirik tiyatrosunun altın zamanlarıydı.

İtalyan oyunlarının popüler olduğu şehirlerden biri de İstanbul’du.

Stravo ailesi, Avrupa turnelerinden birinde 1892 yılında İstanbul’a geldi.

Şimdi yerinde St Antuan Kilisesi olan İstiklal Caddesi’ndeki Concordia Tiyatrosu’nda operetler sahnelediler.

Sonra turne kapsamında Balkanlar’a gittiler.

Dönüşte yoğun talep üzerine bir kere daha İstanbul’a gelip bu kez Tepebaşı’ndaki Pöti Şan’da sahneye çıktılar.

İstanbullulardan en çok alkışı kumpanyada komedi rollerinde oynayan 26 yaşındaki ailenin büyük ve yakışıklı oğlu Arturo Stravolo almıştı.

Bir akşam Sultan Abdülhamit’in adamları Pöti Şan’a geldi.

Arturo Stravolo’ya Saray’da temsil vereceğini bildirdiler. Karar netti, çünkü doğrudan Padişah’ın iradesiydi. Stravolo ve ailesi arabalara doldular, lüzumlu eşyalarını aldılar ve Yıldız Sarayı’na gittiler.

Burada bir araya girip, hikâyenin biraz daha geçmişini anlatmak gerekecek.

Çünkü ilk kez tiyatrodan saraya oyuncu kaçırılmıyordu.

Osmanlı’da ilk olarak 2. Mahmut devrinde tiyatrolar kuruldu ve opera temsilleri başladı.

1828’de 2.Mahmud’un davetiyle geldiği İstanbul’da saray bandosu Müzika-i Hümayun’u kuran İtalyan orkestra şefi Donizetti’nin en iyi iki öğrencisi padişahın iki oğluydu: Abdülmecid ve Abdülaziz.

Abdülmecid tahta çıktığında, hocası Donizetti’ye bando dışında bir de saray orkestrası kurdurmuştu.

Donizetti’den operetler de sahnelemesini istemişti.

Avrupa’dan piyanolar getirilmişti ve bütün saray Batı müziği eğitimi alıyordu.

Hatta Harem bölümünde ayrı bir orkestra kurulmuştu. Padişah ailesi piano, arp, kemanda ilerlemişti.

Padişah Abdülmecit, şimdi yerinde Çiçek Pasajı olan Pera’daki Naum Tiyatrosu’nun inşaatına büyük paralar vermişti ve sık sık oraya gidip oyunlar, operetler izliyordu.

resim4.png

Dolmabahçe Sarayı’nı yaptırdıktan sonra ise kendisine Avrupa saraylarındaki gibi bir saray tiyatrosu inşa ettirdi.

Bezm-i Âlem Valide Sultan Camii’nin hemen yanı başında, şimdi yerinde artık yolun ve Beşiktaş Stadı’nın olduğu Dolmabahçe Saray Tiyatrosu, 1859’da Naum Tiyatrosu oyuncularının sahnelediği operayla açıldı.

resim5.png

Herhalde bu kadar asriliği fazla bulmuş olacak ki Türkçe yayınlanan Ceride- Havadis, açılışı fazla ayrıntıya girmeden, dualar ve padişaha gelenekse övgülerle duyurmuştu:

“Allah, Padişahımızın ömrünü, büyüklüğünü, yüksekliğini, parıltısını, şanını, şerefini arttırsın; kalbini çeşit çeşit neşe ve sefadan ayırmasın âmin. Beşiktaş sahil sarayı civarında Padişahımızın emriyle kendilerine mahsus gayet süslü, eşsiz bir tiyatrohane tanzim edilmiştir. Gerekli her şey tamamlanmış olduğundan bu ayın- Cemaziyülâhır ayının- üçüncü Cumartesi gecesi Padişahımız bu tiyatrohaneyi şereflendirmişlerdir. Büyük bir lütuf olarak izin verdikleri için, vezirler ve başka ileri gelen devlet adamları da hazır bulunmuşlardır. Tiyatro açılmış ve bir opera oynanmıştır. Hazır bulunanlar pek memnun olmuşlardır. Doğrusu bu tiyatro benzeri pek az bulunur, pek muntazam, değerli bir eserdir. Böyle bir eser vücuda getirdikleri için Padişahımıza karşı teşekkür duygularını bildirmek üzere herkes onun ömrünün artması duasını tekrarlamış, bu suretle de kendisine düşen kulluk vazifesini yapmıştır.”

İstanbul’da Fransızca yayınlanan Journal de Constantinople gazetesi ise sansürsüz tiyaronun açılış gecesini anlatmıştı:

“Bu büyük sanat merasiminde, genç şehzadeler, bütün Saray halkı, Sadrazam, nazırlar, hükümetin bütün ileri gelenleri ile yabancı devletlerin elçileri hazır bulundular. Temsil, Naum Tiyatrosu sanatkârları tarafından verildi. Padişahın bulunduğu locanın solunda İngiliz Elçisi’nin eşi Lady Bulver ne İsveç elçisi’nin eşi Mme. Sibern bulunuyordu. Padişah, Lady Bulwer ile birkaç defa Fransızca konuştu. Temsil akşamın yedisinde, Mlle. Viale, M. Scheggi, M. Lawrence ve M. Saverini’nin ustaca icra ettikleri Luigi Ricci’nin Scaramuccia operası’nın ilk iki perdesi ile başladı. İki perde arasında M. Padovani güzide topluluğa kendini dinletmek şerefine erişti: Kendi bestelemiş olduğu sevimli bir parçayı kemanla çaldı. Temsil, yeni Chasse de Dianne balesi ile sona erdi. Padişah temsilin sonuna kadar locasını terk etmedi.”

Fakat bu asri eğlenceler uzun sürmedi.

1861’de Abülmecit ölüp yerine kardeşi Abdülaziz gelince, saray orkestrası küçültüldü, opera ve tiyatro oyunları bitirildi, Harem’de kurulan bale kaldırıldı, geriye sadece bando bırakıldı.

Bir daha opera sahnelenmeyen Dolmabahçe Saray Tiyatrosu da 1863’de yandı.

Ama Abdülaziz, bütün bunları sofu ve Batı kültürü karşıtı olduğu için yapmamıştı.

1856 Kırım Savaşı ile ülkenin içine girdiği ekonomik darboğaz sırasında iyice göze batan yeni Saray’daki israfa karşı alınması gereken tasarruf tedbirleriydi bunlar.

Küçük yaşlardan itibaren Batı müziği eğitimi almış, kendi besteleri olan yeni padişah Abdülaziz de sık sık Naum Tiyatrosu’na giderek oyunlar ve operetler izlemeye devam etmişti.

Sadece kendisi değil, İstanbul’a gelen konuk imparatorları da Naum Tiyatrosu’nda opera izlemeye götürüyordu.

Padişah Abdülaziz, III. Napolyon’un daveti üzerine Paris’teki Milletler Sergisi’ne katılmak üzere 1867’de Avrupa’ya gitti.

Bu bir Osmanlı padişahının ilk Avrupa seyahatiydi.

Abdülaziz, 47 gün süren seyahatı sırasında da Fransa, İngiltere ve Avusturya’da operalara gitti.

Ama yalnız değil.

Avrupa’ya götürdüğü iki yeğeniyle birlikte; veliaht şehzade Murat ve şehzade Abdülhamit.

5 Temmuz 1867 akşamı Padişah’ın Paris’te operaya gittiğini Ceride-i Havadis gazetesi şöyle haber verdi:

“Halife hazretlerinin oturmalarına tahsis edilmiş olan Elysee sarayından Cuma günü akşam üzeri çıkarak adetleri olduğu veçhile maiyetlerinde bazı memurlar bulunduğu halde, Paris şehrinde gezintiye rağbet buyurdukları, sıhhat ve afiyetlerinin çok iyi olduğu, geçen Çarşamba gecesi de opera seyrine gittikleri, ertesi gün Paris metropoliti ile papa hazretlerinin oradaki elçisi tarafına giderek vizitede bulunmak suretiyle kendilerini mükâfatlandırdıkları, bu Perşembe günü de Londra’yı şereflendirmek üzere Paris’ten ayrılacakları telgraf haberlerinden anlaşılmıştır.”

Kraliçe Victoria’nın davetiyle Paris’ten Londra’ya geçen Abdülaziz ve heyeti şerefine 16 Temmuz 1867 gecesi Crystal Palace’ta otuz bin kişinin katıldığı, 1600 kişilik İngiliz korosunun sahne aldığı bir konser düzenledi. Konserde koro kasideler bile okudu.

Abdülaziz ayrıca Londra’da Galler Prensi Edward ile birlikte Fransız bestecisi Auber’in Asaniello operasını da izlemeye gitti.

Temsilin sonunda operanın direktörüne 136 taşlı bir enfiye kutusu ve sanatçılara da 800 lira hediye etti.

Sultan Abdülaziz, Avrupa’daki sanat camiasınında bir parçasıydı.

1872 yılında ünlü Alman besteci Wagner'in Bavyera’nın Bayreuth şehrinde inşa ettirmek için para toplamaya başladığı konser salonu Festspielhaus için ilk bağış yapanlardan biri Abdülaziz olmuştu.

resim6.png

Padişah o günün parasıyla Wagner’in salonuna 900 thaler yani bugünkü rayiçle 21.000 Euro bağışlamıştı.

Batılı pek çok imparator ve zenginin kayıtsız kaldığı konser salonu projesine bu cömert bağış için bizzat Wagner, Abdülaziz’e teşekkür mektubu gönderdi.

(Mektup ilk olarak 2003’de Andante dergisinde müzik tarihçisi Emre Aracı tarafından yayınlandı)

resim7.png

Bu bağışın karşılığında Abdülaziz salondaki üç koltuğun daimi sahibi oldu: 329, 330 ve 331.

Bu üç koltuktan birini kendisi, diğerini ise iki yeğeni için almıştı: Murat ve Abdülhamit.

13 Ağustos 1876’da nihayet biten salonun açılışı yapıldığında ise bu üç koltuk boştu.

Abdülaziz, 1876’daki saray darbesiyle devrilmiş, yerine geçen büyük yeğeni V. Murad ise amcasının hala karanlık olan ölümüyle ruhen hastalanmıştı.

Birkaç hafta sonra da ağabeyinin yerine Wagner operasındaki üçüncü koltuğun sahibi küçük yeğen geçti: 2. Abdülhamit.

Abdülhamit’in klasik Batı müziği merakı ve bilgisinin birinci derecede tanığı çocuklarıydı.

1960’da hayatını kaybeden kızı Ayşe Osmanoğlu’nun “Babam Sultan Abdülhamid” kitabında bu tanıklığın pek çok örneği var.

Kitapta bizzat babasından şöyle aktarıyor:

“Gençliğimde piyanoya merak etmiştim. Babam (Abdülmecid), Şehzadelerine Avrupa’dan birer piyano getirtmişti. Saraya İtalyan ve Fransız musiki muallimleri alınmıştı. Bu muallimlerden Fransız Alexandre Efendi bana hoca tayin edilmişti. Epeyce bir müddet çalıştım. Musikiyi çok sevmeme rağmen, ne yazık ki gaileli bir hayat bana musikiye lazım gelen vakti verdirtmedi.”

Ayşe Osmanoğlu’nun hatıralarından adına yapılan dizideki o Abdülhamit’e hiç benzemeyen bir baba görürüz:

“Evlatlarının müzikle meşgul olmasını ister, bize piyanolar ve muhtelif musiki aletleri alırdı. Huzurunda piyano çaldırır, dinler, yanlışlarımızı düzeltir, tempolara dikkat eder, - Böyle çalınmaz, tekrar ediniz. – derdi. Alafranga musikiyi alaturkaya tercih ederdi. - Alaturka güzeldir ama daima gam verir. Alafranga değişiktir. Neşe verir. Piyanoda alaturka dinlenmez. Kendine mahsus alaturka sazlarla çalınmalıdır” derdi.”

2. Abdülhamit, Batı müziği tutkusunu aldığı babasının yolundan gitti ve Dolmabahçe Sarayı’ndan taşındığı Yıldız Sarayı’nda 1889 yılında Yıldız Saray Tiyatrosu’nu yaptırdı.

resim8.png

120 kişilik, üst katta padişah ve misafir localarının ve kafes arkasındaki harem bölümünün olduğu salonun Alman İmparatoru II. Wilhelm’ın 1889’daki ilk İstanbul ziyaretine yetiştirilmesi bir tesadüf değildi.

Belki bugün biri yapsa “eziklik”, “batı kompleksi” denebilirdi ama Abdülhamit, ittifakını derinleştirmek istediği imparatora kendi sarayında operet izletmek istemişti.

Ama bu sahiden eziklik ya da batı kompleksi değildi. Bugün hamasi tarih anlatısı içinde ne olduğunu anlamaktan epey uzak olduğumuz 19’uncu yüzyılın saray kültürüydü.

22 Mayıs 1891 Cuma günü Yıldız Sarayı’ndaki Cuma selamlığında Abdülhamit’in 172 kişilik Viyana Erkekler Korosu’ndan ilahiler, şarkılar dinlediğine, konser sonu koro şefine mecidiye nişanı verdiğine o yüzden bugün inanmak kolay değil.

(Yine müzik tarihçisi Emre Aracı, kişisel arşivlerden onun da konser programını bulup yayınlamıştı)

resim9.png

O yüzden İstanbul’a gelen bütün tiyatrolar, kumpanyalar muhakkak bir akşam soluğu Yıldız Sarayı’nda almaktaydı.

Yıldız Saray Tiyatrosu’nda temsil günü Cuma akşamlarıydı. Hatta bazen geceleri…

Yine kızı Ayşe Osmanoğlu anlatıyor:

“İstanbul’a herhangi bir trup gelse, derhal elçiler tarafından haber verilir, tavsiye olunurdu. Böylece truplar saraya gelirdi. (…) Fransa Sefiri Constance, Sarah
Bernhardt’la Coquelin Cadet’yi saraya getirmişti. Oyundan sonra bunlara da nişan verilmişti.”

150 yıl sonra bile kendisini oynayan kişiyi AK Parti grup başkanvekili yapacak kadar gücünü koruyan Tahsin Paşa’ya da kulak verip, bu uzun parantezi kapatalım

“O zamanlarda da Avrupa’dan artistlerin şehrimize geldikleri vakiydi. Tiyatro işleri esvapçıbaşı İlyas Bey’e görevli olduğundan böyle meşhur artistler geldiği zaman, saray tiyatrosunda bunlara oyun verdirilirdi. Mounet-Sully, Sarah Bernhardt, Ermete Novelli bu suretle oynamışlardı. Bunlara kâh nişan veya madalya, kâh bol miktarda bahşiş verilirdi.”

1892 yılının o akşamı Arturo Stravolo ve ailesini Pöti Şan tiyatrosundan alıp, arabalarla Yıldız Sarayı’na doğru götüren de İlyas Bey’en başkası değildi.

Stravolo, o akşam yaşadıklarını 56 yıl sonra 82 yaşındayken 1948’de boğaza bakan yalısında, o sırada henüz İnönü ailesinin damadı olmayan gazeteci Metin Toker’e anlattı:

resim10.png

“İstanbul’a geldiğim zaman epey pişkin ve tecrübeli bir artisttim. Arkadaşlarım da öyleydiler. Fakat Saray’da verdiğimiz o ilk temsilde olduğu kadar hiçbir yerde bu kadar sıkıldığımızı hatırlamıyorum. Yıldız’ın tiyatro dairesini bilirsiniz, güzel, şirin bir yerdir. Fakat sahneye çıktığımız zaman, hepimiz sanki buz kestik. Çünkü salon bomboştu. Yalnız kafeslerin arkasından hafif sesler geliyordu.

resim11.png

Anladık ki Sultan ve maiyeti oradalar. Boş bir salon önünde oynamanın ne kadar müşkül olduğunu, ancak sanatkarlar bilir. Düşününüz karşınızda hitap edecek kimse yok ve siz, mütemadiyen nükteler yapıyor, şaklabanlıklar ediyor, görünmeyen seyirciyi güldürmeye çalışıyorsunuz. Üstelik bu seyirciniz koca imparatorluğun hükümdarı ile en ileri gelen simaları. Vaziyetimizi takdir ediyorsunuz, değil mi?

Oynadığımız piyes, “Crispino e la comare” adlı İtalyanca bir komediydi. Ben, trupun komiği idim. Kafeslerin arkasından gelen ilk gülme seslerinin ve onu takip eden kahkahaların kulaklarımda ne kadar hoş akisler bıraktığını hala hatırlarım. Artık bütün şevkimizle oynuyorduk. Muvaffak olduğumuzu, temsilden sonra verilen ihsanın dolgunluğundan anladık.”

Padişah 2. Abdülhamit, en çok kendisini güldüren Arturo Stravolo’yu beğenmiş ve Saray’da kalmasını istemişti.

resim12.png

Ama Stravolo’nun 1948’de Cumhuriyet’te anlattığına göre bu transfer o kadar da kolay olmamıştı.

26 yaşındaki Arturo’nun hayali trupuyla dünyayı dolaşmaktı.

Ama padişah ısrar etmiş, baba Salvotore Stravolo oğlunu ikna etmeye çalışmış ama zorunlu askerlik zamanı gelmiş olan Arturo İtalya’ya dönmesi gerektiğini anlatmıştı.

2. Abdülhamit meseleyi İtalyan sefiri ile çözdü.

Padişah’ın ricası üzerine Arturo’nun askerliği bir yıl tecil edildi.

Artık bu jest karşısında daha fazla dayanamamış ve teklifi kabul etmişti.

Ama bir şartı vardı; Kendisiyle birlikte aile üyeleri de Saray’daki kadroya alınacaktı.

Kabul edildi.

Böylece Yıldız Saray Tiyatrosu’nun yavaş yavaş büyüyen ilk kadrolu ekibi Stravolo ailesi oldu.

Önce erkek Stravololar kadroya alındı.

Baba Salvatore Stravolo, küçük kardeş tenor Alfredo…

Fakat bir yıl hızla geçti. Arturo’nun askerlik için yeniden İtalya’ya dönmesi gerekti.

O yıllarda Osmanlı ile İtalya’nın arası pek de iyi değildi. İstanbul’a gelen İtalyan’ın yeni sefirini Abdülhamit bir türlü kabul etmemekteydi.

Nihayet bir gün sefir Yıldız’dan bir yemek daveti aldı. Heyecanla gitti. Yemekten sonra padişah kendisinden bir ricada bulundu:

Arturo’nun tecilini bir yıl daha uzatmasını…

Yeni sefirin böyle bir yetkisi yoktu ama zor bela görüştüğü padişahın tek ricasını geri çevirmek de mümkün değildi.

Söz verdi. Bulunan çareyi 1948’deki röportajdan okuyalım:

“Nihayet şu çareyi buluyor: Stravolo’yu hekim raporu ile çürüğe çıkaracaktır. Hemen bir hekim getiriliyor, muayene ediliyor, askerlik yapamayacak derecede hasta olduğuna dair rapor tanzim ediliyor ve Stravolo bu suretle 15 sene kalacağı Yıldız Sarayı’na yerleşiyor.”

Ama sarayın kadrolu tiyatro ve opera ekibi olmak hiç de kolay değildi:

“Trup teşkil edildikten sonra muhtelif operalara mahsus elbiseler ısmarlanmış, onları diğer piyesleri ve operetlerin kostümleri takip etmiş. Nihayet bunlar o kadar çoğalmış ki koca bir salonu gardrop yapmışlar. Bu sahada tam 50 muhtelif piyese ait kostüm, her an için hazır dururmuş. Temsiller ekseriya akşam veya gece vakti verilirmiş. Akşam üstü, Padişah ile Stravolo arasında irtibat memuru vazifesini göre İlyas bey, İtalyan artistine gelir, “Efendimiz bu gece Sevil Berberi’nin oynanmasını irade buyuruyorlar” dermiş. Stravolo hemen harekete geçer, arkadaşlarına hemen Sevil Berberi’ni hazırlamalarını istermiş. Hazırlıklar tam son safhasına gelir ve perdenin açılmasına intizar edilirken, İlyas Bey ter kan içinde arzu endam edermiş: “Aman Stravolo bey! Padişahımız iradelerini değiştirdiler Sevil Berberi’ni değil, Rigoletto’yu arzu buyuruyorlar”

Padişah ailesi için bütün bu opera ve operetlerin özel bir adı vardı. Kızı Ayşe Osmanoğlu, o isimleri anlatıyor:

“Bu operaların sarayda ayrı isimleri vardı. Traviata’ya (Madam Kamelya), Troubadour’a (Demirci Operası), Barbier de Seville’e (Berber Operası), Bal Masqué’ye (Maskeli Opera), Frediavolo’ya (Haydut Operası), La Fille de Régiment’a (Asker Kız Operası), La Belle Hellene’e (Çoban Operası), Rigoletto’ya (Kral Kızı Operası), Mascotte’a (Maskot) derlerdi. Babam Rigoletto’yu çok sever ve daima çaldırırdı.”

Ama Saray’da oyunların sadece adları değiştirilmemişti.

Padişah mutsuz son sevmiyordu, bu yüzden oyunların sonları da bazen değiştiriliyordu.

Mesela Aleksandre Dumas, sevgilisi Marie Duplessis için yazdığı “Kamelyalı Kadın romanından Verdi’nin bestelediği La Traviata operası.

Aslına opera büyük bir aşkla başlar

Violetta evinde düzenlediği partide tanıştığı yakışıklı Alfredo’ya şampanya ikram eder, Alfredo herkes ile birlikte ünlü içki aryasını söyler. Sonra Violetta göğsündeki kamelyayı çıkarır, Alfredo’ya çiçek solduğunda kendisine gelmesini ister.

Fakat Yıldız Sarayı’nın soğuk duvarlarını ısıtan bu aşkın sonu hüzünlüdür. Violetta genç yaşta verem olmuş, son birkaç saatini geçirmektedir. Yıllardır ondan uzakta olan Alfredo, koşarak gelir; “Büyük Allahım. Bu kadar genç yaşta ölmek” diye isyan eder ve…

Dünyanın bütün salonlarında operanın sonunda genç Violetta ölür ama bir salon hariç: Yıldız Saray Tiyatrosu.

Padişah için operanın sonu değiştirilir. Violetta’nın doktor tarafından iyileştirildiği yeni bir mutlu son yazılır.

Belki de bu mutsuz son Abdülhamit’in aklına Saray’da kibritle oynarken kendini yakan altı yaşındaki kızı Ülviye’yi kurtaramamasını getiriyordu.

Yıldız’ın dışında korku salmış Padişah’ı mutlu etmenin formüllerini bulmuştu Arturo.

Padişah'ın okuduğu ve sevdiği romanlardan oyunlar yazıyordu. Mesela Abdülhamit’in okuduğu Giovanni Boccaccio'nun romanlarından birinden bir oyun yazmıştı.

Boccaccio'nun bu romanı Türkçe’ye bile yıllar sonra ancak sansürsüz çevrilebilen epey erotik komedi Decameron muydu?

resim13.pngBilinmiyor.

Sultan Abdülhamit’in şahsi tiyatro zevki ve Arturo’ya olan sevgisi dönemin yabancı gazetelerinin de bildiği, ünü Yıldız’ın dışına taşmış bir bilgiydi.

Pensilvanya’da yayınlanan Reading Eagle gazetesinde 1903 yılında çıkan “Sultan’ın oyuncuları” başlıklı haberde, Arturo Stravolo liderliğindeki oyuncuların askeri bir organizasyon biçiminde örgütlendiği ve padişahın istediği zaman onları çağırdığını yazılmıştı.

resim14.png

Ne zaman isterse çağırmasının tuhaf örnekleri vardı.

Bir tanesini 1948 yılında 82 yaşında verdiği röportajda Arturo anlatmıştı.

resim15.png

1898’de Abdülhamit’in misafiri olarak İstanbul’a gelen İmparator Wilhelm’a Yıldız’da temsil yapacakları akşamın sabahıydı:

“O zamanlar Şişli’de oturuyordum ve evimin güzel bir bahçesi vardı. Sabahları yırtık gömlek ve yamalı pantalonla, yalın ayak bahçemde uğraşır, çapa yapar, çiçek yetiştirirdim. Bir gün İlyas Bey telaş içinde geldi ve derhal saraya gideceğimizi söyledi. Kıyafetimi değiştirmek için birkaç dakika müsaade istedim. “Olmaz, olmaz, Efendimiz hemen bekliyor” dedi.

“Yahu dedim, insaf edin, bu paçavralarla hünkarın karşısına nasıl çıkabilirim. Hiç olmazsa ayağıma bir şey geçireyim.”

“İmkanı yok. Beş dakika bile gecikemeyiz. Efendimizin iradesi kat’idir.”

Fakat ben de ısrar ediyordum. Nihayet arabadan inmemek şartıyla gitmeye razı oldum ve öylece yola koyulduk. Yıldız yokuşundan çıkarken, İlyas Bey, hünkarın beni niçin çağırdığını anlattı. Padişah o gece Almanya İmparatoru Wilhelm’in huzurunda vereceğimiz temsilde kullanılacak tüfeklerin hakiki Fransız tüfeği olmasını istemiş.

“Allah, allah dedim bizim tahta tüfekler var ya”

“Var ama efendimiz onları arzu etmiyor”

“Peki, şimdi ne yapacağız?”

“Silahaneye gideceğiz, oradaki Fransız tüfeklerini seçeceksin”

Stravolo ve İlyas bey silahhaneye gidiyorlar, Fransız tüfekleri seçiliyor. Akşam temsil vakti geliyor ki sahnede yine tahta tüfekler var. Stravolo İlyas beye koşuyor. İlyas Bey:

“Onları tekrar silahhaneye kaldırdık”

“Peki, beni ne diye yaka paça getirdiniz?”

“Efendimiz, senin bütün gün ne işle meşgul olduğunu merak etti. Bahçende uğraştığını söyledik. Bize “o kıyafetle alın getirin” dedi. Ben de koşup sana geldim.”

Stravolo, bu anıyı 1948’de padişahın kendisine sevgisinin bir örneği olarak anlatsa da, herhalde mesele daha çok Abdülhamit’in meşhur evham ve paranoyalarıydı.

Yine de bunlardan en az etkilenenlerden biriydi Arturo.

Padişah, Arturo’ya Kaymakam rütbesi vermişti. O yıllarda Kaymakamlık bugünkü yarbaya denk düşen bir askeri rütbeydi.

Bu oyun icabı ya da bir şaka değildi. Yarbay üniforması bile vardı Arturo’nun.

resim16.png

1894 depreminde tiyatronun da zarar görmesi üzerine bir süre ara verilse de 15 yıl boyunca Yıldız Sarayı’nın resmi, kadrolu ekibi oldu Stravolo ailesi.

İlk başta ekipte kadınlar yoktur. Kadın rollerini de oynamak Arturo’ya düşmüştü.

resim17.png

Ama sonra ekibinin genişlemesine izin çıkar. Stravolo ailesinin kadın üyeleri ve dışarıdan oyuncularla ekip büyüdü.

Baba Salvatore Stravolo, tenor kardeş Alfredo Stravolo, kızkardeşi Olimpiya, onun eşi damat Luici Falconi, baş tenör İspanyol Matiar Manuel, bas İtalyan Robelli, komedyen İtalyan Burgogni…

Ve tabii sarayın kadrolu primadonnası…

Bir akşam İstanbul’a gelen bir başka İtalyan opera topluluğu yine Yıldız Sarayı’na çağrılmıştı.

Padişah’ın dikkatini hemen soprano Emilia çekti. Saray kadrosuna dahil edildi. Saray’ın kadrolu primadonnası olarak. Sonra Emilia, Arturo’nun kardeşi Alfredo Stravolo ile evlendi.

resim18.png

Tiyatronun müdürü olan baba Salvatore İstanbul’da öldü.

Arturo, 60 altına varan aylık maaşıyla varlıklı bir hayat yaşadı.

Ta ki 1909’da Abdülhamit Yıldız Sarayı’ndan sürgüne gönderilene kadar.

Padişahın halliyle onun en kişisel zevkinin de sonuna gelinmişti.

Stravolo ailesi 1909’dan sonra İtalya’ya döndü, sonra savaş çıktı. Sonrası meçhul. Muhtemelen aile bir daha İstanbul’a dönmedi.

Arturo hariç.

Tam olarak hangi tarihte döndüğü meçhul.

1919 yılına ait bir arşiv belgesinde Şişli’deki evleriyle ilgili işlemler yapıldığı görülüyor.

resim20.png

Ama 80’li yaşlarında yani 40’lerın sonlarında İstanbul’da olduğu kesin.

Çünkü o yıllarda İstanbul Galata’daki şimdi Casa Garibaldi olarak bilinen binada bulunan İtalyan İşçi Cemiyeti’nin (Societa Operaia) başkanlığına seçilmişti.

82 yaşında 1948 yılında da Cumhuriyet muhabiri Metin Toker’i İstanbul boğazındaki yalısında ağırlamıştı.

Röportajın konusu Arturo’nun yazdığı ve İtalya’da yayınlanacak anılarıydı.

Türkçesi çok iyi olmasına rağmen nedense anılarını Türkçe yazmamış, Türkiye’de yayınlatmak istememiş hatta röportajda Toker’e bile anlatmak istememişti.

Anıları okumuş olanlardan biri İstanbullu Levanten gazeteci Gilberto Primi’ydi.

resim21.png

Arturo Stravolo, 90 yaşında 17 Nisan 1955’de İstanbul’da vefat etti. Feriköy'deki Latin Katolik Mezarlığı'na defnedildi.

Uzun yıllar bir daha kimse ondan ve ailesinden bahsetmedi.

Zaten onun Abdülhamit ile hikayesi ne Kızıl Sultan ne de Ulu Hakan mitlerine pek uymuyordu.

2012 yılında Yıldız Sarayı arşivlerinim yöneticileri, Yıldız Sarayı Tiyatrosu’ndaki izleri takip ederek Arturo’nun İtalya’daki akrabalarını buldular.

Arturo’nun torunu Natale Carlotti, davet üzerine İstanbul'a geldi.

Ama eli boş gelmedi. Saray Tiyatrosu'nda sahnelenen tüm eserlerin notaları, Arturo Stravolo’nun özel notları ile geldi ve hepsini saraya bağışladı. Notalarda Arturo'nun eserlere yaptığı düzenlemelerinin yanında dönemin sansür heyetinin yaptığı değişiklikler de görülüyordu.

resim22.png

O sırada gazetelere röportajlar veren Yıldız Sarayı müdür Ali Serim “Bazı librettolarda gerçekten de sonların değiştirildiğini ve kâğıt üzerine bazı Osmanlıca notlar düşüldüğünü gördüm. Bunların ne oldugunu Emre Aracı'nın incelemelerinden anlayacağız. Ayrıca Arturo Stravolo Bey tarafından kaleme alınan Yıldız Sarayı Anılarını da Türkçe ve İngilizce yayımlayacağız” dedi.

10 yıl sonra anılara ne olduğu hala bilinmiyor.

Zaten 10 yıl sonra artık başka bir Abdülhamit var.

Önce Necip Fazıl’ın nasıl yaşaması gerektiğine karar verdiği, sonra senaristlerin günün siyasi ihtiyaçlarına göre yeniden yarattığı yeni bir Abdülhamit.

O Abdülhamit hikayesinde birden sahneye atlayacak bir Arturo sahiden herkesi güldürebilirdi.

Belki de komik olan Arturo değildir?

Kaynaklar:

Emre Aracı, Andante Dergisi yazıları

https://emrearaci.weebly.com/uploads/1/3/8/7/13873024/06._copyright_emre_araci_-_andante_-_june__2013.compressed.pdf

Cengiz Arslan, Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Güzel Sanatlar Enstitüsü Sahne Sanatları Anasanat Dalı Opera Programı, “Osmanlı Sarayı’nda Opera Sanatı “yüksek lisans tezi

https://acikbilim.yok.gov.tr/bitstream/handle/20.500.12812/213720/yokAcikBilim_10305452.pdf?sequence=-1&isAllowed=y

YORUMLAR (152)
YORUM YAZ
İÇERİK VE ONAY KURALLARI: KARAR Gazetesi yorum sütunları ifade hürriyetinin kullanımı için vardır. Sayfalarımız, temel insan haklarına, hukuka, inanca ve farklı fikirlere saygı temelinde ve demokratik değerler çerçevesinde yazılan yorumlara açıktır. Yorumların içerik ve imla kalitesi gazete kadar okurların da sorumluluğundadır. Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar içeriğine bakılmaksızın onaylanmamaktadır. Özensizce belirlenmiş kullanıcı adlarıyla gönderilen veya haber ve yazının bağlamının dışında yazılan yorumlar da içeriğine bakılmaksızın onaylanmamaktadır.
152 Yorum
  • Okurfokur / 27 Ağustos 2023 23:21

    Abdulhamid2 tahttan düştüğünde mehmet akif 31, necip fazıl 5 yaşinda idi. Abdulhamit öldüğünde mehmet akif 45, necip fazil 14 yaşında idi.... Yine de turkiyede islamci(!) mahalle abdulhamit2 hakkinda mehmet akife değil necip fazıla kulak verir...hayret neden acaba...?? Oysa biliyoruz ki bu mahallede mehmet akif de değer görmektedir...turkiyede islamcı(!) mahallesi yalanın mugalatanın harman olduğu bir mahalledir. Bir ihl mezunu olarak yazdım.

    Yanıtla (44) (8)
  • İbrahim Hanif / 27 Ağustos 2023 23:57

    Teşekkürler okurfokur kardeşim. Ben de yalan ve yuzsuzluklerinden bıkarak o mahelleyi terk etmiş bir ihl'li olarak aynı düşüncelerle kindar neslin babası nfk zihniyeti ile Kur'an şairi Mehmet Akif arasında kıyas bile yapılmasını zül kabul ediyor, Akif'e binlerce rahmetler olsun diyorum.

    Yanıtla (33) (4)
  • Okurfokur / 28 Ağustos 2023 01:22

    Söz konusu mahalleye dair yazılacak çok şey var...ama yalandan, palavradan , martavaldan sıkılmıyor oluşları ekstra dikkat çekici.....okumuşu okumamışı...ekseri böyle....sebepleri araştırmaya değer......işte liderleri de tc siyaset tarihinin en sınır tanımaz, en hamasî martavalcısıdır.

    Yanıtla (16) (2)
  • Okurfokur / 29 Ağustos 2023 19:08

    Düzeltme: abdulhamit2 hal edildiğinde (1909) mehmet akif 36, necip fazıl 5 yaşında; abdulhamit2 öldüğünde mehmet akif 45, necip fazıl 14 yaşinda...bu durumda m.akif  3 yaşından 36 yaşına kadar; n.fazıl ise doğumundan 5 yaşına kadar abdul2'nin yönetiminde yaşıyor...  kaynak:vikipedia.

    Yanıtla (0) (0)
  • okurfokur / 29 Ağustos 2023 12:59

    belgeli tarih hz. ibrahim’in baltası gibi bir şey...baksanıza putları kırıyor, deviriyor.....put, putlaşmak isteyenlerin yükselttiği paravan da olduğuna göre...paravan yani put düşünce sadece put değil , arkasında saklananlar da düzmece mistik aurayı kaybedip sıradanlaşıyor....tarihimiz putlarla , firavunlarla dolu...çözüm ise onlara ibrahim’in baltası ile saldırmak...yani belgeli tarih ile.......bu yüzden belgeli tarihi adeta ibrahimi bir ilim olarak görüyorum...

    Yanıtla (2) (0)
  • araftakalanlar / 29 Ağustos 2023 11:50

    harika bilgilendirici bir yazı .kaleminize saglık...osmanlı sarayının günümüz iktidar mensuplarından çok daha ileride görüşlere sahip olduklarını öğrendik.herhalde necip fazıl mezarında ters dönmüştür.

    Yanıtla (3) (0)
  • Deha Necati / 28 Ağustos 2023 23:15

    Her dönem devlette en ufak payeyi bile halka yedirmeyen saray şürekası nedense çok ali gördükleri şehitliğe hiç talip olmadılar. Geçmişte de şimdide siz boğaz yalılarından, lüks villalardan çıkan şehit cenazesi gördünüz mü? Tarih üstünlerin rahatını bozacak şekilde yani gerçek manada kayıt altına alınmamıştır. Yazarın konusuna dönersek: Tiyatroyu, baleyi vs. haram gören kimi karakterlerin de Osmanlıcılık oynaması akıllara ziyandır.

    Yanıtla (4) (0)
  • Karar okuru / 28 Ağustos 2023 21:04

    Onlarca yıldır Atatürkün annesine dahi dil uzatanlar bugün sanki birileri Abdulhamite birşey söylediği için savunmaya geçmiş gibi yapıyorlar. Koca imparator tabii ki içecek bir kadeh içkisini tabiki dinleyecek müziğini, ülkeyi savaştan çıkarmış, yeni cumhuriyet kurmuş cumhurbaşkanı istiyorsa içecek, dinleyecek müziğini size mi soracak?

    Yanıtla (3) (4)
  • Zenci Musa / 28 Ağustos 2023 22:49

    TURK MİLLETİNİN kripto düşmani olsak!..Takke,tespih alir ve var ya..bunlar Şanlı ecdad düşmani..savaş falan olmadı,zaten gideceklerdi,biraz da gaz verip "ağlamak" fena olmaz musteri "hipnozu" icin,,**Ertesi gün karsi tarafta Sapka,rozet,kadeh ile bu gericiler hep boyledir.Bunlar cagdasliga engel...Okuma,yazma.bilmez,,bire,bin katarak asla BIRLIK ICINDE OLMASINLAR diye çaba gosterirdik..***acaba yapani varmi dir..???..sadece düşündük..***

    Yanıtla (0) (0)
  • Karar okuru / 28 Ağustos 2023 21:18

    Öncelikle bu güzel yazı için sizi kutluyorum.Hiç bir müzik tarihi hatta tarih kitaplarında bile bulamayacağımız bilgilerle dolu bir yazı olmuş. Sanılanın aksine Osmanlı hanedanı kültürel olarak hep batılı idi. Bazıları batı müzik formlarını, müzik aletlerini kullanmayı bir ihanet gibi görselde bu bir gereklilikti. Çünkü çağının en ilerisi bunlardı. Diğer milletlere böyle yaptı. Bir çok kültürel devrime rağmen Çin,Rusya, Hindistan hep bu yoldan gitti.

    Yanıtla (4) (0)
  • Karar Okuru / 28 Ağustos 2023 19:30

    Sultan Abdülhamid Dolmabahçe Sarayı'nda zarif ve iyi huylu ve bazı batılı zevkleri olan bir padişah babanın oğlu olarak büyümüş ve yine burada tahta çıkmıştır. Burası bir yönüyle Avrupa sarayıdır. Burada bazı arkadaşlar dindar olmayı köylü olmak ile karıştırıyor. Bazı tarihçiler de öyle. Bazı arkadaşlar da (yazar da dahil olabilir buna) batılı bazı zevklere sahip olmayı dinden uzak olmak zannediyor. Abdülmecid de Abdülhamid fe rafine adamlar. Beş vakit namaz da kılar tiyatro da izler.

    Yanıtla (6) (2)
  • Zenci Musa / 28 Ağustos 2023 20:40

    Tebrikler. Taşra kafali,biraz fıkıh,Arabca ve Kuran okumasini bildi mi.Allame'i cihan ve herkesi kendi gibi zanneder ve olmasini ister misali ve tuttugunu yuceltir,,yerdigini de yere batırır...Dini anlayış denince de Cubbeli neşesi akla gelir bazilarinda.. ..Muzik haram,Satranç haram,tv haram,bilgisayar haram..vb ..Diger şapkalı taşra kafalida elinde kadeh,yakaya rozet,,boynuna papyon,kucağına fino aldı mi,,Suzme çağdaş havalarinda..Bu iki tayfa zor tayfa...ama ortak yönleri ETLI PILAV....

    Yanıtla (5) (4)
  • karar okuru / 27 Ağustos 2023 21:48

    Bizim İslamcıların evliya dedikleri padişahlar. fesli Kadir'in anlattıklarına hiç benzemiyor.

    Yanıtla (43) (13)
  • Okur / 28 Ağustos 2023 05:08

    Fahrettin Altay ve uşağı ın anıları başta kemalistlerin anılarını okuyun size anlatılan kişiyi tanıyın. Hep aynı olay. İlahlaştırılan kişi Çoook farklı.

    Yanıtla (4) (13)
  • OkurM / 28 Ağustos 2023 12:29

    Adam tiyatro seyr edince eşkıya mı oluyor? Bocaxcio'nun komedi romanlarını okumuş. Ben de vaktiyle met-üst hayranı idim. Küçük İskender vs okurdum. Bu adamların kapağında aşna fişne olan kitaplarının kapak resmini koyup, benim pornocu olduğumu ima etmeye çalışmak gibi bir şey... mesela ben kendimi biliyorum. Abdülhamid devine göre oldukça mazbut bir padişah idi. Hayatı olabildiğince şekersiz çay kıvamında yaşardı.

    Yanıtla (8) (4)
  • Zenci Musa / 28 Ağustos 2023 14:35

    Niye..?.. EVLIYA muzik dinleyemez mi..?...Tiyatroya gidemez mi..?..Film seyredemez mi..?..Evliya denilince,, beyaz sakal,sarik ve Yeşil cubbeli mi sadece anlaşılıyor bazilarinda..?...

    Yanıtla (3) (0)
  • karar okuru / 28 Ağustos 2023 15:47

    Operaya giden evliya mı olur? içki içen evliya mı olur. olursa bende evliya sayılırım. gerçi fesli Kadir, Abdülhamit'i içkiye yahudi bir arkadaşı alıştırdı diyo. yoksa ağzına sürmezmiş. tam bizim çocuk çok uslu ama hep şu komşunun arsız çocuğu yaptırıyor mazereti.

    Yanıtla (7) (6)
  • Zenci Musa / 28 Ağustos 2023 16:32

    Sulandirmak icin çamur bulmaya Akıl lazim degil.**Evliya"" halka maddi,manevi hizmette derin gayret icinde olandir.. .Biz Akilli ve Düşünebilenleri daha cok severiz..Bazi takkeli ve şapkalı yobazlarin çıkarına musteri olmayiz..Rh.Abdulhamid'te bizim,,Rh.Gazi Mustafa Kemal pasa'da bizim değerimiz..Hepsi devrinde çabalamis,uğraşmış beşer icabi halleri olabiir..Şükran ve Minnetle anariz..Daha iyisini yapmak icinde kimsenin önünde ENGEL YOK..Elinden tutanda yok..

    Yanıtla (3) (2)
  • Karar okuru'na / 28 Ağustos 2023 18:06

    Öyle bir sözü yok ,nereden çıkarıyorsun?Doğru sözlüysen kaynak ver!

    Yanıtla (3) (1)
  • okur / 28 Ağustos 2023 18:59

    Olmasa mescit yapılır mı operaya? Tüm evliyaları operaya davet ediyorum, bina içi mescidimiz var artık. Bir salonda yüksek tizlerden diğer salonda yüksek zikirlere apansız geçişlerin tadını tadımlamamış fani de şu yalan dünyada bir hayat yaşadım demesin. Tüm mekânları tadın dostlar, özellikle de bana uymaz dediklerinizi

    Yanıtla (2) (1)
  • İbrahim Hanif / 28 Ağustos 2023 12:13

    Siyasal Emevi dincilerinin şeytani allame, dürüst insanları şeytan göstermekteki maharetine şeytan bile yetişemez. Onun için tarihi carpitirlar, korkak ve despotlardan kahraman çıkartır, gerçek kahramanları da kendi menfaatlerine aykırı buldukları için itibar suikastine tabi tutarlar. En tipik örneği işte, Abdülhamit ve Atatürk örneğidir. Türk insanının alın terinden gasbedilmis nilyarlarca liralık butcelerle yapılan Osmanlıyı hurafelerle yoğurarak alatilan TRT dizilerinin hepsi içi boş israftır

    Yanıtla (8) (5)
  • Zenci Musa / 28 Ağustos 2023 14:50

    Hanif olmak guzeldir..Hele de başına Ibrahim ismi olursa cok daha guzel..ornek:Hz.Ibrahim a.s.devrinin tum gorsel ve söylemleri,miteolojileri vb dinleyip, seyredip bunlar "safsata",hipnoz diyerek..Tefekkur ile baska bi şey olmali diye içsel yolculuğa çıktı,Yerleri,gokleri de ekleyerek hepsinin ustunde mutlak Kuvvet,Kudret,Azamet sahibini bulup HALİL OLDU...Bırakalım insanlar anlatsin,konuşsun,sorustursun,izlesin zamanla bazilari Hakikatin farkina varir..***conilerin holivut hipnozundan iyidir..

    Yanıtla (3) (3)
  • İbrahim Hanif / 28 Ağustos 2023 18:52

    Bu güzel duygular ve hatırlattığın değerli bilgiler için teşekkür ederim zenci kardeşim.

    Yanıtla (2) (1)
  • Yıldız / 28 Ağustos 2023 18:34

    Tarihi gerçekler budur.İslamcılar batılılaşma ve medeniyetleşmenin cumhuriyet ile ve devrimler ile başladığını sanır.Oysa 3.selimden bu yana tüm padişahlar garplaşmak oradan müesseseleri almak için uğraşmıştır. Cumhuriyet devrimleri ,bu kazanımlar üzerine kurulmuş ve yapılabilmiştir.

    Yanıtla (6) (1)
  • Alp Demir / 28 Ağustos 2023 16:38

    Güzel. Bunu bir seri haline getirin lütfen. Sadece Abdülhamit'i değil, bütün padişahların gerçeğini belgeler ile ortaya koyun. Büyük bir hizmettir. Vahdettin'in kapısına, şeriat isteriz diye dayanan yığınları da, Sultan Süleyman'ın kapısına, heykele izin verdiği için, dinden çıktın diye bağıran uyuz kalabalıkları da anlatın. Gericiliğe karşı verdikleri mücadeleyi de anlatın. Sonunda Atatürk başarmıştı. Şimdi tekrar geri sarıyoruz !!

    Yanıtla (4) (3)
  • Zenci Musa / 28 Ağustos 2023 17:57

    16:38 Tarihe Akilci yaklaşım,teşekkürler. . Genc Osmandan baslayarak isyan ve ayaklanmalari GERICI YOBAZLAR yapmıştır..patrona halil,kabakci mustafa en yakin tarih,,seriat isteruk diye ayaklandilar..2.Mahmuda gavur padisah dediler..salvar ve sarigi yasakladığı icin..bunu çoğu saftirik Osmanlici bilmez.***.Cumhuriyet eskiden yapilan duzenlemelerin devamidir,,konunun.ozeti budur..Osmanli gecmis kiymetimiz,,.Cumhuriyet'te bugünkü değerimiz.,Ayırım yapmak Akıllı işi degildir..

    Yanıtla (5) (1)
  • Hasan K. / 28 Ağustos 2023 17:42

    Tarih, anlatan kişi ve anlayışa göre değişen "izafi" bir sosyal bilimdir. Kronolojik tarih ise evrenseldir. Abdülhamid, hangi tarihte tahta çıktı, hangi tarihte Kıbrıs'ı İngilizlere (Rus korkusundan ötürü) hediye etti, vs. gibi bilgiler kayıtlı bilgilerdir. Yazarın yazdığı bilgiler ise, özel araştırma isteyen çok değerli şeylerdir. Teşekkürler.

    Yanıtla (4) (0)
  • arif karabacak / 28 Ağustos 2023 17:22

    Yıldıray bey sizin gibi gerçek ''gazeteci''ler Türkiye'nin geleceği adına bir umut.

    Yanıtla (0) (0)
  • Fatih / 28 Ağustos 2023 17:13

    Abdülhamite vurmak hem kolay hem maliyetsiz hemde yeni konsept muhafazakarlık için oldukça işlevi olan bişey. Yıldıray Bey den belgelerle, oldukça uzunca bir Yakın Türkiye tarihi yazıları bekliyoruz.

    Yanıtla (3) (1)
  • Sarhoş pilot / 28 Ağustos 2023 15:44

    Osmanlı tarihinden çıkarım yaparsam: Yediler içtiler eğlendiler. Azınlıkları zengin ettiler. (Nasıl azınlıksalar!) Millete de savaştan savaşa koşma, fakirlik ve cahilliği uygun gördüler. Fakir ve cahil halk can verdi; "Olsun, şehit oldun, daha ne istiyorsun?" dediler.

    Yanıtla (9) (6)
  • Zenci Musa / 28 Ağustos 2023 17:03

    Sarhoş kelimesi,Farsça kokenli olup "başı-hoş" demektir..Gercekten SARHOŞ olmak lazim..***Adamlarin muhtesem cografya mirasinda oturuyoruz.,bir çakıl taşı fayda olmadan üstelik ...SARHOŞ olan bi kere olsun içten EYVALLAH çeker...Ayıldığı zaman yine yoluna devam edebilir no problem....

    Yanıtla (1) (2)
  • M. T / 28 Ağustos 2023 17:03

    Demek ki o da itibarda tasarruf etmeyenlerdenmiş. Memleket gittikçe küçülürken.

    Yanıtla (2) (3)
  • Okur / 28 Ağustos 2023 16:25

    Birilerinin şapşik İslamcılara Türkiye'de Batılılaşma Projesinin tanrılaştırdıkları Osmanlı İmparatorluğu'nun ve manyak IŞİD Halifeleri ile karıştırdıkları aydınlanmış ve Batılı OSMANLI HALİFELERİ tarafından (en başta içki de içen ABDÜLHAMİT olmak üzere) kasten, bilerek ve planlı bir şekilde uygulanan, özümsenmiş bir DEVLET politikası olduğunu, Cumhuriyet'in de Osmanlı'nın 100 yılı aşkın Batılılaşma politikasının bir ürünü olduğunu anlatmasının zamanı gelmişti.

    Yanıtla (2) (1)
  • Çalışkan / 28 Ağustos 2023 16:04

    Charles 1 i de unutmamak lazım tabii ki, parlamentoya karşı tutumu nedeniyle başı vurulan.

    Yanıtla (0) (0)
  • Emre / 28 Ağustos 2023 10:58

    Merhabalar. Buradaki asıl sorun aidiyet diye düşünüyorum . Şahsını kötülemenin bize bir şey kazandırmadığını bilmemiz gerekiyor. Yoksa okullarda ingiliz devlet adamlarından aslan yurekli diye bahsedip kendi devlet başkanımızdan kızıl sultan deme yanlışlığına düşeriz. İngiliz medyasının kraliçe'nin ölümünü sunuşuyla ilgili mevlüt altıntop yazısında"haberlere bakıldığında, her şeyden önce İngiltere devletinin Kraliyet Ailesi ile özdeşleştirildiği görülmektedir." diye belirtmiş.Yani aidiyet var.

    Yanıtla (2) (4)
  • OkurM / 28 Ağustos 2023 12:11

    Turkiyede kemalistler ve siyasal İslamcılarda Osmanlı, Abdülhamid, nfk alerjisi var. Siyasal İslamcıların genetik kodlarinda vahhabi, şii yazarların bakış açısı sindiği için, kendileri sonradan hangi dünya görüşüne evrilirse evrilsin, Osmanlı vs gibi milletin önemsediği şeyleri zillet gösterme hevesi içinde oluyorlar. Bulduğu her belgeyi bu hevesle okuyup bu hevesle yorumlamak dürtüsü var...

    Yanıtla (2) (6)
  • Zenci Musa / 28 Ağustos 2023 15:30

    Sn.OkurM..sanırim bu tarif ettiklerinizde vb (ve pesinden giden saftirikler) kök sebeb CİKAR ORTME stratejisi..Sakin yaklasmayin öcü diye kim der..?..Çıkarı bozulacak olanlar..Oysa,,Akilli,Ahlakli olup ve yarinlara vizyon oluşacak izler birakmak isteyenler tum dedikodular üstü düşünür ve muhataplarin (iyi niyetli) tum soru,acabalarını giderecek objektif (karsilastirmali ve devrin durumunu) çalışma icinde olurlar..Bilgiden çekinmez,korkmaz YANILACAK OLSA BILE...Hakikatin pesinde olur devamlı..

    Yanıtla (2) (3)
  • İbrahim Hanif / 28 Ağustos 2023 18:40

    Çok yaş tahtaya ayak basmışsin OkurM. Türkiye'de bırak allerjiyi, Osmanlı ve padişahları, hele kindar neslin babası Necip Fazil'i putlastirmayan bir tek sağcı gösteremezsin. Nokta.

    Yanıtla (1) (2)
  • Çalışkan / 28 Ağustos 2023 16:01

    Kraliçe jübilesini yaparken ki gösterileri bilmeyince, yada ‘akıl hastası, manyak’ diye hatırlanan 6. Henry yada ‘kana susamış Henry 8’ İngilizlerin bütün kral ve kraliçelerine ‘aidiyet’ gösterdiğini düşünüyorsunuz herhalde! Yada böyle örnek vererek Türklerin bütün Osmanlı padişahlarına saygı duymasını sağlamaya çalışıyorsunuz.

    Yanıtla (1) (1)
  • Rgp / 27 Ağustos 2023 18:05

    Bir padişah efsanesinin daha sonu, zaten Türk olmadıklarını bildiğimden pek üstüme alınmadım ama yıllarca söylediklerimin haklılığını acı acı bir defa daha gördüm, devlet perişan halk perişan, imparatorluk perişan ama cennettekimekan! Padişah zevk peşinde...

    Yanıtla (24) (13)
  • Kemal KAPLAN / 27 Ağustos 2023 19:41

    Peki 1923-1950 döneminin uluları nasıl eğleniyordu. Onları da öğrenebilsek acaba gene kimi efsanelerin sonu gelecek mi? Merak ediyoruz mu? Yoksa tarihe çifte standartla mı bakıyoruz? Birileri bir şey yapınca kötü birileri yapınca "ama o şundan yapıyor" mu

    Yanıtla (26) (47)
  • Akyazı'lı / 27 Ağustos 2023 21:58

    Sindiremediginizde bu ya zaten 1923-1950 arasındakiler yaşadıklarını saklamak riyakarligina düşmediler. Siz gerçeği değil istediğinizi duymak istiyorsunuz bugün olduğu gibi

    Yanıtla (37) (10)
  • İbrahim Hanif / 28 Ağustos 2023 00:00

    Onlar iki yüzlü siyaset ile din alıp satmiyordu. Ne ise o idiler!

    Yanıtla (29) (6)
  • OkurM / 28 Ağustos 2023 01:55

    Bize okullarda daha farklı anlatmaya çalışıyorlardı. Kosk ve icindekiker tabu idi. Makbule hanım ve beyinin yemekten sonra hangi şarab içilir, hangi pahali yemek ne ile yenir vs dersleri aldığı ama yine de kafasına göre takıldığı vs... o yıllarda harblerden cikildigi icin halk köylerde ot yiyordu... eşek vergi memurlarınca götürülmesin diye yatakta hasta baba olarak saklandığı yıllar...

    Yanıtla (11) (18)
  • Brahma / 28 Ağustos 2023 10:19

    Nasıl bir ayar verdiyse, adamlar yüz yıl oldu çıkaramadılar. Akıllarından hiç çıkmıyor.

    Yanıtla (5) (0)
  • Turgay / 28 Ağustos 2023 10:44

    Onların canı sağolsun. Vatanı kurtarmışlar ve yediklerini içtiklerini gizlememişler kimse de onlara cennetmekan filan dememiş. adamın en büyük zevki Çorum leblebisi ile rakı içmek. Ya ondan öncekiler ve şimdikiler ne yapıyorlar aynısını yapıyorlar devleti borçlandırıp kendi saltanatlarını sürdürüp saraylarında adını bile bilmediğimiz meyveleri, yemekleri yerken halka da porsiyonlarınızı küçültün buyuruyorlar. Yakındır bir Düyyun u Umumiyemiz eksikti o da gelir.

    Yanıtla (12) (1)
  • Turgay / 28 Ağustos 2023 16:02

    Bir konuyu bilerek göz ardı ediyorsunuz bir taraf imparatorluk batarken sarayda zevkü safa derdinde öteki taraf ömrü cepheden cepheye koşmakla geçmiş sonunda bağımsız bir devlet kurmuş sonrada leblebi ile rakı içmiş. Bu ikisini ne tarih ne de insanlık mukayese edebilir.

    Yanıtla (4) (2)
  • Oku / 28 Ağustos 2023 18:02

    İlkokul bilgileri ile bu kadar tabi.. Fahrettin Altay ve uşağı başta kemalistlerin anılarını okuyun. Objektif tevilsiz önyargısız. Bakalım neleeer varmış. Mahmut goloğlunun serisi de.

    Yanıtla (1) (1)
  • Yılduz / 28 Ağustos 2023 18:27

    O ikinci dünya savaşı 1940 yılları hikayesi

    Yanıtla (0) (0)
  • Okur / 28 Ağustos 2023 05:04

    Fahrettin Altay köşke davet eder paşa. Kolunda uyuşturucu morlukları olan dansöz uzun süre köşkte kalır. Devlet erkanı ile her yerdedir. Alafrangadan gösterileri birden alaturkalıkları döner. Komedi. Elçinin kızı ile dans skandala dönüşür. İran şahsına sunulan gösteri skandal ötesidir. Da sözden sofrada kiler çıplak kalmasını ister. Paşa yok der. Kültür başka şey canım.

    Yanıtla (4) (10)
  • Meraklı / 28 Ağustos 2023 05:49

    "Türk olmadıklarını bildiğimden pek üstüme alınmadım" bu faşist kafa ile bir imparatorluk kaybettik sıra cumhuriyette üstünüze alınmadığınız şeyi tahmin ediyorum da üstünüze alındığınız şeyi de açıklasanız da öğrensek

    Yanıtla (4) (5)
  • Zenci Musa / 28 Ağustos 2023 12:01

    TURK OLMADIKLARI...evet, Osirus çadırından gelmisler, Osmanli Impratorlugu zaten Osirus göktasi ile cok evvelden gelmis diyor bazıları.

    Yanıtla (0) (5)
  • Zenci Musa / 28 Ağustos 2023 15:57

    Doğruyu TAM SOYLEMEK gerek.Bugun Anadolu'da kimin nesli saf'tir..3 Kıtada at koşturmus.Milyonlarca farklı kokenler ile ic,içe geçmiş insanlar bundan daha doğal ne olabilir..TURK MİLLETİ'ni gercekten seviyorsak yapilacak olan cok basittir.*Herkes işini,vazifesini en iyi yapmali ya da yapilmasina yol açmalı..Cok SEVMEK BUDUR..Ispatida budur..kalani boş,bombos sadece laf.**Osmanliya gelince çocuklar devrinin en Bilginlerinin terbiyesinde olurlardi..Kahvehane dedikodulari bilgi degildir...

    Yanıtla (4) (3)
  • İ. Keskin / 28 Ağustos 2023 15:10

    Devletimizin borçları (1876-1909 II Abdulhamit Han'dan intikal eden) 141 milyon Altın Lira imiş, Sonraki hükümetler dönemimde 153,7 milyon Altın liraya yükseldi. Devleti Aliyemiz bu borcun 46,2 milyon altın lirasını ödeyebildi. Tazminat borçları ise olarak Kars, Ardahan, Artvin, Batum, Doğubayazıt ve Abazya Çar'a devredilerek ödenmişti. Türkiye Cumhuriyeti II Abdülhamit Han ve sonrası Osmanlı borçlarını 107,5 milyon altın lira olarak devraldı 1954 te ödedi ve bitirdi.(107,5 m.X11500Tl=1237T,

    Yanıtla (4) (2)
  • İ. Keskin / 28 Ağustos 2023 10:27

    II. Abdülhamid Han tahta geçtikten sonra(1876-1909 tarihleri arası 33 yıl) kaybettiğimiz topraklarımız: Mısır, Sudan, Habeş vilayetleri (Eritre, Cibuti, Kuzey Somali toprakları), Tunus, Sırbistan, Karadağ, Dobruca, Romanya, Bulgaristan, Girit, Kıbrıs, Artvin, Kars, Ardahan, Batum, Doğubayazıt, Bosna-Hersek ve Kotur şehri (5 milyon km2).

    Yanıtla (10) (2)
  • OkurM / 28 Ağustos 2023 12:14

    Bunların önemli kısmı, kabul edin etmeyen, darbeci mithat paşa'nın osmanliyi yeniden büyüten adam olma heveslerini ürünü olarak giriştiği maceralar sonucu kayb edildi. Abdülhamid bundan dolayi ipleri eline aldı... Abdülaziz döneminde bu adamların tiynetini izliyordu... günü gelince idareyi eline aldı. Hakikaten 30 sene huzur sükun ve gelişme dönemi oldu. Ama propaganda ya karşı yetersiz kaldı. Kader hükmünü icra etti... Toprak kaybının ne olduğunu Abdülhamid gidince gördü memleket...

    Yanıtla (0) (7)
  • Zenci Musa / 28 Ağustos 2023 14:27

    12;14.*Matematiksel bakinca KIMSE DURDURAMAZDi,,Osmanlinin çöküşünü çünkü karşı taraf 300 yıllık sürat (gelismislik) almis devasa gucle geliyor..1689'dan beri patakliyor,,niye anlaşılmıyor bu..misal:Eskiden mahalle bakkali vardi..Super Marketler gelince kiyida,köşede kaldılar..Fesli atti,tuttu olmuyor o öyle..Yine Hz.Şah'i Rusul s.a.v.okuyun (dusunerek) Sunnetleri*,,strateji,diplomasi,istihbarat,sosyal refah,hur irade vd..,Ashabi Suffe Kurmay Akademisi idi ve kimse DURAMADI KARSIMIZDA..Vesselam.

    Yanıtla (3) (1)
  • Okur yazar / 28 Ağustos 2023 14:18

    Yıldıray kardeş yazı için teşekkürler çokça ancak yıktın perdeyi eyledin viran sahibine haber verirler hemanaaan. Çok bozulacak bazı vatan kurtaran aslanlar bu yazına, Bir sürü para harcamıştılar bir imaj için sultana.! Kokuşmuşlar kokuya alışmış olanlar aldırmayacaklar gerçi bu yazıya. Selam olsun senin gibi gerçeği ama sadece gerçeği yazarlara.

    Yanıtla (2) (2)
  • y magdala / 28 Ağustos 2023 14:16

    ne anlatmaya çalışıyorsun yıldıray allaşkına bi insan hem müslüman, vayanperver hem de hakim kültürün eserlerini sevemez mi hakim kültür doğu kültürü olsa tam tersi olurdu c.başkanlığı flarmoni orkestrası, devlet sanatçısı var da, saray tiyatrosu, tiyatrocusu neden olmasın ben de 5 vakit namaz kılıyorum film izlemeyi, müzik dinlemeyi seviyorum maddi şartlar uygun olsa evime sinema kurarım

    Yanıtla (2) (2)
  • İ. Keskin / 27 Ağustos 2023 19:55

    33 yıl gibi uzuuuun bir dönem tam yetkiye sahip olup Devletimizi kurtaramamış bir padişahımız..

    Yanıtla (7) (7)
  • Harcırah / 28 Ağustos 2023 14:12

    Abdülhamit döneminde yapılmış iyi şeyler Abdülhamit’e yanlış şeyler muhaliflere aittirler! Tanıdık geldi mi?

    Yanıtla (2) (4)
  • okur / 28 Ağustos 2023 13:30

    Teşekkür ederim sayın yazar. Aydınlatıcı bir çalışma.

    Yanıtla (2) (1)
  • OkurM / 28 Ağustos 2023 12:31

    Kararda günlerdir Abdülhamid rüzgarı var. Herkes onun mithat paşa ve ecnebi bir ismi daha oldurttugunu iddia edip duruyor. 30 senede iki infaz iddiası var. Ondan önceki mithat paşa darbe hükumetinin cinayet sayısı? Ülkeye açtığı gaileler? Abdulhamidden sonraki ittihat terakki hukumeti dönemindeki infaz ve cinayetler hatta katliamlar sayısı? Ve kayıplar?... biraz akıllı mantikli insafli olun ya...

    Yanıtla (2) (8)
  • bilmezkişi / 28 Ağustos 2023 13:06

    demek ki inancımıza göre 2 kişiye kadar adam öldürmek caiz, fazlası problem... Dünyada bir örneği olmayacak vaka: perde ardından opera izlemek, sevabını bildiğiniz her adamın, günahını da kabul edemezseniz, sadece gülünç olursunuz !

    Yanıtla (4) (3)
  • Zenci Musa / 28 Ağustos 2023 13:15

    O şunu demiş, beri ki bunu yapmış kök sebeb onemli,,bunlar sonuçtur ve düz tarih ezber bilgisidir.Şahitleri dinleme olanağı yok çünkü,,**Osmanli buyurken 12,13,14 asirlarda karşı tarafta da farkli entrikalar dönüyordu çünkü KÖK SEBEB bağnazlık,derebeylik ve kilise hakimiyeti altında cehalet icinde idiler.Terse dönünce bu sefer bizde başladı bozulma..KÖK SEBEB onemli sonuç degil.Kiyamete kadar anlatılsa yine de anlaşılmaz.Lazim olan,,Akil,Düşünme,Bilgi ve uretim ile sosyal adalet,*bu kadar basit.

    Yanıtla (4) (0)
  • Ahmed 61 / 28 Ağustos 2023 13:25

    Teşekkürler okurM

    Yanıtla (2) (4)
  • EbuAhmet / 28 Ağustos 2023 13:24

    Ne olmuş yani, şimdi de sarayda ibo tatlı, Kibariye,cengiz kurdoglu, y,Bingöl gibi A sınıfı sanatçılar var. Değil mi yani?Bu İtalyan, boğazdaki yalisinda röportaj vermiş, o yalıyı da padişahımız efendimiz mi kendisine ihsanda bulundu acaba?

    Yanıtla (3) (5)
  • Karar Okuru / 27 Ağustos 2023 21:49

    Kitap mı bu yazdığınız, gazete makalesi mi?

    Yanıtla (1) (24)
  • karar okuru / 28 Ağustos 2023 02:08

    Sana zorla mi okutuyorlar? Uzun bulduysan okuma ama hakaret de etme. Emege saygi duy. Tek bildiginiz isinize gelmeyen herseyi karalamak.

    Yanıtla (17) (3)
  • Karar Okuru / 28 Ağustos 2023 12:55

    Hakaret nerede?

    Yanıtla (4) (2)
  • Karar Okuru / 28 Ağustos 2023 13:07

    Ben yazıdaki bilgilerin hepsine katılıyorum. Kendim zaten eski bir arşiv çalışanıyım. Ama yazıyı çok uzun bulduğum için o eleştiri cümlesini yazdım. Bu arada tanımadığınız birine cevap yazarken "siz" demeyi öğrenin. Selam.

    Yanıtla (4) (3)
  • Sarhoş pilot / 28 Ağustos 2023 13:02

    Tarih diye anlatılan şeyin birçok yalandan ibaret olduğuna inanıyorum. Yaşadığımız eski günlerin bile tarihe not düşümleri gerçekleri yansıtmıyor. Örnek: 28 Şubat dönemi. Resmi tarihe göre ordu post-modern darbe yaptı. Araştırılması gereken gerçek: Darbe yaptılarsa neden dönemin başbakanını anayasal düzeni değiştirmeye çalışmak tan mahkemeye çıkarmadılar? Yoksa öncesinden anlaştılar mı? Oğlunun bopculara desteğini de unutmazsak deştikçe konu hayli ilginç hale gelir.

    Yanıtla (5) (2)
  • Öğretmen / 28 Ağustos 2023 12:26

    Abdülhamit'in sarayında Stravolo ailesi... Bugünün sarayında Kibariye... Kalite farkı, kültür farkı, sanata bakış farkı.

    Yanıtla (8) (4)
  • OkurM / 28 Ağustos 2023 12:23

    Saray halkının İtalyancası bu kadar iyi miydi?

    Yanıtla (1) (1)
  • Kemal KAPLAN / 28 Ağustos 2023 09:40

    Öyle anlaşılıyor ki herkesin-herkesimin bir putu var. Birileri için Abdulhamid birileri için Atatürk. Hatadan münezzeh-her yaptıkları doğru. Bir tarafı kötüleyen diğer tarafın aynı yaptıklarına kılıf buluyor...

    Yanıtla (6) (2)
  • OkurM / 28 Ağustos 2023 12:17

    Abdülhamid put falan değildir. Şamar oğlanı ettirmek istemiyor onu halkımız. Mithat paşa dönemi ve Enver-talat-cemal üçgeni arasında Abdulhamidle geçen 30 yıl bir saadet asrıdır. Onun öncesi ve sonrası: Cinayetler, savaşlar, kayıplar vs... istatistiklere bakın. Çamur atanlara bakmayın...

    Yanıtla (0) (8)
  • Emre / 28 Ağustos 2023 11:02

    Bir de Murat bardakçı yazısında İttihadçılar Babıali’yi basıp işbaşına geldiler; İttihad ve Terakki Partisi devletin tek sahibi oldu, Türkiye’de Abdülhamid’e rahmet okutacak bir baskı rejimi başladı, muhalifler ya öldürüldüler yahut gemilere doldurulup sürgüne yollandılar..." diye anlatmaktadır. Bu da şunu gösteriyor eleştiri yapıcı olmalı yıkıcı değil

    Yanıtla (2) (2)
  • OkurM / 28 Ağustos 2023 12:07

    Murad bardakçı muhtemelen biraz daha filtreleyerek anlatmıştır..

    Yanıtla (1) (2)
  • Zenci Musa / 28 Ağustos 2023 11:53

    16.asir ile Portekiz,İspanyollar ve ingilizler dunyaya açılmış ALTIN ÇALIYORLARDI..Ingilizler Hindistanin tabiri caizse memelerine (tum varlığına) yapışmış oluk,oluk iciyorlardi baldiri çıplaklar ise inegin kuyrugunun pesinde,Dunyaya Ikinci sefere Prens,Prenses gelecegim diye cani gonulden hizmette Efendilerine.Bu zenginlik ile,,Bizi 1689'dan beri pataklaya,pataklaya Ankara onlerine kadar geldiler..isin geri kalani Tarihi MAGAZIN,bazi takkeli ve şapkalilarda lay,lomlarda ve hala cok ilginc.

    Yanıtla (2) (1)
  • Karar Okuru / 28 Ağustos 2023 11:42

    Bravooo Yıldıray bey, tam bir arşivlik yazı. Kesinlikle saklayacağım.

    Yanıtla (2) (0)
  • Hasan / 28 Ağustos 2023 11:14

    Ingilizler sarayın ve ahalisinin tüm anlarını yeme,içme, uyuma,resmî ve gayr-ı resmi bütün görüşmelerini,kadınları,çocukları v.s en ince ayrıntısına kadar yazmış ve arşivlemiş,bizim saray ahalisi sanki hepsi mübarek iyi olanı hamaset ile anlat işine gelmeyeni sakla ve gizle şimdikiler de aha o ağa-babalarının izinde

    Yanıtla (4) (1)
  • Kahramanmaraşlı / 28 Ağustos 2023 11:09

    Tarih ve tarihi şahsiyetler bize çok yanlış okutulmuş. Aslında bugünkü yaşa dıklarımız geçmişin bir kopyası

    Yanıtla (1) (1)
  • okur / 28 Ağustos 2023 10:51

    çok uzun olmuş Kulaklarımızdan duman çıktı, muktedirleri eğlendirmekten. Tarih değişse de makus talihimiz hep aynı, biz sıradan tebanın...

    Yanıtla (1) (0)
  • GİRESİNLİ / 28 Ağustos 2023 10:41

    Şu günümüze ne kadar da benziyor.Ülkemde epeyce bir kısım halk çağın imkanlarına göre açlık ve sefaletle yaşarken ;
    Malazgirtte otağ kurup,saray inşa edip,okçuluk alemi düzenleyerek Türkiye Yüzyılı masalları, hayalleri satmak.
    Aslında parası olan yabancılara satılan vatandaşlıklarla saltanatı sürdürmek...
    Adaletsiz iktidar ancak zulüm ve bitişi getirir.

    Yanıtla (8) (2)
  • Litrelik / 28 Ağustos 2023 10:20

    Bizim yeni Osmanlıcılar, Osmanlı’nın değil, 19. yy da Osmanlı padişahlarının yaptığı reformlara karşı huzursuzluk yaratan fanatiklerin devamıdır. Şaşıracak bir şey yok

    Yanıtla (5) (1)
  • Karar okuru / 28 Ağustos 2023 09:47

    Gündemin gündemimizdir!

    Yanıtla (0) (0)
  • Mustafa / 28 Ağustos 2023 09:42

    Emek ve bilgi dolu yazı. teşekkür ederiz Yıldıray Bey

    Yanıtla (6) (1)
  • Ulas-Ali / 28 Ağustos 2023 09:20

    Bu ,derin ve bilgi dolu arastirma yaziniz icin Tsk. Umarim bu yazinizi "Yakisiklilar da"okurlar..

    Yanıtla (3) (0)
  • Kemal KAPLAN / 28 Ağustos 2023 08:59

    AKYAZILIYA Karanbekir,Orbay,Cebasoy,Bele gibi tasfiye edilen kahraman komutanlar....Saçma sapan sebeplerle...

    Yanıtla (0) (4)
  • Okur / 27 Ağustos 2023 15:45

    Abdülhamid’in çarpıtılması bir yana 19. Yy’da gerçekte neler olduğundan haberimiz bile yok hissiyatı yaşıyorum. Harika yazı için teşekkürler

    Yanıtla (27) (4)
  • Abdullah / 27 Ağustos 2023 20:43

    1923-50 arası gibi... değil mi?

    Yanıtla (3) (17)
  • Düşünceli / 28 Ağustos 2023 04:36

    Ne alaka!

    Yanıtla (5) (1)
  • Abdullah / 28 Ağustos 2023 08:57

    Biraz tarih okursanız (sadece resmi tarih değil) göreceksiniz...

    Yanıtla (0) (6)
  • Abdullah / 28 Ağustos 2023 08:55

    AKYAZILIYA.. 1923-1950 ARASINI resmi tarih haricinde okumaya çalış.. Muhtemelen zihin konforun biraz bozulacak. Seçimler-atamalar-öldürülen çok kaliteli insanlar-düzmece mahkemeler...musikinin bile yasaklanması...Abdulhamit döneminden çok daha sert bir dönem...

    Yanıtla (1) (5)
  • Ali / 28 Ağustos 2023 08:50

    Yüce diye bilinenler cüce oldukları ileride yazılacaktır.

    Yanıtla (3) (1)
  • Aynasız / 28 Ağustos 2023 08:24

    Cumhuriyetçiler yada Atatürkçüler Abdülhamit i hiç bir zaman tiyatro, opera, müzik yada içtiği içki nedeniyle, yani yaşam biçimi ile suçlamadılar dolayısı ile siz cumhuriyeti kuranlara bakın türünden savunmalar saçmalık ve gereksiz olmuş. Zaten savunulması gereken bir durum da yok, o kişinin özel hayatı.

    Yanıtla (5) (0)
  • Kemal Tahaoğlu / 28 Ağustos 2023 07:59

    Çok emek verilmiş bu güzel yazı için çok teşekkürler. Abdulhamit için boş boş konuşmak ( olumlu veya olumsuz) yerine böyle belgeleri olan bilgilere ihtiyacımız var. Yeniden teşekkürler..

    Yanıtla (4) (0)
  • k.okur / 28 Ağustos 2023 07:41

    araştırmacılara teşekkür ederiz. yakın tarihi bilmek çok önemli. bize sultan diye sunulan nice paspas olan kişileri öğrenmek adına.

    Yanıtla (2) (1)
  • Karar okuru / 28 Ağustos 2023 06:38

    Yıldıray bey belgeleriyle önemli konulara değindi!

    Yanıtla (6) (1)
  • karar okuru - atd / 28 Ağustos 2023 04:32

    bu yazının, herhalde dizi oyuncusu abdülhamitin sıkı bir hayranı olan, sanattan bihaber yakışıklı bir gazetecinin (!) devletin opera ve balesi mi olur, bizim kültürümüzde olmayan bir şeyi koskoca türkiye cumhuriyeti neden sahipleniyor konulu yazısına karşı kendisini bilgilendirme ve ona ithaf edilme amacıyla yazıldığını düşünüyorum. kendisi son osmanlı tarihini bilmeden, okumadan, araştırmadan sadece şimdiki trt dizilerinden izleyip, özümseyip yorumluyor da...

    Yanıtla (10) (1)
  • Okurfokur / 28 Ağustos 2023 02:14

    Tarihler yazıyor ki....1900'lerin başında istanbul'da terör estiren fehim paşa abdulhamid2'nin himayesinde idi. Abdulhamid2'nin baş hafiyesi idi. Beraberindeki ahlak fukarası silahlı adamlarla cürüm işleyip duruyordu. Halkın ırzına dahi tasallut ediyordu... abdul2 tahttan düştükten sonra fehim paşa canından endişe ederek bursa'ya kaçtı. Yenişehirde halk tarafından yakalanarak linç edildi...stalin'in beria'sına ne kadar benziyor değil mi?

    Yanıtla (9) (0)
  • Osman / 28 Ağustos 2023 02:12

    Yıldıray beye tebrik ve teşekkürlerimi sunarım. "işte araştırmacı gazetecilik örneği" denecek harika bir yazı. Abdülhamit'in kamuoyunda bilinmeyen (varsa) başka yönlerinin de eklenerek, kitap halinde yayınlanması çok yararlı olur.

    Yanıtla (7) (0)
  • Musta / 27 Ağustos 2023 21:03

    "Padişah için operanın sonu değiştirilir. Violetta’nın doktor tarafından iyileştirildiği yeni bir mutlu son yazılır." Anladınız siz onu

    Yanıtla (9) (2)
  • OkurM / 28 Ağustos 2023 01:49

    Küçük yaşta hastalıktan vefat eden kızını hatirlatmamasi icin nezaketen sanatçı değiştirmiş olmalı. Insani yön...

    Yanıtla (5) (1)
  • Okur / 28 Ağustos 2023 00:13

    Makaleyi okurken aklıma Hacı Yakışıklı geldi.Keşke düşüncelerini ifade etmeden önce siz değerli yazar gibi biraz araştırma yapsaymış

    Yanıtla (6) (2)
  • JonBut / 28 Ağustos 2023 00:04

    Osmanlının en büyük başarısı, kendinden olmayanlara verdiği değerdir, Islam dahil.

    Yanıtla (13) (4)
  • Okurfokur / 27 Ağustos 2023 23:12

    Ekleyelim: konyak içermiş. Konyağın %35-40'ı alkol...osmanlı bankasindan parasını faiziyle talep ettiği bir belge var...ilk büyük fabrikasyon bira imalatına ruhsat veriyor...ilk resmi genelev onun zamanında açılıyor...borsada oynuyor (insider trading meselesi) flora cordier ve mithat paşa cinayetlerinde muhtemel azmettirici...kendisine bağlı kabadayılarıyla (zamanın sedat pekerleri) tedhişatta bulunuyor...

    Yanıtla (17) (4)
  • Okurfokur / 27 Ağustos 2023 23:02

    Hey gidi koca sultan, kimbilir umur-u millet yolunda ne çileler çektin ki teselli namına kendini tiyatrolara vurdun...ağğğğh ağhhh....

    Yanıtla (8) (0)
  • OKUR / 27 Ağustos 2023 22:46

    Yazı güzel Emek verilmiş Hâlâ böyle yazılar okuyor olabilmek nedense lüks geldi

    Yanıtla (8) (1)
  • okur / 27 Ağustos 2023 22:29

    Satırda sık, zamanda seyrek yazıyorsunuz, amma velakin yazıyorsunuz. Tebrik ederim. Arturo'yu ilk olarak bir şan hocasından dinlemiştim Haydn ve müzisyenlerinin Esterhazy sarayındaki uzun yılları bahsi geçerken, Merak ettim tabii ama peşine de düşmedim. Saray yaşam ve kültürü tebaanın sandığından farklı ve büyük ölçüde mahremiyetle çevrili, korunaklı. Keşke modern saraylar hayatı bu denli yontulmuş, edit edilmiş bilgilerle manipüle edemese de gerçek hikayeler dinlesek, öğrensek ve aydınlansak

    Yanıtla (4) (0)
  • eşref bey / 27 Ağustos 2023 22:14

    Emeğinize sağlık şahane bir yazı

    Yanıtla (4) (1)
  • D Hakkı / 27 Ağustos 2023 22:02

    Yıldıray bey kardeşim , çok değerli bir belgesel yazı olmuş. Abdülhamit in sanat sever özellikler taşıdığını ,müziğe olan yaklaşımının taktir edilesi olduğunu herkesin gözüne soktunuz. Hamasi lakırtıların öznesi olan Abdülhamid Han ın şimdiki devlet adamlarını görse 'yüzüne bakılmaz Türk' damgasını hemen vururdu.

    Yanıtla (8) (1)
  • Kaptan / 27 Ağustos 2023 21:36

    Yıldıray Bey; yine harika bir yazı . Herzamanki gibi bir yazar pir yazar. a bunları kim okur ki?

    Yanıtla (6) (2)
  • Ratio / 27 Ağustos 2023 21:05

    Batılılaşmanın merkezinde saray vardı. Padisahlar özel hayatlarında alafranga hayatı özümsemiş olarak, batı kültüründen keyif alarak yaşıyorlardı. Sadece saray değil. Yüksek dereceli asker ve memurlar da hakeza. Atatürk, saray ve yalılarda çekingen tarzda yaşanan bu hayatı faş etti. Halka buyurun siz de alın dedi. Hatta bu uğurda pek çok zoraki işlere imza attı. Radyolarda alaturka müziği yasaklamak ve şapka kanunu gibi absürt işler. Çekingen asrileşmeden jakoben asriliğe..

    Yanıtla (13) (4)
  • Ahmet / 27 Ağustos 2023 20:49

    Bir kac anektodda ben ekliyeyim .Abdulhamit meyve likoru icerdi.soran olursa bu icki degil derdi.sherlock holmes gibi unlu romanlari yeni baskisi ciktiginda ilk nushalarindan birini hemen istanbul'a getirtirdi.30 sene paranoya icinde saray dan cikmamis bi insana bu kadarini cok gormemek gerek.

    Yanıtla (3) (2)
  • Okur / 27 Ağustos 2023 20:47

    Fahrettin Altay ın anılarında misafir kaldığı köşkte anlattığı alafrangadan çalışmaları sözlerinden sonra aniden geçilen alaturkalıkları hatırladım. Tüm devrimleri batıdan alanların batı kültüründen uzaklığı aşikar. Kadronun büyük bölümü de. Zihin ve kültürel kod yoksa şekilci lik kalıyor. Hala şekilci..

    Yanıtla (0) (0)
  • okur / 27 Ağustos 2023 20:44

    1920 ler de Cumhuriyet ve Modernlesme demekkki Atatürkle baslamamisti. Cikar carismasinda Atarürke bir muhalif gerekiyordu, Bu da Osmanlinin Sultanlari. Simdilerde daha iyi anliyorum, Atatürk degilde bir baskasi olsaydi, Türkiye daha hizli modern Hukuk devleti olabilir miydi. Ya da Atatürk bunu en hizli yapabilecek kisi olduguna karar verildi ve basa geririldi. Gücü eline aldiginda ise ilk isi hanadani sürgüne göndermek oldu. Hanadan sprgüne göndermese ve hansdanin gücü ile moderlesmeseye de

    Yanıtla (2) (6)
  • Okur / 27 Ağustos 2023 16:08

    Yüz yıl öncesinde sarayın nasıl eğlendiğini öğrenebiliyoruz. Ama bugünün saraylıları nasıl eğleniyorlar acaba, herhalde bilmek mümkün değil. Onlar da yüz yıl sonra ortaya çıkar. O zaman da birileri başka hikayeler anlatır. Belki Ankara Operasını kafes arkasından izliyorlardır.

    Yanıtla (16) (5)
  • Adem / 27 Ağustos 2023 20:38

    Pudra şekeri partileri.

    Yanıtla (7) (2)
  • Deli / 27 Ağustos 2023 19:37

    bırakın Osmanlıya ugrasmayi gidin Anıtkabir'e. Allah tan korkun.

    Yanıtla (1) (22)
  • HAYRETI MUCIP / 27 Ağustos 2023 17:21

    Bu uzuuun ! yazıyı büyük bir merak ve hayretler içinde ibretle okudum, önce Yıldıray kardeşimize teşekkür ederim. Ve ikincisi olarak ; Osmanlı sarayının, gerçekten nasıl bir yer olduğunu bu yazı vesilesiyle bir kere daha teyiden anlamış oldum!

    Yanıtla (18) (3)
  • HAYRETI MUCIP / 27 Ağustos 2023 19:05

    Valla yorumumun kibarlığına doğrusu ben de hayret ettim , bravo bana !

    Yanıtla (4) (1)
  • Adnan Topuz / 27 Ağustos 2023 19:00

    Ulu Hakan veya Kızıl Sultan demeden tarihi olayları olduğu gibi yansıtabilmek önemli.

    Yanıtla (6) (1)
  • hüseyin adıyaman / 27 Ağustos 2023 18:53

    değerli yıldıray bey her biri bir kitap araştırması sadedinde olan bu makalelerinizi lütfen kitap haline getirin de insanımız hem faydalansın hem de araştırmacı gazeteciliğin ne olduğunu görsün.

    Yanıtla (6) (2)
  • Tegin / 27 Ağustos 2023 18:02

    Muhteşem bir araştırma yazısı. Keşke hafta içi ve erken saatlerde yayınlansaydı.

    Yanıtla (2) (3)
  • Tarafsız / 27 Ağustos 2023 17:01

    Milletin hayalindeki Abdülhamit i öldürdün Yıldıray bey diyeceğim de... Yok öldüremezsin. Bizim millet bu kadar uzun bir yazıyı okumaz!

    Yanıtla (48) (3)
  • Ömer Özütemiz / 27 Ağustos 2023 16:50

    Çok kapsamlı ve belgeli yazı• günümüzde nadir bir tür Özledik böyle yazıları.. haaa komik olan smooti’li ejder tatlısı ile, davulu delen Jaguar

    Yanıtla (19) (3)
  • Okur / 27 Ağustos 2023 16:10

    Keşke Osmanlı devam etseydi de demokrasi gelseydi. Yeni saray hiç eğlenceli değil.

    Yanıtla (22) (5)
  • Okur / 27 Ağustos 2023 15:59

    Harika bir yazı. Teşekkürler.

    Yanıtla (17) (3)
  • Hakan / 27 Ağustos 2023 15:52

    Ya bu adam bu ulkeye cok, muhtesem bir arastirma olmus. Bazilarinin ezberi cok kotu bozulmus.

    Yanıtla (22) (4)