“Aday Kılıçdaroğlu, Esselamü aleyküm…”

İlk dört partisi laikliğe karşı eylemlerin odağı olmak suçlamasıyla kapatılmış Milli Görüş’ün son partisi Saadet Partisi’nin genel merkezinin önü…

Soğuk havada çoğunluğu CHP’li olan kalabalık İzmir Marşları okuyarak, arada “Türkiye laiktir laik kalacak”, “Hak, Hukuk, Adalet” diye bağırarak Kılıçdaroğlu’nun adaylığının açıklanmasını bekliyor.

Saadet Partisi’nin içindeki salonlarda olan biteni izleyen partililer arasında yeşil sarıklı, beyaz sakallı amcalar var.

1.jpg

Fotoğraf: Gizay Dulkadir

İçeriden bahçeye yayılan yine mi kriz haberi, Meral Akşener’in koridorlardan duyulan “Yeter” sesi, çıkış için hazırlanan araç ve Davutoğlu’nun uzun yıllar hasım toplulukları barıştırmak için kullandığı diplomatik yetenekleriyle yazdığı maddeden sonra nihayet imzalar atılıyor.

Adayın açıklanmasına yakın, Saadet Partisi genel merkezine beyaz duman misali dev bir Atatürk ve Türk Bayrağı asılıyor.

Heyecan yükseliyor. Liderler çıkıyorlar. İki eski AK Partili, bir eski MHP’li, bir DP’li, bir SP’li ve bir CHP’li.

10 yıl önce burada ittifak için yan yana dizilen liderlerin yan yana gelme ihtimali dünyaya göktaşı çarpma ihtimalinden biraz daha yüksekti.

Adayı açıklama görevi ev sahibi Temel Karamollaoğlu’nda.

Kader ağlarını ille kendi örmek, Türkiye’yi barıştırmak istiyor sanki.

Heyecanla onu izleyen kitlenin büyük bir çoğunluğu muhtemelen Karamollaoğlu’nun adını ilk kez Sivas Katliamı sırasındaki Refah Partili Sivas Belediye Başkanı olarak duymuş olmalı.

Millet İttifakı’nın Cumhurbaşkanı adayı, eğer seçilirse Türkiye’nin ilk Alevi Cumhurbaşkanı olacak Dersimli Kemal Kılıçdaroğlu’nun adını o anons etti.

Sonra Karamollaoğlu, herkesin Berat Kandili’ni kutladı, adaylığın hayırlı olması için ettiği duaya az önce “Türkiye laiktir laik kalacak” diye bağıran kalabalık hep beraber “Amin” dedi.

Kandil ve soğuk yüzünden konuşmasını kısa bitirdiğini söyledi ve sözlerini onu dinleyen kalabalığın veda ederken duymaya pek de alışık olmadığı bir şekilde bitirdi:

“Esselamün Aleyküm”

Buradan geçilen CHP genel merkezine, tek parti CHP iktidarında 12 yıl boş yere hapis yatmış Nazım Hikmet’in “Dostların arasında, güneşin sofrasında” dizelerinin muhafazakarlaştırılmış bir versiyonu asılmıştı: “Dostların arasında, Halil İbrahim Sofrasında”

Kılıçdaroğlu, ilişkileri artık ihanet ve sadakat arasında gidip gelen bir Yunan tregedyasına benzeyen belediye başkanları, yeni Cumhurbaşkanı Yardımcısı adayları İmamoğlu ve Yavaş ile birlikte kürsüde konuştu.

Emine Şenyaşar’dan Sinan Ateş’in eşine kadar helalleşme ziyaretlerinde görüştüğü, adlarının birlikte anılmasına alışık olmadığımız isimlerle birlikte aday olduğunu söyledi.

Mütevazi hatta amatör denebilecek bu aday açıklama töreni doğal şartları içinde Cumhuriyetin 100. Yılı için özel olarak hazırlanmış bir Türkiye mozaiği gösterisine döndü.

Üzerimize semboller yağdı.

Millet İttifakı’nın cumhurbaşkanı adayı olarak Kılıçdaroğlu’nun adının Saadet Partisi genel merkezinden açıklanmasına İslamcı eleştiriler de geldi.

Ama o eleştirileri getirenler 1974 yılında Erbakan’ın Ecevit ile kurduğu CHP ve MSP koalisyon hükümetini unutmuşa benziyordu.

Ve tabii o koalisyon protokolünün 3. maddesinde ne yazdığını da:

“CHP-MSP koalisyon hükümeti kırgınlık ve acıları gidererek, bütün geçmişin bir yana bırakılmasını; karşılıklı bağışlama ve hoşgörüye dayanan bir kardeşlik ortamının kurulmasını ilk görev sayar.”

Ecevit’in Başbakan, Erbakan’ın Başbakan Yardımcısı olduğu hükümetin ömrü 10 ay sürmüştü ama bu 10 aya iki Kıbrıs Barış Harekatı ve bir Genel Af sığmıştı.

1995 seçimlerinde tüm seçim kampanyasını Refah Partisi karşıtlığı ve laiklik şampiyonluğu üzerinde kuran Atatürk’ün kızı rollerindeki Çiller ile bir yıl sonra yine Erbakan’ın Refah-Yol’u kurduğunu da artık pek az insan hatırlıyor olabilir.

Ama yine de ülke mevsim koşullarının üzerindeki bu uzlaşma ikliminin, bünyesi bu havalara alışık olmayanları çarpması gayet normal.

Çünkü son üç gün bir tarafa, Türkiye 100 yılda da bu noktaya kolay gelmedi.

Cumhurbaşkanı adaylığı nihayet ilan edilen Kemal Kılıçdaroğlu’nun bir paragraflık hayat hikayesi bile 100 yıllık cumhuriyet tarihi gibi.

Devletin “medenileştirmek” için adını değiştirip, uçaklarla bombaladığı Dersim’de bu travmatik olaydan 10 yıl sonra bir pir ailesinde doğmuş, ailesi ona Atatürk’ün adını vermiş, yedi çocuklu yoksul bir memur ailesinden Cumhuriyet’in eşit eğitim fırsatlarıyla üniversite okumuş ilk kişi olmuş, Ankara’da SGK genel müdürlüğüne kadar yükselmiş ama kimliği yüzünden SGK genel müdürüyken bile 28 Şubat’ta askerler tarafından “Kürtçü, bölücü” diye fişlenmekten kurtulamamış…

100 yılın hem travmalarının hem de başarılarının birbirine karıştığı bir hikaye bu.

Ve bu hikayenin sonunda Cumhuriyet’in 100. yılında Dersimli bir Kemal’in en iddialı iki Cumhurbaşkanı adayından biri olması artık klişe bir kullanıma döndüğü için değeri düşen o sıfatla ifade edilmeyi hakkediyor: Tarihi…

Hatta isteyen ilahi adalet de diyebilir.

Üstelik bunu yapan kişi çok karizmatik bir lider, çok güçlü bir hatip de değil.

Yetenekleri konusunda da şüpheler var.

Ama müteahhitlerin bir telefon uzağında olmayacağı, gidip ondan rahatça herhangi bir konuda kayırma istenemeyeceği, gazeteleri arayıp köşe yazarı kovdurmayacağı, kendisini eleştirdi diye kimseyi hapse attırmayacağı, gücünü paylaşacağı herhalde açık.

Bunlar da çok hayırlı yeteneksizlikler.

Belki bu yeteneksizlikleri yüzünden arkasında medya ya da sermaye desteği yok.

Bunca yıldan ve tecrübeden sonra hala karizma, liderlik, hitabete aç PR ekipleri, anket şirketleri, analistler, ülkenin beyaz yakalıları genelde yanında değil karşısındaydılar.

Ancak yanına köşesine risksiz iki aday yerleştirilince içi rahatlayanlar oldu.

“Kazanacak aday” sözünden kastın kazanabilecek aday mı yoksa “kazanması gereken”, “kazanması istenen” aday mı olduğu belirsizleşti ama samimi olarak bundan endişe edenler haksız değiller.

Kılıçdaroğlu, ülkenin şu şartlarında riskli bir aday. Tam olarak bir Obama değil belki biraz Bernie Sanders.

Ama adının açıklanmasından itibaren etrafında beliren uzlaşma halesi eğer seçim kampanyasında iyi yönetilirse, ideolojik fireler verilmezse, Türkiye’de herhangi bir karizmatik, güçlü hatipten daha fazla kazandırabilir.

Çünkü iktidarın eli karizma ve hitabet konusunda çok güçlü ama uzlaşma karşısında uzun süredir söyleyecek bir sözü yok. En çalışmadığı yer burası.

Çünkü Millet İttifakı artık epey bir zamandır tek başına kazanan AK Parti’ye benziyor.

Neredeyse aday açıklama töreninde fonda 2011’de tek başına yüzde 50 oy alan AK Parti’nin seçim şarkısı “Aynı yoldan geçmişiz biz” çalınsa kimse yabancılık çekmezdi.

Zaten mesele de “kazanacak aday”da değil, kime kazandırmak isteyeceğine karar verecek seçmende bitecek.

Bu hikayenin sonu nasıl bitecek sorusunun cevaplanmasına iki aydan biraz daha fazla zaman var.

Ama tanık olduğumuz kısım iki şeyi şimdiden ortaya koydu:

AK Parti iktidarı artık her ne yaptıysa karşısında birbirine hiç benzemeyen insanları birleştirdi.

Ve Türkiye zar zor, ite kaka da olsa değişiyor, kutuplar yumuşuyor. Millet İttifakı sonuç ne olursa olsun cemaatler halinde yaşayan bir toplumun “millet” olmasına katkı yapmayı şimdiden başarmış görünüyor.

YORUMLAR (139)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
139 Yorum