Niye diyecek şey bulamıyorum?
Dün şafak baskınıyla hiçbir gazeteci gözaltına alınmadı.
Murat Ağırel'le Timur Soykan, önceki sabah gözaltına alınmıştı. Gece yarısı da adli kontrolle bırakıldılar.
Kara para aklama soruşturmasından tutuklanmış bir kişi, delille destekleyemediği tehdit ve şantaj suçlamalarında bulunmuş.
İki gazeteci, savcılıkla önceden belirlenmiş ifade randevusuna gidecekleri günün sabahında alınmışlardı. O kadar kolay mı, evet.
Hiç gözaltına alınmamaları gerekirken haftada üç imza ve yurt dışı yasağıyla bırakıldılar, yine de tutuklanmamaları sevindirdi.
Sanki olması gereken buymuş, hukukun normal işleyişiymiş, aslolan zaten tutuksuz yargılama değilmiş gibi sevinilir oldu. Buna itiraz edenler var. Ölümü gösterip sıtmaya razı edilmiş olmaya karşılar.
Bazı haberleri izlerken diyecek şey bulamıyorsunuz artık. En fazla bunun normal olmadığını söyleyebiliyorsunuz.
Sözün bittiği yer, diyenler çoğaldı. Demek artık hâkim hissiyat bu, kimse ne diyeceğini bilemiyor. Hukukçular bile şaşkın, hukuk bilgileri yetmiyor açıklamaya.
Nasıl anlatılır bu izah çaresizliği, bu söz yitimi?
Hani ünlü dolandırıcı Sülün Osman'ın, cezaevinde alın teriyle kazanma dersi verip üstüne bir de başkalarını dolandırıcılıktan yargılatmaya bir sözünün yettiğini düşünün, sözsüz kalırsınız ya... İşte öyle bir şey, nutkunuz tutulur.
Ya da bir film izliyorsunuz. 'Hem suçlu hem güçlü' temasını işliyor. Bir tür 'yavuz hırsız, ev sahibini bastırır' hikâyesi. Gaddarın mağdurdan rol çaldığı bir üste çıkma senaryosu. Kurbanına söz bırakmıyor, mağduriyet repliğini elinden alıyor, sanki kendi mağdurmuş gibi basıyor yaygarayı. Filmde olsa bile çıldırtan bir çaresizlik hissi vermez mi?
Söylenecek sözler bir yere kaybolmuyor aslında, durum karşısında kifâyetsiz kalıp anlamını kaybediyor sadece.
Epeydir yayılan bir duygu bu.
2022'nin son günü bile "çok diş sıktıran bir seneydi" başlığıyla yazmışım. Demek başlangıcı daha geriye gidiyor.
O sene Yeni Şafak'ta Mevlüt Uysal'ın iş takipçiliğiyle suçlandığı bir haber okumuştuk.
AK Partili eski İBB Başkanı'nı suçlayan haberde, "adrese teslim ihaleler yaptırıyor" deniyordu.
"Mevlüt Uysal'ın hukuksuz işleri" yazıyordu sürmanşette.
Ağzım açık kalmıştı. Bir anda nereden çıkmıştı bu yolsuzlukla mücadele gayreti, iktidara zarar verecekse her doğruyu söylemek hani caiz değildi, yoksa aralarında bir çıkar çatışmasından mıydı? Bizce hâlâ meçhul. Neyse ki arkası gelmedi, iki taraf açısından da hukuki sonuç doğuracak bir işleme konu edilmeden kapandı.
Çok şoklar yaşatmıştı 2022. İçişleri Bakanı Soylu'nun 'suçun şahsiliği'ni savunması da onlardan biriydi.
Bakan Yardımcısı Çataklı'nın kardeşi, FETÖ soruşturmasından aranıyor; haberleri üzerineydi.
İçişleri Bakanı'ndan şunları duymuştuk:
İhbar, aranma ve soruşturma, suçun işlendiği anlamına gelmez. Kararı, mahkeme verir.
Ayrıca kardeşinizin mahkeme kararından haberiniz de olmayabilir, nereden bileceksinz!
Hem kardeşlerinin suçu yüzünden, öyle iltisakı var diye başkasını yargılayıp cezalandıramazsınız, suç şahsîdir.
Soylu, yardımcısı Çataklı için geçerli bu temel hukuk kurallarını hatırlatmıştı. Ve İmamoğlu'nun, İBB'ye terörle iltisaklıları doldurduğu iddiasına devam etmişti. Tabii ki mahkeme kararına dayanmadan, hak getire.
Gelin de dumura uğramayın. Seneyi, ambale olarak tamamlamıştık.
Bruce Willis'e, 67 yaşında müzik ve sinema kariyerini bıraktıran afazi rahatsızlığıyla sınanıyoruz sanırdınız.
Afazi; söz yitimi, konuşma kaybı demekti.
Hastalığa yakalanmadan ve yıldırımla çarpılmışa, beyninizden vurulmuşa dönmeden de yaşanabiliyormuş.
Ne deseniz boştur ya artık, o deneyimden geçiyoruz işte.














