Trabzonspor sahaya “teknik direktörsüz” çıkmamalı
Hafta sonu Beşiktaş- Trabzonspor derbisi vardı. Ezeli rekabette Beşiktaş Trabzonspor’u 2-1 yenerek, yeni teknik direktörü Ole Gunnar Solskjaer’in son haftalarda kazandırdığı ivmeyi sürdürmeyi başardı.
Trabzonspor ise Teknik direktör Şenol Güneş yönetiminde yaklaşık on aydan beri sürdürdüğü “deplasmanda kazanamama geleneğini”devam ettirdi. Bordo mavililer bu anlamda yani “deplasmanda kazanamama serisi adına” lige çıktığı 1974 yılından beri,
başka bir deyişle tam 51 yıldır en kötü sezonunu yaşamakta. Hatta bordo mavililer ,bu sezon ligde küme düşmesi garantilenmiş takımlardan bile daha kötü bir deplasman karnesine sahip.
Oysa sezon başında bir önceki teknik direktör ligde üçüncü olduğu için kovulmuştu. Bu arada kupada da final oynamış, son dakika golüyle kaybetmiş ama yine de Avrupa’ya gitmeyi başarmış olmasına rağmen” çok pas yaptırıyor” diye yerden yere vurulmuştu.
Şaşaalı bir törenle onun yerine göreve gelen Şenol Güneş’in takımı, o güne göre bugün çok daha kötü durumda. Sezon başında yapılan transferlere ilave olarak devre arasında yapılan dört transfere rağmen Trabzonspor ne doğru dürüst hücum yapabilmekte ne de eli ayağı düzgün bir savunma organizasyonu oluşturabilmekte.
Bordo mavililer neredeyse üçte ikisi tamamlanan ligde halen daha küme düşme hattının altı puan yukarısında ve ligde dokuzuncu sırada. Lig sıralamasından Avrupa’ya gitme şansı artık mucizelere kalan Trabzonspor’un bu haliyle Türkiye Kupası’nı kazanması da oldukça zor gözüküyor.
Bu durumda da Trabzonspor’un şampiyonluk ve Şampiyonlar Ligi bir yana , asgari daimi hedefi olan Avrupa kupalarına katılma şansı da artık çok düşük bir orana inmiş görünüyor.
40 yıla yakın bir süre çeşitli dönemlerde Trabzonspor’da görev yapmış ve toplam olarak yaklaşık 20 yıl takımın başında teknik direktör olarak bulunan Sayın Şenol Güneş’in, bu süre zarfında, meşhur 2010-11 sezonu istisnası dışında (iki birlik Beşiktaş galibiyeti ve bir sıfırlık Galatasaray galibiyeti)) üç İstanbul deplasmanında galibiyeti bulunmuyor. Trabzonspor’un ezeli ve ebedi rakiplerinden Fenerbahçe’ye karşı ise sıfır deplasman galibiyeti var.
Kariyerinde Trabzonspor dışında kayda değer yaptığı diğer mesaileri de Haluk Ulusoy ve A.Nur Çebi gibi hemşehri kontenjanından elde etmiş görünen hocamızın görev yaptığı yaklaşık 20 yıl içerisinde Trabzonspor’da yaşadığı ve yaşattığı şampiyonluk sevinci bulunmuyor.
Trabzonspor taraftarının, kendi gönlünde takımını şampiyon saydığı ve asla unutmadığı ve hiçbir zaman da unutmayacağı 2010-11 sezonu neticesini de, yine kendi ağzıyla inkar etmişti. Ona göre Trabzonspor şampiyon değildi. Öyle olduğunu düşünüyor olsa bile bunu kamuoyuna deklere edecek cesareti yoktu.
Aynı Şenol Güneş ,bir dönem tribünlerinde bazı kadın taraftarların kafasına ayakkabı fırlattığı Beşiktaş taraftarını çok sevdiğinden olmalı, hafta sonu Simon Banza’nın attığı gole de hiç sevinmedi. Beşiktaş taraftarı organize bir koro olarak ağıza alınmayacak küfürlerle Trabzonspor takım kaptanına hakaret ederken, sevgili Şenol Güneş aynı tribünlere el sallamakla meşguldü.
Elbette profesyonelliğe saygımız var. Hatta her ekmek yediğiniz yer sizin için önemli ve değerlidir şüphesiz.
Ancak, eğer bir camiada ya da bir kurumda kendinizi profesyonelliğin üzerinde”efsane vs.” olarak tanımlıyorsanız ve bunu profesyonelliğe tevdi ediyorsanız, düştüğünüz ikilemle sadece kendinize güldürürsünüz.
Bu ironik görüntünün haricinde Trabzonspor futbol takımının hali de içler acısıydı.
Zira Trabzonspor cumartesi akşamı Beşiktaş karşısında adeta teknik direktörsüz oynadı. Trabzonspor şoförü olmayan bir otobüs gibi rastgele sağa sola savrulur gibiydi.
Yazının başında vurguladığımız rakamsal fecaatlerin yanında Trabzonspor futbol takımı Beşiktaş karşısında resmen sefilleri oynadı. Üstelik kaleci ve kaptan Uğurcan, kariyer sezonlarından birini ortaya koymakta.
Trabzonspor’un ligde bulunduğu küme düşme hattına yakın konumunun üzerine, bir de Uğurcan‘ın ligin açık ara en çok gol kurtaran kalecisi olma gerçeği var. Kadrosunda Romanya, Ukrayna, Kongo, Bosna-Hersek, Nijerya, Karadağ ve Türkiye milli takımlarının bir çok oyuncusunu barındıran Trabzonspor’u , örneğin ligde iki sezondur sıfır transfer yapan Samsunspor ya da lige yeni çıkan ve teknik direktörlüğe yeni başlayan Arda Turan‘ın takımı Eyüpspor’un performansı ile kıyaslayınca ne söylenmek istendiği daha da iyi anlaşılacaktır.
Ya da soruyu şu şekilde sorarsak;” eğer sezon başından beri mevcut teknik direktör yerine takımı hem bir ağabey hem de teknik adam olarak Anthony Nwakaeme çalıştırmış olsa, Trabzonspor bu durumdan daha mı kötü olur ve bundan daha mı az puan alırdı?
Sorunun cevabı, durumun içler acısı vehametini açık seçik ortaya koymakta.
Trabzonspor başkan ve yönetimi 30. hafta alınacak Fenerbahçe yenilgisini beklemeden ve fazla zaman kaybetmeden gerekli gerekli operasyonu yapmak zorunda. Ve bu operasyonu yaparken de mevcut durumun sebebi olan ve bu kulübün kangren olmuş ve çoktan koparılıp atılması gereken unsurlarından uzak uzak durmayı başarmak zorunda.
Aksi taktirde hem önümüzdeki sezon da kaybedilir hem de mevcut hata yeni bir başka haaya evrilebilir.
Hemşehri, akraba, eş-dost kontenjanlarından uzak yepyeni ve fütürist bir perspektif artık olmazsa olmazdır.
Eğer bu başarılamazsa, büyük emekler harcanarak elde edilen ekonomik kazanımlar da adeta sabun köpüğü gibi futbol takımının bıraktığı kesif tortunun içinde kaybolacaktır.
TRİBÜNDEKİ İĞRENÇLİK
Yaklaşık beş yıldır İstanbul’daki Beşiktaş maçlarında Trabzonspor’un kaptanı ve kalecisi Uğurcan’a bir grup Beşiktaş taraftarı iğrenç küfürler etmekte. Bu süreç zarfında Beşiktaş kulübünde bir çok başkan ve yönetim görev almış olmasına rağmen ve her iki kulübün arasında sürekli dostluk söz konusu iken, hiçbir Beşiktaş başkan ve yöneticisi bu duruma herhangi bir müdahale ve tepki göstermemekte.
Bu son derece çirkin ve organize davranış, korkarız ki kaçınılmaz olarak eninde sonunda etki-tepki sonucuna evrilecektir.
Hepimiz biliyoruz ki küfürden, kötü sözden medet ummak acziyet ve zavallılıktır.
Futbol maçlarını milyonlarca çocuğun evlerinde izlediğini, orada gördüklerini ve işittiklerini örnek aldığını unutmamalıyız.
Hiçkimse , başkasından duymak istemediği sözleri kendi de sarf etmemeli.
Ve medeniyet , bu kadar zor bir şey değil.














