Yine bilim
Siyaset bizi her zaman fazla meşgul etti. Zihin ve ruh dünyamızda bilime, tefekküre, ahlaka, estetiğe, edebiyata ayrılmış olması gereken alanları da büyük ölçüde işgal etti.
Milli gelirden bilime ayırdığımız payın hemen her devirde “gelişmekte olan ülkeler” ortalamasının altında kalması bunu göstermiyor mu?... Siyaset dilinde hamasetin, husumetin, demagojinin neredeyse tamamen nezaketi, nükteyi, seviyeli ve muhtevalı eleştiriyi katletmiş olması bunu göstermiyor mu?
Bu ortama rağmen, bugün yine bilim konusunu yazacağım. Çoğumuzun aklına gelmiyor ki, siyasetle bu kadar haşir neşir olan, bilimi öncelikler listesinin bu kadar altına iten bir toplumda gelişmiş ülkelerin refahı mümkün değildir.
BİLİM VE GİRİŞİM
Bugünkü Türkiye için dev binalar, alt yapı tesisleri kurmak, oraya buraya hava alanları serpiştirmek zor değil. Zor olan bilim zihniyetini özümsemek, bilim zihniyetine sahip insan gücü yetiştirmek…
Sanayici Rahmi Koç eğitimi ve endüstri tecrübesiyle bu konularda önemli şahsiyettir. Koç Üniversitesi’nin yayınladığı “Bilimin Yolu” adlı kitapta (2019), Türkiye’nin 1970’li yıllarda eğitim hayatının ideoloji kavgaları yüzünden çöktüğünü, Turgut Özal’ın vakıf üniversitelerine yol açarak “büyük bir adım atmış” olduğunu belirtir. Şu satırları son derece önemlidir, uyarıcıdır:
“Petrol zengini ülkeler gayet modern eğitim kurumları yaptıkları halde, içinin ‘yazılım’ını Batı’dan ithal etmek zorunda kalıyorlar.
Eğitim sahasında olsun, sanayi ve ticaret sahasında olsun, tıpta olsun eğitilmiş insan gücü en değerli varlıktır. İlerlemiş ülkelere baktığımızda, iyi eğitilmiş insan gücüne sahip olduklarını görüyoruz.
Amerika’nın bu hale gelmesinin bir sebebi de dünyadaki ülkelerden eğitimli ve girişimci insanların oraya akın etmesidir.”
Dikkat, eğitimli ve girişimci…
Bizde?.. Dünkü yazımda belirtmiştim. Prof. Ufuk Akçit’e göre, “12 bin akademisyen Türkiye’yi terk etti.” (12 Nisan 2023)
TARİHİN DERSİ
Cevdet Paşa, II. Mahmut’un reformlarıyla Rusya’da Çar Petro’nun reformlarını mukayese eder. Bu iki Asya ülkesi, geleneksel tarım toplumu ve güçlü saltanat kurumlarıyla benzerlik taşıyordu. Petro dönemin şartlarına göre başarılı, II. Mahmut ise bazı başarılı işler yaptıysa da toplamda başarılı olamadı. Cevdet Paşa, bunun sebebini iyi eğitimli kadroların olmamasına bağlar. Petro’nun hem kendisi hem ekibi “Avrupa’nın en gelişmiş yerlerini gezip görmüş, servet ve yoksulluğun ne gibi sebeplerden meydana geldiğini”, ticaret ve sanayiin nasıl gelişeceğini görmüş insanlardı. II. Mahmut’un böyle bir kadrosu yoktu. (Tezakir, IV, s.219-220)
Tanzimat devrinde devlet tarafından bir çok fabrika kuruldu, başına emekli paşalar, bürokratlar getirildi, bir çoğu kapandı. Modern bilimi özümsemede geciktiğimiz gibi girişimci sınıf konusunda da gecikmiştik. Abdülhamit, İttihatçılar, Atatürk, Menderes ve izleyen bütün iktidarlar girişimci sınıf yetiştirmeye çalıştılar.
Ortak yönleri buydu.
Rasyonellik ve piyasa kuralları yanında, “bizden” kayırması ne kadar artarsa verimlilik kaybı da ekonomiyi krize sürükledi. Mehmet Şimşek’in “Türkiye’nin rasyonel bir zemine dönme dışında bir seçeneği kalmamıştır” sözü doğrudur ve tarihi bir sarmalın 21. Yüzyıldaki ifadesidir.
MİLLİ DAVA
Her şeye rağmen Türkiye Ortadoğu’nun en ileri ülkesidir, potansiyeli büyüktür. Balkanlar’da Bulgaristan ve Romanya’nın ilerisindeydik son on yılda bizi geçtiler.
Türkiye tarihindeki başarılı yıllar, nasıl başarılı olacağımızı da gösterir. Bunlar reform yıllarıdır. Demokrat Partinin ilk beş yılı, Özal reformları ve Kemal Derviş reformları… IMF Türkiye’nin Uzak Doğu ülkeleri gibi “Kaplan ekonomi” olma yoluna girdiğini açıklamıştı. (24 Eylül 2004)
Bugün Alman vatandaşının refahını istiyoruz. TV’lerde maaş ve ücret mukayeseleri yapılıyor… 2022 yılında Uluslararası Atıf İndeksi’ne giren bilimsel yayın sayısı Almanya’da 201.649 iken Türkiye’de 71.443’tür.
Üniversite binası yapmak değil… Ekonomiye vasıflı eleman yetiştirmek ve üniversiteyi özerk bırakıp içinin bilimle dolmasına yol açmak… Benim gözümde “milli dava” budur.