Yeni dip dalgası
Keskin ideolojik kutuplaşmanın surlarında gedikler açan bir dip dalgası geliyor: CHP muhafazakar kitlelere açılırken, muhafazakar kesimlerde de kapılar CHP’ye açılıyor.
Çok yavaş ama dipten gelen bir dalga…
Ekrem İmamoğlu gibi Kuran-ı Kerim’i tecvit kurallarıyla okuyan bir şahsın CHP’den aday olması ve İstanbul’da 800 bin oy farkıyla seçim kazanması tasavvur edilebilir miydi?
AK Parti 13 bin oy farkını kolayca telafi edeceğini düşünerek seçimleri iptal ettirdi ama 23 Haziran’da Binali Yıldırım 220 bin oy kaybetti, İmamoğlu 572 bin yeni oy kazanarak yüzde 54’le sandıktan çıktı.
AK Partiye oy veren 13 ilçe CHP’li İmamoğlu’na oy verdi.
Demek ki muhafazakar ellerin bir kısmı bu defa mührü CHP’ye bastı.
İstanbul’da ve bütün Türkiye’de “büyükşehir” ve “sahil” özelliği olan yerlerde AK Parti ve Cumhur ittifakı gerilerken CHP ve Millet İttifakı ilerledi.
Yeni dip dalgası dediğim budur.
‘GENİŞ TABANLI SİYASET’
Kemal Kılıçdaroğlu’nun siyasete girdiğinden beri CHP’yi dar klasik tabanın ötesinde farklı kesimlere açmaya çalıştığı biliniyor. Bunu on yıl önce CNN Türk’te kendisiyle yaptığım mülakatta da söylemişti. (6 Mart 2009)
CHP’li Bülent Tezcan, Cumhuriyet’teki yazısında şöyle diyor:
“Klasik tabanla yetinmek parti içi iktidarı güvence altına alabilirdi, ama ülkede iktidar yolunu açmıyordu…”
Gerçekten CHP’de “parti içi iktidarı güvence altına almak” için türban yasağına nasıl destek verildiğini, gencecik kızların yaşadığı aşağılanmaya, ıstıraplara nasıl seyirci kaldıkları biliniyor.
Kılıçdaroğlu türban yasağının kaldırılmasına yardımcı oldu.
Bülent Tezcan’ın şu satırlarının altını çizdim:
(Kılıçdaroğlu) Necmettin Erbakan’ı anma gecesine katıldı diye laik tabandan, doğu ve güneydoğuya heyetler gönderdi diye milliyetçi tabandan tepkiler eksik olmadı. Ancak buna benzer birçok adım CHP’nin her kesimle temas kurabilecek bir parti olduğunu gösterdi.
Geniş tabanlı siyaset için uzlaşma kültürü ve pratiği şarttır…”
Tezcan, İyi Parti ve Saadet’le ittifaklarını anlatarak 23 Haziran’a böyle gelindiğini anlatıyor.
UZLAŞMA KÜLTÜRÜ
Şimdi, siyasi çizgimiz ne olursa olsun, kendimize sormalıyız: Türkiye’de “uzlaşma kültürü ve pratiği” gelişmeli mi, yoksa yüz yıllık kavgalarımızı devam mı ettirmeliyiz?
Son yüz yılda, son elli yılda, son çeyrek asırda ortalama kalkınma hızımızın Uzak Doğu ülkelerinden düşük olmasında bu kavgalarımızın vebali yok mu?
Bazen “devrim” uğruna, bazen “dava” uğruna hep kavga etmedik mi?
Özellikle devlet yetkilerini kullanma gücüne sahip olan iktidar şuna dikkat etmelidir: Evrensel demokrasi diliyle konuşup hukuk ve hürriyetlerde “Avrupa kıstasları”nı vurgularken Türkiye’nin iç barışı ve ekonomisi iyi durumdaydı… Sıkıntıların baş göstermesiyle AK Parti’nin sert ideolojik jargona sarılması paralel gitti, değil mi?
Bu dil, sorunlarımızı rasyonel verilerle konuşmamızı engelledi; sorunlar büyüdü...
Ama son seçimlerde “beka” diyerek, “illet, zillet, çukur, Pontus” falan diyerek yürütülen politika ters tepti; özellikle büyük şehirler ve sahil yörelerinde.
“Dip dalgası” dediğim husus, kutuplaşmaya karşı toplumsal refleksin bu seçimlerde kendini göstermiş olmasıdır. Çatışmadan sakınan, kapsayıcı dil ve tavır daha bir ilgi görüyor.
Türkiye’de siyasi akımlar tarihten devraldıkları kavgaları sürdürmekten, hele de tarihi kavga aracı yapmaktan vazgeçmeli, gelişmiş demokrasilerde olduğu gibi müzakereci ve uzlaşmacı bir tarzı benimsemelidir. Vatanseverlik de bunu gerektirir.
BAĞIMSIZ AYDIN
Toplumda çatışma yerine fikrî zenginlik ve müzakere kültürünün gelişmesi için “bağımsız aydın” tipine büyük ihtiyaç var. Bir liderin, bir partinin bir şeyh veya örgütün emrine girmemiş, kalemini kılıç gibi değil, kitap yazar gibi kullanan sorumlu aydın…
Milliyetçi düşüncenin büyük isimlerinden merhum Prof. Erol Güngör’ün şu sözleri sağcı, solcu bütün aydınlar için çok değerli bir uyarıdır:
“İslam aydınlarının kendilerini yıpratan, enerjilerini büyük ölçüde boşa çıkaran siyaset çekişmelerinden mümkün olduğu kadar uzakta kalmaları, günlük hadiselere tepeden bakarak kalıcı çözümler üzerinde kafa yormaları gerekiyor. Herhalde bu davaya en büyük kötülüğü yapanlar, onu günlük siyaset kavgalarında taraflardan biri haline sokmaya kalkanlardır.” (İslam’ın Bugünkü Meseleleri, Ötüken Yay. s.209)
Türkiye er geç gelişmiş demokratik toplum hedefine ulaşacaktır.