Uygur Türkleri ve Ankara
Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Komisyonu’nda 22 ülkenin büyükelçileri Çin’e hitaben resmi bir mektup yazdılar. İnsan hakları ihlallerini, özellikle “Uygur Türkleri ve diğer Müslüman topluluklara” yapılan ağır baskıları eleştirdiler. Çin’i imzaladığı İnsan Hakları Bildirisi’ne ve diğer uluslararası hukuk taahhütlerine uymaya çağırdılar.
Hemen tamamı Batılı olan 22 devlet temsilcisinin imzaladığı bu mektubu Türkiye imzalamadı! Hiçbir İslam ülkesi imzalamadı.
Mektupta 22 devletin temsilcileri, BM İnsan Hakları Yüksek Komiseri Michelle Bachelet’nin de bulunacağı uluslararası bağımsız uzmanlar heyetine Çin hükümetinin Doğu Türkistan’a “tam erişim” izni vermesini istediler.
Bu talep bilhassa önemlidir…
STALİN USULÜ
Stalin “gelip görsünler” diye düzenlediği fabrika ve kolhozları Batılılara gezdirtirdi. Ünlü Fransız yazar Andre Gide gördüklerine hayran kalmış, Stalinci olup çıkıvermişti!
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Japonya’daki G-20 zirvesinde sonra Çin’e yaptığı resmi ziyaret sırasında Çin makamları Doğu Türkistan’a “Türkiye’den heyetin gönderilmesine açık olduklarını” söylemişler. Bu olursa, tabii Stalin usulü bir “gezdirip gösterme” olacaktır.
BM’de 22 devletin büyükelçilerince imzalanan mektupta ise “tam erişim” isteniyor; heyetin gerekli göreceği her yere erişebilme konusunda mutlak serbestiyet.
Heyet uluslararası niteliğe sahip olacak, içlerinde İnsan Hakları Yüksek Komiseri Michelle Bachelet de bulunacak.
Heyet nereye gitmek gerektiğini nasıl bilecek? Çin’in tahrip edip üzerine otoparklar, apartmanlar diktiği camilerin, kurduğu kampların uzay fotoğrafları var… Batı’daki Uygur Türkleri nerelere gidip görmek gerektiğini anlatıyorlar.
Siyasi sistemde komünist, ekonomide kapitalist Çin izin verse bile heyetin gidip zulmü belgeleyen açıklamalar yapması ne yazar?
Hayır öyle demeyin, çok yazar.
ŞAHİN Mİ, GÜVERCİN Mİ?
Çağımızda “yumuşak güç” kavramı son derece önemlidir; ABD ve Çin bile buna ihtiyaç duyuyor.
Ekonomide “totaliter kalkınma”yı model diye sunarak “yumuşak güç” kazanmak isteyen Çin zalim ve kültür tahripçisi olarak tanınmak istemiyor.
Nitekim Şubat ayında Ankara Uygurlara yapılan zulmün durdurulmasını istediğinde, Çin Büyükelçisi Deng Li “ekonomik ilişkiler zarar görür” diyerek tehdit dilli bir tepki göstermişti. (1 Mart)
Filistin meselesinde, Mısır’daki darbe konusunda ve AB’dan gelen tavırlar karşısında şahince tepkiler gösteren Cumhurbaşkanı Erdoğan, Temmuz başındaki Çin gezisinde ‘güvercin’ tarzını tercih etti. “Dünya barışı, güvenliği ve istikrarının korunması, çok taraflılığın teşvik edilmesi ve serbest ticaretin sürdürülmesi gibi alanlarda Çin ile aynı vizyonu paylaşıyoruz” diye makale yazdı. “Çin Devlet Başkanı değerli dostum Sayın Şi Cinping” deyimini kullandı. Uygurlar konusunda “karşılıklı hassasiyetleri dikkate alarak bir çözüm bulabileceğimize inanıyorum” demekle yetindi.
Çin’le düşünülen milyarlarca dolarlık enerji ve ulaştırma işbirliği tasavvurlarını dikkate alarak böyle davrandığı açık.
Elbette “Ey Çin…” diye meydan okumaya gerek yoktu fakat Türkiye bu kadar da aşağıdan almamalı, söz konusu mektubu imzalamalıydı…
RASYONEL DİPLOMASİ
Milyarlarca dolarlık işbirliği imkanlarından Çin de kolay vazgeçemez. Türkiye diplomatik akıl çerçevesinde Uygur Türklerinin insan haklarına sahip çıkma tavrını göstermeliydi, göstermelidir. Söz konusu mektubu Batılılarla birlikte imzalamak da önemli bir diplomasi eylemi olurdu üstelik.
Batı ile ekonomik ilişkilerimiz Çin’den kat kat fazladır.
Ama Mart 2017’deki referandum döneminde Hollanda ve Almanya, oradaki Türklerle propaganda toplantıları yapmamıza izin vermemiş, biz de yeri göğü birbirine katmıştık.
Halbuki Ak Parti Seçim Kanununa 2008’de şu maddeyi koymuştu: “Yurtdışında ve yurtdışı temsilciliklerde seçim propagandası yapılamaz.” (Madde. 95/A-5)
Kendi kanunumuz böyle diyerek olayı büyütmeden kapatabilirdik.
Böyle gerilimler birike birike Türkiye ile Avrupa’nın arası fazlaca açıldı.
Bugün Türkiye ile istikrarlı olarak birlikte davranan kaç ülke var?!
Doğu Akdeniz’de fena gelişmeler oluyor.
Türkiye tarihî tercihleri istikametinde ve demokrasi, insan hakları, hukuk devleti ilkeleri yönünde kararlı duruşla hem ekonomisini güçlendirir, hem “yumuşak güç” kudretini artırır.
Ne lüzumsuz meydan okuma, ne aşağıdan alma…
Soğukkanlı, hesaplı, kitaplı diplomasi.