Terörün üç kaynağı
Kuzey Irak’ta peş peşe iki terör saldırısında, 12 kahramanımız şehit düştü… Mütevazi evlerine Türk bayrağı asıldı, tabutları “şehidimin son örtüsü” Türk bayrağına sarıldı. Milyonların Fatihaları onlar için…
Bir günde 12 şehit bütün Türkiye’yi yasa boğdu.
Askerî uzmanlar gördükleri yanlışları açıklamalı, tartışılmalı… Terörle mücadelede şehit vermemek imkansız ama dikkatsizlik, tedbirsizlik, özensizlik varsa ortaya konulmalı, dersler alınmalı…
Unutmayalım ki tam 40 yıldır bu mücadelenin içindeyiz… Bu kadar uzun süren bir terör var mı dünyada? Bunu iyi düşünmeliyiz.
EN ZOR SORUN
Çok değil, bir buçuk ay önce Ankara’da İçişleri Nizamiyesi önünde iki terörist bomba patlatmış, Türkiye ayağa kalkmıştı…
Hemen Irak ve Suriye’nin kuzeyindeki terör hedeflerine hava harekatı yapılmış, Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, “teröristler Suriye'den geldi; Irak ve Suriye’de PKK/YPG'ye ait bütün altyapı, üstyapı ve enerji tesisleri artık meşru hedeftir” diye açıklama yapmıştı. Bu, Suriye’deki Amerikan askeri varlığına “uzak durun” uyarısıydı.
Milli Savunma Bakanlığı adına Müşaviri Tuğamiral Zeki Aktürk’ün açıklaması fevkalade önemlidir:
“Son bir haftada 37 terörist etkisiz hâle getirilmiştir. Böylece etkisiz hâle getirilen terörist sayısı bu yıl içinde 1.388’e, 24 Temmuz 2015’ten bugüne kadar ise 38.731’e ulaşmıştır.” (5 Ekim)
Yani 8 yılda 39 bine yakın terörist etkisiz hale getirilmiş.
PKK terörünün başlangıcı, 1984’teki Eruh ve Cizre baskınlarıdır. Eski Genelkurmay Başkanı Org. İlker Başbuğ TV’de şu açıklamayı yapmıştı:
“26 yılda 30 bine yakın teröristi etkisiz hale getiriyorsunuz. 10 bini de sağ, yaralı, teslim olanlar var. Toplam 40 bin.” (5 Temmuz 2010)
Başbuğ, haklı olarak “bataklığı kurutmak”, yeni terörün insan kaynağını, finans kaynağını, Kuzey Irak’ta (ve bugün Suriye’de) barınma imkanını sona erdirmek şart diyordu.
Bugün sorun daha karmaşık, daha sor hale gelmiştir.
DÜNDEN BUGÜNE
Asker ve polis, her hükümet döneminde, canını dişine takarak, kahramanca mücadele etmiştir, etmektedir. Yalçın kayalık dağlarda, derin vadilerde, kışın kar altında, her an ölümle karşı karşıya… Mehmet Akif’in tasviri, bugün de geçerlidir: “Kahramân orduyu seyret ki bu tehdide güler…”
Terörle mücadele her ne pahasına olursa olsun devem edecektir.
Fakat bunca kaybına rağmen insanlar neden gidip katılıyorlar?!. Yani insan kaynağı sorunu; bunu en önemli mesele olarak düşünmeliyiz.
1926’da İngiltere’nin Irak Valisi Henry Dobb Ankara’ya gelerek Başvekil İsmet Paşa’yla Sınır Güvenliği Anlaşması imzalamıştı. Türkiye’nin endişesi, Kuzey Irak üzerinden Türkiye’ye tehlike gelmesiydi. Beraber Reisi Cumhur Gazi Mustafa Kemal’e çıkmışlardı. Atatürk de İnönü de Kürt meselesinin “nesiller sonra” ortaya çıkacağını söylemişlerdi. (Bkz.Prof. İhsan Şerif Kaymaz, Kürt Sorunu, 2003, s. 595-996)
İsmet İnönü ve Celal Bayar’ın raporlarını daha önce yazmıştım.
Başbuğ’un birinci derecede vurguladığı “insan kaynağı” sorunu budur. Demokrasi, hukuk devleti, iktisadi refah bu açıdan bir ‘milli dava’ değerindedir. Hangi gelişmiş ülkede etnik terör kaldı?
‘DEVLET POLİTİKASI’
Terörün finans kaynakları haraç, uyuşturucu, gasp, şimdi Suriye’de petroldür. Batı ülkelerindeki Kürtlerden de çok defa zorla ‘vergi’ topluyor. PKK resmen terör örgütü olduğu için Almanya gibi hükümetler bazen operasyon yapıyor. Türkiye’nin bu ülkelerle çok iyi ilişkilerinin olması, “eksen”in kaymaması lazımdır.
PKK’nın Irak’ta ve 2011’den beri Suriye’de barınması deyince, Türkiye’nin Suriye politikasındaki hatalar gündeme geliyor…
Ekim 2014’teki Kobani olayında ABD’nin IŞİD’e karşı PKK’nın Suriye uzantısı YPG ile ‘ittifak’ yapması, ağır silahlarla donatması… Demokrasi sorunlarından Batı kamuoyunun aleyhimize dönmesi…
Ciltler tutacak bu karmaşık sorunlar PKK’ya propaganda ve ilişki kurma imkânı kazandırdı.
Tüm muhalefeti terör yandaşı göstermek de dünyaya verilmiş çok yanlış bir mesajdır.
Terörün insani, finansal ve diplomatik yönleri yoluna konulmadan bu yangının ateşini düşürmek çok zor. Sihirli formül yok.
Terörle mücadele kararlılıkla devam ederken, bu sorunları, iç politikaya alet etmeden “devlet aklı” ile bilimsel verilerle düşünmek, uzun vadeli ve partiler üstü bir “devlet politikası” oluşturmak zorundayız.