Siyasetin adaletle imtihanı
Gezi olaylarının mahiyeti neydi? Bu sorunun hazır iki cevabı var: İktidara göre dış güçlerin AK Parti iktidarını ‘cebir ve şiddetle’ devirmek için tezgahladığı bir darbe teşebbüsüydü.
İddianameler de bu görüş istikametinde hazırlanıyor; ağırlaştırılmış müebbet hapis cezaları isteniyor.
Muhalefete göre ise masum bir çevre hareketiydi, yaygınlaşarak toplumsal protestoya dönüşmüştü; şiddet eylemlerini gösterilere karışan terör örgütleri yapmıştı…
Altı yıldır bunu tartışıyoruz; bir sonuca varmak da mümkün değil. Çünkü her iki söylem de “siyasi”dir; siyasette de söz bitmez, tükenmez…
Ama hukuk ve yargı alanında ateşli nutukların, bitmez tükenmez tartışmaların hiçbir değeri yoktur. Hukuk, özellikle de yargı, “somut maddi delil”le konuşmak zorundadır.
Bakın Adalet Bakanı Abdülhamit Gül daha bir hafta önce şöyle diyordu:
“Savcının görevi işlenmiş bir suça suçlu bulmak değil, işlenmiş bir suçun failini ortaya çıkarmak, efsane ve anlatılanların değil, maddi gerçekliğin ve hakikatin peşinden koşmaktır.” (14 Şubat)
Sayın Bakanın bu sözleri kesinlikle doğrudur; evrensel bir hukuk normunun ifadesidir.
EFSANE VE DELİL
Bir adalet bakanı, iddianamelerin özensiz hazırlanmasını, kararların “üst mahkeme düzeltsin” diye verilmesini elbette eleştirebilir, eleştirmeli…
Adalet Bakanlarının benzer konuşmaları çoktur.
Fakat bir adalet bakanı ilk defa savcılara “efsane ve anlatılanların değil maddi gerçekliğin ve hakikatin peşinden koşmak” gerektiğini hatırlatma lüzumunu duydu!
Yaygın olduğu için tabii.
“Efsaneler ve anlatılanlarla”la yazılmış iddianamelerle yazarlar hakkında verilen ağırlaştırılmış müebbet hapis mahkumiyetleri ya Yargıtay’dan dönüyor ya AYM veya en son AİHM’den...
Hatta AYM kararlarında “tutukladığınız yazarın alıntı yaptığınız o yazısında darbe değil, demokrasi savunuluyor!” diye uyarılar var! (B. No: 2016/6092, Paragraf 98)
Dahası, AYM, delilsiz veya zayıf delillerle karar vermemeleri için de yargı mercilerini uyarmaktadır: “Yargı mercilerinin kuvvetli suç şüphesini belirlerken daha özenli davranmaları gerekir.” (B. No: 2016/23672, Paragraf 118)
AYM böyle uyarmak zorunda kalıyor…
Siyasette ise ağıza ne gelirse söylenebiliyor; “somut maddi delil” ve “özen” bir kenara, “efsaneler” daha etkili oluyor üstelik!
AİHM KARARI
Osman Kavala’nın “Macar Yahudisi Soros”la birlikte bu Gezi olaylarını organize ettiğine dair siyaseten istediğinizi söyleyebilirsiniz…
Fakat hukukta “somut maddi delil” gerekir. Kavala iddianamesi için AİHM, “657 sayfa maddi gerçeklerin anlatımını içermiyor, suçlama konusu Gezi olaylarıyla suç teşkil eden ilişkisini ortaya koyan olgular gösterilmemiş” diyor.
Ne gösterilmiş? Mesela Anadolu’daki arı cinslerini gösteren Latince harita Türkiye’yi bölme projesi diye gösterilmiş… İddianamenin nasıl bir “özen”le hazırlandığına dair bir örnek…
Geziden beraat kararı verilen Kavala, 15 Temmuz suçlamasıyla yeniden tutuklandı, yeniden diyorum çünkü bu suçtan 17 Ekim2019’da tahliye kararı verilmişti. Dün tahliye, bugün yeniden tutuklama!
Kavala’yı ile içeride tutmakla beklenen “kamu yararı” (?) neyse, adalet duygusunu sarsan tutuklamaların Türkiye’ye verdiği zarar ondan çok daha büyük.
Kavala tabii bir örnek… Böyle birçok haksız dosyalar var.
‘ORTA GELİR’
Askeri öğrencilerin müebbet hapse çarptırılmasını, KHK mağduriyetlerini hangi vicdan kabul edebilir?
Mağduriyet duygularını yaygınlaştırmak mı, adalete güven yaratmak mı FETÖ ve diğer terör örgütleriyle mücadele için daha doğrudur?
AİHM ve AYM kararlarının uygulanmamasını kime anlatabilirsiniz?
Dünya biliyor ki bazı davalarda kararlar siyasi makamlar tarafından açıklanıyor…
Ve Türkiye’nin hukuk devleti imajı ciddi surette sarsılıyor.
Türkiye hakkındaki iktisadi raporlarda da yer alıyor bu sorunlar.
Bir türlü “Orta Demokrasi, Orta Gelir” sarmalından çıkamıyoruz bu yüzden.
Hukukçu Mehmet Gün’ün “Türkiye’nin Orta Demokrasi Sorunları ve Çözüm Yolları” adlı araştırmasını okunuz mu? Bir gün ayrıca yazacağım.
Siyasetin adalet sınavından geçmesinin de ekonomide istikrarlı büyümesinin de yolu hukuktur. Kuvvetler ayrılığına dayalı demokratik hukuk devleti olduğu konusunda dünyaya inandırıcı bir kanaat vermedikçe ekonomide de dış politikada da sorunları çözmek zordur.