Osmanlı’da okuryazarlık ve harf devrimi
Siyaset için Osmanlı’yı veya Atatürk’ü yüceltmek veya kötülemek amacıyla yapılan ideolojik değerlendirmeler bizi tarihin karmaşık gerçekliğinden koparıyor, zihnimizde ak-kara şablonları oluşturuyor.
Böyle bir zihinle günümüzün karmaşık sorunlarına da “biz” ve “onlar” kutuplarından bakıyoruz, heyecanlı partizanlar oluyoruz. Fakat çok ihtiyacımız olan rasyonel ve analitik düşünme, müzakerelerle karar verme gibi melekelerimiz yeterince gelişmiyor.
YÜZDE 10 CİVARI
Osmanlı’da okur yazarlığın çok düşük olduğu konusunda yaygın bir kanaat vardı. 10 Kasım konuşmasında Cumhurbaşkanı Erdoğan, tarihçi Kemal Karpat’a referans yaparak “geçen asrın başında Osmanlı’da okuma yazma oranının nüfusun yarısından fazla olduğunu” söyledi. Savaşların ardından harf devrimi ile okuryazarlık “sıfırlanmışı”tı.
Merhum hocamız Karpat’ın Tarih Vakfı Yurt Yayınları’ndan çıkan “Osmanlı Nüfusu” adlı kitabına tekrar baktım. Okuma yazma bilmeyenlerin oranının ortalama yüzde 46 olduğunu gösteren bir tablo var. Demek ki, 10 yaşın üstündeki nüfusun yüzde 54’ü okuryazarmış. (s. 254)
Fakat hayır, aynı kitabın 252. sayfasındaki tabloya göre, 1894 yılında okula giden öğrenciler hiçbir ilde yüzde 10’u geçmiyor: İstanbul’da yüzde 9.82, Edirne’de yüzde 7.46, Diyarbakır’da yüzde 6.96, Sivas’ta yüzde 4.14, Van’da yüzde 3’ten ibaret...
Öğrencilik çağında yüzde 10’a yakın olursa, tüm halkın yarıdan fazlası okuryazar olabilir mi?
Karpat Hoca “Osmanlı Modernleşmesi” adlı kitabında 1870’li yıllarda okul çağındaki Müslüman çocukların “yalnızca yaklaşık yüzde 15-20’sinin” okullaştığını, Birinci Dünya Savaşı arifesinde Ortadoğu’da okuryazarlığın yüzde 10’dan ibaret kaldığını yazıyor. (sf. 106-107)
Harf devriminden önce yapılan 1927 sayımında tespit edilen okuryazarlık oranı yüzde 10’dur; en sağlıklı rakam budur.
NAMIK KEMAL YAZIYOR
Osmanlı’da Hıristiyanların eğitimli ve zengin, Müslümanların eğitimsiz ve yoksul olmaları bütün aydınların ve Abdülhamid’in dikkatini çekmiştir.
Tanzimat’ın birinci ilkesi “maarif“ti.
Aydınlanma tarihimizin öncülerinden Namık Kemal, 27 Temmuz 1860 günlü Hürriyet gazetesinde geri kalmamızın sebepleri hakkında çok önemli bir makale yazdı. Makalenin başlığı çok ilginçtir:
“Türkistan’ın esbab-ı tedennisi!”
Türkistan dediği Osmanlı’dır; “esbab-ı tedenni” yani geri kalma sebepleri.
Şöyle yazıyordu:
“Millet-i İslamiye’nin yüzde 2’si yazı bilir çıkmaz, diğer milletlerin yüzde 20’si okuryazar bulunur.”
Diğer milletler dediği, Ermeniler ve Rumlardır:
“Onların içinde on yaşında çocuk az bulunur ki okuma yazma bilmesin ve gazete okuyamasın.
Bizimkilerin içinde onbeş yaşında çocuk pek nadir bulunur ki Türkçe iki satır bir tezkere yazabilsin”
Abdülhamid zamanındaki modern eğitim hamlesiyle okuryazarlık yüzde 10 civarına çıkabilecekti.
MÜSLÜMANLARIN DURUMU
Osmanlı’da Hıristiyan azınlıklar askerlik yapmıyor, ticaretle uğraşıyorlardı. Batı’daki Aydınlanma ile çok erken temasa geçmişlerdi. Bu özgüven onlarda ayrılıkçı milliyetçiliği güçlendirecekti.
Müslümanlar büyük çapta “köylü” idiler, uzun yıllar cephelerde üretim ve eğitimden mahrum kalıyorlardı.
İmparatorluk, Müslümanların sırtında ağır bir yüke dönüşmüştü.
Hıristiyanları orduya alma projesini Abdülhamid de benimsemiş ama uygulanamamıştı.
Müslümanlara hızlı okuma yazma öğretme konusunda, “sesli harfler” bulunmayan ve “bitişik” yazılan Arap harflerinin nispi bir zorluğu vardı. Bu zorluk sürekli tartışılıyordu.
Alfabe değişimine karşı olan Namık Kemal de bu zorluğu yazmıştır.
Enver paşanın “bitişik olmayan” yazı tecrübesi sonuç vermemişti.
KÜLTÜR DEVRİMİ
Latin harflerinin daha kolay olduğu bir gerçektir. Ancak İsmet Paşa’nın Abdi İpekçi’ye söylediği gibi harf devriminin amacı, “kolay alfabe”den ziyade Batılılaşma amaçlı kültür devrimiydi.
Yeni nesiller rejimin kontrolü altında yeni alfabe ile yazılanları okuyarak yetişecekti.
Bunun bir kültürel kopma yarattığı, Meşrutiyet devrindeki kuvvetler ayrılığı düşüncesinin ve zengin fikir hareketlerinin unutulduğu da bir gerçektir.
1939’da İsmet Paşa “Maarif Şurası”nı topladığında, Hukuk Fakültelerindeki “kitap yokluğu” ağır bir sorun olarak dile getirilmişti. Halbuki sırf anayasa hukuku dalında bile Babanzade İsmail Hakkı, Celalettin Arif, Osman Sermet gibi hukukçuların kitaplarıyla kütüphaneler doluydu.
Bugün bu sorunlar geride kalmıştır; hele günlük siyasetin hiç konusu değildir.
Eski Türkçedeki binlerce eser de yeni alfabeyle yayınlanmıştır.
Bugünkü vahim sorun şudur: Ne kadar okuyoruz?!!