Ortadoğu devleti
Ortadoğu kültürünü ve devlet tipini iyi tanımalıyız. Bu konuda Batılıların yazdıklarını “oryantalist” bulanlar olabilir elbette. Ben bir Arap yazarından alıntılar yaparak “Ortadoğu Devleti”ni yazacağım.
Tunuslu Prof. Munsif Merzuki’nin “Diktatörlükle Devrim Arasında Arap Devletinin Krizleri” adlı kitabı… Zahide Tuba Kor’un tercümesi. (Küre Yay.)
Merzuki’yi okuyunca, diktatörün veya devrimin değişmesiyle pek bir şey değişmediğini sadece “güçlüler”in değiştiğini görüyorsunuz. Zaten Merzuki de ideoloji değişse bile özün değişmediğini anlatıyor.
Hukuk ve kurumlar yeterince güçlü değilse, siyasi gücü kim ele geçirirse en güçlü o oluyor; ideolojiler bu kavganın araçları.
TEMEL SORUN
Merzuki’nin şu satırlarını birlikte okuyalım:
“Arap dünyasının en temel problemi istibdat ve onunla doğrudan bağlantılı yolsuzluk ve yozlaşma. Zira istibdat hastalıkların hastalığı…”
Bu sadece yukarıdan aşağıya bir istibdat değil… Toplumun içindeki kabile, cemaat, mezhep ve yandaşlık yapılarına dayanan bir istibdat, Şöyle diyor Merzuki:
“Siyasi sistemin düşünce tarzı tam olarak şu: İktidar halka hizmet ve vatandaşların hayat şartlarını iyileştirmek için değildir. Kendin, ailen, kabilen, hemşehrin için elde ettiğin bir güçtür, bir ayrıcalıktır. Yani iktidar bir görev değil bir ayrıcalıktır…”
Burada aile, kabile, hemşehri kavramlarına yandaş kavramını da eklemek lazım. İktidarlar dayandıkları bürokratik, mezhepsel ya da ideolojik tabanlara açık ya da örtülü “ayrıcalıklar” kazandırmak suretiyle hükmediyorlar.
Merzuki, “Esed’in iktidara kalmak uğruna bütün Suriye’yi baştan başa yıkacak kadar ileri gideceği aklıma gelmemişti” diyor. Tabii kişisel Esed değil, aile, kabile, hemşehri ve yandaş bütünü olarak Esed…
Mısır’da otuz yıl Mübarek’in diktatörlüğünde ayrıcalıklar elde eden kesimler, Sissi darbesiyle yeniden ’kendi’ rejimlerini kurdular.
SADAKAT NEREYE?
Bu tablo Ortadoğu toplumlarındaki fevkalade önemli bir problemi yansıtıyor: Yönetim kademelerinde modern Weberyen anlamda “kamu görevlisi” yani “hukuki rasyonel bürokrasi” kültürü gelişmemiştir: Yönetim mekanizmasında yer alanlar yetki ve sorumlulukları kanunla belirlenmiş “kamu hizmeti”nden ziyade başka aidiyetlerin hizmetindedir.
“Sadakat”ın anlamı kanuna, hukuka, içinde çalıştığı kamu kurumuna, görevli olduğu kamu hizmetine olmaktan önce baştakilere ve ait olduğu toplumsal-siyasal gruba bağlı olmaktır! Öncelikle onlara hizmet, onlara itaat anlamındadır.
Bunun sonu tepeden tırnağa kaçınılmaz yozlaşmadır:
“Bu şekilde yozlaşma, rüşvet ve yolsuzluk bütün toplum için tepeden tırnağa bir hayat tarzına ve geçim kaynağına dönüşüyor. İşte bu yüzden Arap dünyasının en temel problemi yolsuzluk diyorum…”
Çünkü yolsuzluk sadece ahlaksız değildir; hukuk ve hürriyet fikrini, kamu kavramını, hizmette verimliliği mahveden hastalıklı bir kültürdür…
HUKUK SORUNU
Böyle bir devlet basın hürriyetine, muhalefete, denetim ve şeffaflığa tahammül edebilir mi? Bunları hangi Arap devletinde görüyoruz ki?
Latin Amerika da genelde böyledir.
Demokrasiyi de hukuku da engelleyen asıl faktör bu hastalıklı siyasi ve toplumsal yapılardır. Uzak Doğu ülkeleri de de yakın zamana kadar ve bugün Çin’de otoriter, hatta totaliter rejimlerdir. Fakat Kishor Mahbubani’nin belirttiği gibi “meritokrasi”ye, liyakat ilkesine önem veren kurallı sistemlerdir. O yüzden otoriter yapılarda da olsa kalkınmayı sağlıyorlar.
Merzuki’nin anlattığı yapılar ve kültürler ise kalkınmayı sağlayamıyor. Petrol serveti, kitlelerin hak ve hürriyetlerini satın alarak yozlaşmış istibdatları ayakta tutuyor.
Bu noktada Tunus’lu hukukçu Ali Mezghani’nin “Tamamlanmamış Devlet” adlı kitabını hatırlamak gerekir. Prof. Mezghani hukukun din içinde eridiğini, bağımsız ve etkin kurallar bütünü haline gelemediğini anlatır, ortaya çıkan yapıyı şöyle tasvir eder:
“Bu devlet aynı zamanda hem otoriterdir hem de devlet olmanın gerektirdiği işlevleri tam olarak yerine getiremeyen zayıf bir devlettir!”
Görüyorsunuz, hukuk devleti, kamu kurumu, kamu hizmeti, denetim ve denge gibi kavramlar ne kadar önemli.