Mandacı iktisatçılar!
Merkez Bankası, piyasa beklentisinin de üstünde, politika faizini yüzde 40’a çıkardı. Yol epey uzun ama tünelin ucundaki ışık hissedilmeye başlandı; enflasyon biraz yavaşlıyor.
Bütün “mandacı iktisatçılar” Merkez Bankası’nı bu kararından dolayı kutluyorlar.
Türkiye korkunç maliyetli bir ‘laboratuvar deneyi’ yaşadı: “Faiz sebeptir” ve “nass var nass” gibi söylemlerle uygulanan emirle faiz indirtme politikası…
Bu uğurda Erdem Başçı gibi vatansever ve liyakatli Merkez Bankası başkanlarına “yüksek faiz vatanı satmak” gibi sözlerle hakaret edildi… (17 Şubat 2015)
CB sisteminde 3 Sayılı CB Kararnamesiyle Merkez Bankası’nın bağımsızlığı kaldırıldı. (10 Temmuz 2018)
TL’nin aşırı değer kaybı ve dövizin aşırı değerlenmesine karşı hafif faiz artışı yaparak çok doğru bir karar alan ve bunda direnen Murat Çetinkaya, “adam laf dinlemiyor” denilerek görevden alındı. (6 Temmuz 2019)
“Laf dinleyen” Şahap Kavcıoğlu döneminde “faiz sebeptir” politikası ‘denetimsiz ve dengesiz’ uygulandı, politika faizi yüzde 8.5’a kadar indirildi... Dün yüzde 40’a çıkarıldı!
YÜZDE 518
Bu “faiz sebeptir” dayatmasının faturası ne oldu? Cari açık, bütçe açıkları, enflasyon, gelir dağılımı bozulması… Özetle, 10Haber’e göre, dolar karşısında TL beş yılda yüzde 518 değer kaybetti! (22 Kasım 2023)
CB sisteminde Erdoğan’ın tam yetkiyle cumhurbaşkanı olduğu 24 Haziran 2018’de dolar 5.71 TL idi… Bugün 28’liranın üstünde.
Yakın tarihte parasının değerini böylesine düşüren bir iktidar görüldü mü, bilmiyorum.
Kaldı ki daha 2014’ten itibaren hükümet içinde Ali Babacan ve Mehmet Şimşek, yüksek bürokraside Erdem Başçı, İbrahim Çanakçı, İbrahim Turhan gibi iktisatçılar direnmiş, açıklamalarıyla yaptıkları uyarılar etkili olamamıştı…
Daron Acemoğlu, Selva Demiralp, Refet Gürkaynak, Mahfi Eğilmez, Hakan Kara, Kerim Rota gibi ‘ortodoks’ iktisatçıların bilimsel makalelerle, kamuya yaptıkları açıklamalarla uyarılarına da iktidar kulak tıkamıştı. Çünkü bunlar “mandacı iktisatçılar”dı!
DÜŞÜNME BİÇİMİ?
Birçok kimse Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “bu kardeşinize verin yetkiyi… nas var, sana bana ne oluyor” gibi sözlerini hatırlamaktadır. Ben burada tekrarlamayacağım.
Asıl ‘zihniyet meselesi’ yahut ‘düşünme biçimi’ üzerinde durmak istiyorum: Erdoğan’ın uyguladığı her politikayı İslami ve milli etiketlerle kamuoyuna sunması… O zaman buna karşı çıkanlar en hafifinden dini bir değeri önemsememek, milli bakımdan da “mandacı” olmak gibi bir töhmet altında kalıyor. Kulaklar eleştirilere tıkanıyor.
İşte TL’nin beş yılda yüzde 581 değer kaybetmesi sürdürülemez olduğu için, dün faizci diye yuhlatılan Mehmet Şimşek getirildi. TL’yi değerlendirmek yani enflasyonu aşağı çekmek için kademeli olarak politika faizi dün yüzde 40’a çıkarıldı. Ticari faiz ve mevduat faizi çok daha yüksek.
“Mandacı, dış güçler” gibi kavramlar, seçim kazandırsa bile, rasyonel ve bilimsel iktisadı nasıl gölgelediği, yanlış politikalardan ülkenin nasıl zarar gördüğü açık.
HUKUK VE BİLİM
‘Dünya işleri’ niteliğindeki bir konuya “nass var” diyerek tartışma ve araştırma kapısını kapatmanın iktisadi zararlarını gördük. Dini bakımdan da İslam tarihinde para vakıflarının faizle kredi vermesi etrafındaki tartışmalar gibi zihin açıcı tartışmalar yapılmasının da önü kesildi.
Modern ekonomiye kadar hiçbir dinin tarihinde enflasyonu aşağı çekip fiyat istikrarını sağlamak amacıyla bir Merkez Bankası’na ihtiyaç duyulduğu ve faizin bir politika aracı olarak ele alındığı görülmemiştir.
Modernitenin ortaya çıkardığı bir iktisadi sorunu, eski fetvalarda çözmenin imkansızlığı apaçık ortada...
Ama “nass var” denince bunlar akla gelmiyor.
Diğer vahim bir kaybımız da Merkez Bankası’nın bağımsızlığına son verilmesi oldu. Bağımsız Merkez Bankası, “faiz sebeptir” baskılarına direnebilseydi, hasar bu kadar ağır olmazdı. İşte ağır hasarı telafi için Merkez Bankası’nın faiz yükseltmesi gerektiği nihayet görüldü… “Ba’de harab’ül Basra.”
Netice; inançlarımız, değerlerimiz mutlak özgürlük alanımızdır. Bunlar yüksek akademi ve tefekkür kapasitesiyle gelişip zenginleşir, siyasetin oy hesaplarıyla değil.
Devlet siyasetinde ise kurallar, kurumlar ve bilimsel verilere dayalı politikalar olmazsa olmazdır.